0001852897001-1

Enver Ercan’ın anlatımıyla Aziz Nesin, o çetin mi çetin 12 Eylül günlerinde bile çok güçlüydü. İpten adam alacak kadar güçlüydü Aziz Nesin, kendisinin de sıkıntıda olduğu o sarsıcı günlerde bile.

1980’lerin en çetrefilli günlerinde, bu günlerin sebep olduğu ve bu bağlamda çözülmesi gereken önemli bir sorun vardır. Ancak Aziz Nesin’in altından kalkabileceği bir iştir bu. Oysa kendisi bir etkinlik için Samsun’dadır ve Enver Ağabey de otobüse atladığı gibi Samsun’a gelir. Aziz Nesin’i bulur, durumu izah eder ve o da onca sıkıntının arasında o çok önemli sorunu çözüverir. Sonra aynı Aziz Nesin, yine o yıllarda yayımlanan Uğur Mumcu’nun bir kitabın için yazdığı önsözde şöyle der: “Kendi yazdıklarıma gülemem ama senin yazdıklarına acı acı güldüm…” İşte tevazu, alçak gönüllülük ve belki de gerçeklik. Edebiyatın ve özellikle mizahın da gücü bu olmalı.

İsmail Cem Doğru, 2019 Tüyap İstanbul Kitap Fuarı’nda “Bay Aksi”yi benim için imzaladıktan sonra, mizahla aramın nasıl olduğunu sormuştu. Nasrettin Hoca’yı öğrendiğimden bu yana mizahla aram hep iyi oldu. Neresinden baksanız 45 yıl. İsmail Cem Doğru’nun yaşı kadar. Belki bundan İsmail Cem’de bol bol Nasrettin Hoca buldum. Çarşaf ile başlayıp ülkedeki neredeyse tüm mizah dergileriyle hemhal olmuş, Penguen‘in kapanmasıyla yas bile tutmuş bir okur olarak tanıştığım her mizah ögesi heyecanımı katlamıştır. Kişisel olarak en önemli etkiyi Aziz Nesin’le yaşamış, deyim yerindeyse soluğum kesilmişti. Onun “Seyyar Köfteciler Talimatnamesi”ni, okurken bitmesin diye kahkahalarımı uzun tutuyordum. Sonraki yıllarda mizahın seyrinin değişimine tanıklık ettik. Uzun öykülerin ve nüktedan anlatımların yerini Cem Yılmaz ve türevlerinin söze dayalı ritmik şaka örgüsünün aldığı bir dönemin içindeyiz. Şimdi de İsmail Cem Doğru ile “Bay Aksi”ye evrilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Çünkü şu ana dek gördüklerimden farklı bir metinsel kurguyla tanışmış oldum.

Yirmi bir yazının beş bölümde toplandığı Bay Aksi, olaylara tersten bakmayı örgütleyerek ilerliyor ve bölüm başlarındaki aforizmalarla okuru bir an için mizah şablonundan uzaklaştırmaya çalışıyor. Bunu yeni bir konuya hazırlık olarak düşünmek mümkün. Ara sıra Mustafa Fırat’ın Merzifon Kitap Fuarı çerçevesinde çok satışlı ama aynı zamanda öfkeli kadın yazara karşı sergilediği soğukkanlı duruşu sergilesem de, çoğu zaman Çağıl Ener’in radyo yayını sırasındaki ruh haliyle çevirdim sayfaları. Zaten birebir tanıdığım birçok dostu bu sayfalarda da görmek neşeme neşe katarken bazı dostların beni hayal kırıklığına uğrattığını da itiraf etmeliyim. İsmail Cem Doğru, dozunda şakaları, şair refleksinin bir yansıması olarak imgesel anlatım ve ironiyle harmanlayarak abartısız, içten ve ara sıra iç acıtıcı cümleler kurmuş. Her şeyi tüm çıplaklığıyla ortaya koyup yorumu okura bırakan can sıkıcı bir tarzı da var işin doğrusu. Belki de geleneksel mizahçıların bildirdiği kesin yargılara karşın, okura bir yargı dayatmak istemiyordur. Zaman zaman felsefeyle ilgilenmeye yönlendiriyor bizi, kolay kolay her yerde karşılaşamayacağımız sorular yöneltiyor ve ilgili okur için sarsıcı bir yol çizmiş oluyor. Bu soruları artık okumak, sindirmek ve yanıtını da vermek zorundayız.

“Dersler ve Anadolu” ile bir okul anısıyla başlayan kitap, başka bir okul anısı “Bir Şey Olmalı”yla bitiyor. Vedat Günyol’un aslında bilinen özelliklerini anlatırken, altını çizdiği karakteristik öğretmen davranışlarının günümüz yaşam koşullarındaki karşılıklarını sorgulayarak eğlenceli bir okuma iklimi yaratıyor. Ne yazık ki bugünün koşullarına acı eleştiriler de içeriyor anlatılanlar. Bu anlamda çocukluk, gençlik yılları, aile ilişkileriyle yetişkinlik döneminde yaşadıklarını kitapta ustaca harmanlamış İsmail Cem Doğru.

