Kars, 2017 Emre Şahinler
Fotoğraf: Emre Şahinler, Kars-2017

Uzun bir zamandan sonra evden epey uzaklaşmıştım. En doğuya değil ama kalbimin doğusuna bir kulaç daha atmanın mutluluğu çevrelemişti heybemi. Bilet bulamadığımdan uçuşu eski model tek kanat uçakla yaptıktan sonra hafif buzlu Kars Harakani Havalimanına indim. Yüzüme kesikler atan rüzgârdan bir an evvel kurtulmak için belediyenin tahsis ettiği otobüse titreyerek bindim.

“Kars Vegas’a hoş geldin ağbi”

Radyodan yükselen acılı şarkıya ilişti kulağım. Keşke Türkiye’de herkes sevdiğini kavuşsa da biz de bu arabeskten kurtulsak. Bunca yağlı, kasvetli şarkılara veda etsek ne güzel olur.

Şehir merkezine ulaştığımda karşımda adeta bir devi andıran edasıyla bana poz veren Kars kalesi ve kale yoluna doğru buharıyla camları kapayan kahvehanelerden geçtim. Çamurlu ve taşlı yolları aştıktan sonra Kars’ın Edinburgh’lu misafiri Alise’nin elinde haritasıyla çevredekilere Ani’yi sormasına şaşırmıştım. Kars’a gelişimin ikinci, dünyaya gelişimin sayısız şaşkınlığı içindeydim.

Osmanlı, Rus ve Ermeni mimarisinin yoğun olduğu özellikle Baltık mimari tarzında yapılan binalar mevcut şehirde. Bu mimarinin en güzel örneklerinden biri ise bir zamanlar opera binası olarak kullanılan Cheltikov Hotel. Kale’den bakıldığında sis ve bacalardan tüten dumandan şehri keşfetmek biraz zor ama Kars Çayı’nın üstündeki köprüden şehrin damarlarına vardığınızda bu eşsiz mimariyle karşılaşıyorsunuz.

Akşam olmuştu. Geceyi geçireceğim pansiyona doğru yola koyuldum. Eşyalarımı kalacağım odaya bırakıp gece fotoğrafları için bazı noktalar belirledim. Vakit kaybetmeden kameramı omzuma geçirip Kars’ın soğuk caddelerine bıraktım kendimi. Sokaklarda gruplar halinde dolaşan öğrenciler ve temiz traşlı gençler vardı. Beş altı kişilik bir grup fotoğraflarını çekmemi istedi. Hepsinin tek tek fotoğrafını çektim. Aralarından bir tanesi “Çek abi çek! Kars’ta Rönesans’ı başlatacağız” dedi ve gülümsedi. Rönesans, başlayıp biteli çok olmuştu ama o gülümseyen yüzün umudu beni de heyecanlandırmıştı. Her gün bir ihtilal sabahına uyanamıyorsak bu da bize dert olsun!

Sabah dokuz sularında pansiyondan ayrıldım. Tren on beş-yirmi dakika kadar gecikmeli geldi. Kondüktör, kalacağım kompartımanı gösterip bir şeye ihtiyaç olduğunda kendisine haber vermemi söyledi. Kapı açıktı ve arada kapıya kadar gelip geçtiğimiz yerler hakkında kısa bilgiler veriyordu. Dağları, nehirleri tıpkı bir koşucu gibi aşıyorduk. Bu süratimiz Sivas’ta arızalanan vagonla birlikte biraz kesildi. Yaklaşık iki saat kadar Sivas’ta arızalanan vagonun değiştirilmesini bekledik. Bu süre zarfında çalışmayan kaloriferler diğer kompartımandaki yolcuları huzursuz etmişti. Telaşlanacak bir şey yoktu. Ankara göz ucuyla gözükmese de çok uzakta değildi. Ankara yakındır her yere, herkese. Nedense hep özlenir.

Plaka otuz ikiye doğru koşuyor. Bundan böyle güzel tablolara ve beni yeni sulara götürecek sıkı şiirlere çalışacağım. Basra Körfezi’ni görmemiş bendeniz Pasifik’te olan bitenden de habersizim. Ah, Koreli balıkçıların ağına takılmış balık olsam. Orhan Veli’ye saygıyla…

Emre Şahinler