Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

0001863130001-1

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

“Kitapsız hevesli” iken aynı zamana “kitapsız konuya kafa yoran”dım. Etrafında dolanıp durandım. Dolayısıyla bu süreç hevesli olarak değil taşları döşeyerek geçti. Zordu tabi. Yolu çabuk almak gibi bir telaş yaratıyor insanda. Daha fazla okumak, daha çok araştırmak yani daha çok mesai harcamak gerekiyor. Bu anlamda elimden geleni yaptım yapıyorum. Katıldığım Yazma Atölyelerinden biri hariç hepsini sevgiyle saygıyla anıyorum. O atölyelerde çok saygı duyduğum hocalarımdan bilgi ve destek almak yazma sürecime katkı sağladı. Buradan sevgili hocalarım Çiğdem Ülker, Cemil Kavukçu, Fadime Uslu, Nizamettin Uğur, Sevinç Özer ve Faruk Duman’a saygılarımı şükranlarımı iletiyorum.

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

Aslında bu tam bir sürpriz. Hiç aklımda yoktu. Ben şiirle ilgileniyordum. İlkokulda iken İş Bankası’nın çocuklar için Kumbara adlı bir dergisi vardı. Dergide birkaç şiirim yayınlandı. Sonra Ortaokul ve Lisede de devam ettim ama kompozisyonlarım da dikkat çekiyordu. Okulda şiir dalında bir yarışmada birinci olmuştum, bu beni daha çok teşvik etti. Şiirdi benim dalım ama okulda iken anı da yazmaya başlamıştım. Günlük değil, başkalarının anılarını yazıyordum. Sonra araya büyük bir boşluk girdi. O ara hiçbir şey yapamadım. Yıllar sonra bir televizyon kanalında Genç Yazarlar ve Ozanlar Derneğinin şiir yarışması olduğunu duydum. Katıldım, Mansiyon aldım (birinci ikinci üçüncü dernek üyeleriydi). Birkaç sene sonra Eczacıbaşı’nın bir yazı yarışması oldu, birinci oldum. Yazmam gerektiğini, bunun için çalışmam gerektiğini ödül kazana kazana anladım. Sonra kalemin.com adında bir şiir-edebiyat sitesi kurduk. Şu an aktif değil. Burada şiir dışında neden anı ve öykü olmasın dedik. Benim çocukluğumdan kalan hevesimdi. Sonra dilim öyküye yöneldi. Şiir sitesinde şiirden çok öykü yayınlıyordum. Bu siteden çok iyi edebiyatsever arkadaşlarım oldu. Birbirimizi desteklerken atölyelerden haberdar olduk ve ben atölyelerle öykülere girmiş oldum. Şu an gözüm öyküde aklım şiirde.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Bu sürece bir isim bul deseniz “Kızıl Kahkaha” derim. Acı çektiriyor. Vazgeçmenin eşiğine getiriyor. Dolayısıyla yayınevini ben seçmedim, o beni seçti. Çok sevdiğim arkadaşım Deniz Dengiz Şimşek’in kitabı bu yayınevinden çıkmıştı. Ona Ankara’da etkinlik yapacaktık. Maalesef yapamadık ama kitabı bana ulaşmıştı. Bu yayınevine yollamadım, bir de buraya yollayayım dosyamı dedim. Onlar da kabul etti. Yolladığım kaçıncı yayıneviydi bilmiyorum. Yani benim yayınevleri konusunda gerektiğince eleştirim var. Elbette ki her dosyayı yayınlamak zorunda değiller ama bir cevap vermeleri ve bir cümle ile sebebini söylemelerini bekliyorum, bekliyoruz. Biz ilk kitabı çıkanlar yeni yetme “hevesli” kişileriz. Sorunuzun fiili “çektiniz”, tam yerine denk gelmiş. Gerçekten çektiren, bıktıran bir süreç.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Hayır kimseden destek almadım bu konuda. Bildiklerim yeni öğrendiklerimle yol aldım.

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

Bu soruyu okuduğumda hem güldüm hem hüzünlendim. Kitabımı yayınlatmak o kadar uzun bir süreçti ki tam yayımlandı elime geçti derken o günün bir önceki gecesi İdlib’de şehit olan askerlerimiz için ağladım. Sabaha kadar tv izledikten sonra öğleye doğru gelen ilk kitabımın hiç ama hiçbir sevincini yaşayamadım, anlamı da olmadı. Bunu samimiyetle söylüyorum çok yabancıydı bana yıllardır beklediğim kitabım. O kadar hüzünlüydüm ki her şey anlamsızdı. On gün sonra tanıtım, kutlama yaptık ve sonrasında etkinlik yapacaktık maalesef Korona ile savaşa başladık. Yani benim hayatımda değil de milletçe ve tüm dünyada değişimler oldu, oluyor. Dolayısıyla ummak-bulmaktan geçtim. Sağlıkla bir yaşayabilsek elbet bir yerlerde okurla buluşur diyorum.

Telif aldınız mı?

Evet anlaşmamızda var alacağım ama ondan öncesinde bir miktar aldım.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

Mutfaktaki şeflerin adaletli olmasını bekliyorum. Dergileri seviyorum, önemsiyorum. Ama birçoğunu adaletli bulmuyorum. Motivasyon ve bilgi açısından dergilerin objektifliği güvenirliği çok önemli. İnandığım dergileri okuyorum, öykü yolluyorum. Ne kadar süre geçirdiğimi gerçekten bilmiyorum. Birkaç dergide öykülerim ve kitap tanıtım ve inceleme yazılarım yayınlandı.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Özellikle annemin “Sen ne yazıyorsun kızım?” sorusunun cevabı verilmiş oldu ve ikimizi de mutlu etti. Bu da her şeye değer. Kız kardeşlerimin ve oğlumun benimle birlikte meraklı bekleyişleri son buldu. Açıkçası benim bu uğraşıma çevremdeki herkes merak ve ilgiyle yaklaşmışlardı. Tavırlarda bir değişiklik olmadı. Edebiyatla ilgilenmeyen arkadaşlarımın çoğu bu konuda ciddiyetimi biliyorlardı hatta ikincisi ne zaman diye soruyorlar.

Peki, bundan sonra?

İlk kitabım, sizin de girişte söylediğiniz gibi “günahıyla hatasıyla” ortada. Bundan sonraki kitaplarımda kusursuz teknik ile en güzelini de yazmış olsam, “Gelenler” benim için en duyarlı kitabım olacak. İlk kitabından köşe bucak kaçan yazarlardan olmayacağım. O benim daima kıymetlim olacak. Çünkü bu kitabım “en saf, en samimi, en acemi, en duyarlı olan” olarak kalacak.