2015-09-29 Aile Gizli Örgüt

Her aile biraz bir gizli örgüttür. Bir secret society. Özel el sıkışmaları (tokalaşma) omza vurmaları, sarılmaları ya da sarılmamaları vardır. Kafaya dokunmaları, saç okşamaları, sırt sıvazlamaları, dirsekle dürtme, diz atma, masa altından tekme, bir tokat mesela. Her ailede, her ailede vardır bu farkına varılmasa da.

— Bir zamanlar bir kadınla evliydim ben. Romanları önce son bölümlerinden başlayarak okuyan. Sondan başa doğru sanki ama tam öyle değil tabii. Kendi icat ettiği yöntemmiş bu. Hiçbir şey duymamış hayatında önce finalleri, son bölümleri okuyan, sonra başa dönüp okumaya başlayanlar hakkında. Oysa İngiliz Coşumculuğundan beri bilinen bir şey bu roman okuma açısından. Divanlar, Hafız’ın divanı özellikle, kutsal kitaplar, Mısır’ın ölüler kitabı, Tibet’in cesetler kitabı söz konusu olduğunda çok eskilere kadar gidiyor bu. Bir romanı bir roman gibi okumak isteyen biri olduğu için yapıyormuş bunu. Bana makul gelirdi bu söylediği o zamanlar. Başka hiçbir konuda anlaşamadık. Roman konusunda da sadece bu okuma yönteminde anlaşmamız vardı. Ama en önemli şeyi hiç bilmedi benim hakkımda: Ben roman okumam. İlk paragraflarını ve son cümlelerini günlüğüme kaydederim sadece. Sonra bir hafta boyunca uyumadan önce son cümleyi okurum. Sabah kalkınca da ilk cümleyi. Savaş ve Barış çok uzun sürdü. Yılkı Atı su gibi…

— Mest giyerdi ayağına. Çorap giymezdi ama. Gelin, anlayın bunu. Mestli, çorapsız. Bir M. Raşit Öğütçü kahramanı gibi. Hapiste geçen bir oyununda “Çorapsız” diye biri vardır. (72. Koğuş?) Bu “Çorapsız” lakabı bana ayağına çorap alacak parası olmayan birinin yoksulluk derecesini hatırlatır hep. Ayakkabısız koşan burjuvalar var, ama onlarınki bilinçli bir seçim. Pabuçsuz diye bir ad takamayız biz onlara mesela; kendileri mahlas olarak seçebilirler ama. Çarıksız ya da. Ne yapsalar kıskanmamız gerekiyor onları, hayran olmalıyız onlara. Onlar ayaklarının görünüşünden de utanmaz zaten. Not: Tatar Ramazan’la Çorapsız aynı kişi gibi gelirdi eskiden.

Aşağı sınıfların kendi aralarında birbirlerine karşı küçümseyici mizah anlayışı çok acımasız. Özellikle yoksulların, öteki yoksulların muhtaçlığı ile var güçleriyle alay etmeleri. Hiciv sanatının en keskin örnekleri. Bir katarsis mi acaba? Yoksulluğu yaratanın allah belasını versin. Allahsa yoksulluğu yaratan o da layığını bulsun. Hulki Aktunç sağ olsaydı konuşabilseydik bunları görüntülü telefonla.

2016-02-16 Meet Myself — Kendimi Takdimimdir

O zaman, kendimi takdim edeyim. Meet myself. Ben şu yılda, şu ayın bilmemkaçında, şurda doğmuşum. Doğdum diyemem, çünkü görgü tanıklığım olmadı o tabiat olayına. Tabii siz beni o zaman görüp tanımış olsaydınız daha farklı, başarılı ve başladığı işi bitiren, bitirim, bıçkın bir delikanlı olduğumu görürdünüz. Şimdi böyle olduğuma bakmayın. Ben de herkes gibi büyük umutlarla dünyaya geldim ve, abartmayayım ama, dakkasında ne mene bir yer olduğunu anladım bu yerlere göklere sığdıramadığınız kelepir arsanın. Adına Dünya dediğiniz.

5a27efdcc9de3e229055d272

2016-03-03 Katip Arzuhal Kavanoz Beyin

Katip Arzuhal ya da Arzuhalci Katip diye bir bölüm bir kitapta, mektuplardan, mektuplaşmalardan, mektup üzerine hikayelerden oluşan bir bölüm bu. Mektuplardan birini Enis Batur’a yazıyoruz. Birinin eliyle, mesela Kaan Çaydamlı eliyle gönderiyoruz. Acıbadem’deki adresine. National Geographic dergisinin bir sayısı (Aralık 1994). Burdaki bir makaleye göre Walt Whitman’ın ölümünden sonra beyni kafatasından çıkarılıp korunmuş, bir kavanozda, Filadelfiya’da bir hastanede üzerinde araştırmalar yapılmak üzere tutulmuş, normal insan beyinlerinden daha küçük olduğu anlaşılmış ilk gözlemlerde. Başka neler öğreniyoruz bu makaleden? Araştırma ve incelemelerin daha derinlemesine devam etmesi kararı üzerine kavanoz bir başka laboratuvara gönderilmek üzere hazırlanıyor (bu deyiş çok gülünç geldi şimdi, “devam etmesi kararı üzerine kavanoz bir başka laboratuvara gönderilmek üzere” şahane Türkçesiyle dünyayı yerinden oynatan adam İlhan!) ve böylece WW’ın kavanozdaki beynini elinden düşüren ve hazine değerindeki beyni ziyan eden asistan hikayesi öne doğru çıkıyor. Böyle bir asistan var tarihin o anında Whitman’dan daha önemli bir yere sahip. Yani düşünelim, böyle bir asistan var. Ben bu makaleyi, Walt Whitman üzerine yazılmış bir makale bu, bu makaleyi ben kesiyorum ve Enis Batur’a gönderiyorum, Kağan Çaydamlı eliyle. Ocak 1995. Ulaşıp ulaşmadığını hiçbir zaman öğrenemiyoruz. “…eliyle” gönderdiğim son mektup bu.