IMG_2227
İsmail Cem Doğru

İsmail Cem Doğru, neyi yazarsa yazsın, hangi dönemi anlatırsa anlatsın, öbür kıyıdan da haberler getiriyor bize. Son zamanlarda neredeyse hiç görmediğim bir adalet bu. Kendi gerçekliğiyle, okurun gerçeklik algısını karşı karşıya getirirken ortaya bir sorgulama gereksinimi çıkarıyor. Benim de bugün bile bazı şarkıların sözünü bilmediğim için uydurduğum, üniversiteyi zar zor bitirdiğim, şiire İstiklâl Marşı gibi uzun mu uzun zorlama şiirlerle başladığım ve maddî anlamda aldığım bazı yanlış kararlar geliyor aklıma. Bunları çoğaltabiliriz ancak sözün kısası; “Bay Aksi” bir boy aynası işlevi görüyor tüm toplum için. Merzifon Kitap Fuarı’ndaki çok satışlı (!) ve öfkeli hanımefendi gibilerin edebiyatla sanat dünyasını da teslim aldığı günümüzde Bay Aksi tam bir yol gösterici.

Bay Aksi’yi iyi ki okumuşum dedirten çok fazla ayrıntı var. Bu anlamda Vedat Günyol’un nasıl bir öğretmen olduğunu, tevazuyla alçak gönüllülük arasındaki farkları, herkes gibi davranmamanın eğlenceli yanlarını, akrabalık ilişkilerini, bir sanatçının önyargılarını kırarken çektiği acıları ve bir şairin çevresiyle yüzleşmesine tanıklık etmek herkese iyi gelecektir. Ancak sanırım kitap en önemli işlevini satır aralarında hissettirmeden yerine getiriyor. Çünkü gözümüzde büyüttüğümüz onca yargı, olay ve kişilerin aslında nasıl birer kurgudan ibaret olduğunu Bay Aksi ile öğrenme şansı buluyoruz.

Kitabın can alıcı iki bölümünü sona saklamak daha doğru gelmiş olabilir. Çünkü başrolünü şair Elif Şebnem Akal ile büyük usta Can Yücel’in oynadığı Çok Yaşa Aziz Nesin adlı yazının sosyal medya ve internet gerçeğine büyüteç tutmak gibi bir işlevi var. Bilgi kirliliğinin ve bu bilgileri sorgulama ihtiyacı duymaksızın yayma geleneğinin yarattığı skandal denebilecek sonuçlar bu yazıda detaylı şekilde aktarılıyor. Öyle sanıyorum ki edebiyat ortamının en önemli sorunlarından biri de bu. İşgüzar bir insanın kim bilir hangi gerekçeyle başlattığı bir yalan, olayların örgüsüne Elif Şebnem Akal ve Can Yücel dışında Moğollar gibi Türk müzik tarihine damgasını vurmuş bir grubu ve pek çok önemli gazeteciyi, televizyoncuyu dâhil ediyor. Bu sarmal tüm düzeltme çabalarına karşın her geçen gün işgal ettiği hacmi arttırıyor. Moğollar grubu tarafından “Umut Yolunu Bulur” albümüne Can Yücel’in zannedilerek alınan ve bestelenen bir şiirin öyküsünü de Bay Aksi sayesinde öğrenmiş oluyoruz. Cahit Berkay’ın durumu öğrenir öğrenmez albümün diğer baskılarında durumu düzeltmesi ve konserlerinde Elif Şebnem Akal’ın hakkını vermiş olması ne yazık ki sosyal medyanın yarattığı kirliliği temizleye yetmeyebiliyor. Yine de Cahit Berkay’ın ne denli erdem sahibi bir sanatçı olduğunu da bu vesileyle öğrenmiş oluyoruz. Bu anlamda Cahit Berkay’a duyduğum sevgi katlandı diyebilirim.

Son olarak “Şair ne demek istedi” adlı yazının temel sorunsalından söz etmek gerekiyor. Bir şaire neyin sorulması gerektiği konusunun en çarpıcı örneğine 1990’lı yılların başında, Sezai Karakoç’un katılığı bir televizyon programında tanıklık etmiştim. Gençlerle sohbet eden Karakoç, bir kız öğrencinin şiirlerinin arasında neden aşk şiiri olmadığını sorması üzerine “Allah’a olan bağlılık/sadakat da bir aşktır; şiirlerimde aşk vardır…” yanıtını vermişti. İşin aslı kendi içinde tutarlılığı olan bir soruya kendi ideolojisinin de tarifini yaparak, ama ortamı ve okuru incitmeden yanıtlamıştı şair. Yazının sorun edindiği ayrıntı okuru şairin yörüngesine dâhil olmadan diyalog kurma girişimiyle ilgili. Çünkü İsmail Cem’e göre şair kendi serüveni yaşarken bu sürece okurunu da dâhil eder Dolayısıyla yazar, okurla bir araya gelinen büyülü anlarda sürecin en başına dönülmesini gerektiren ayrıntıların yarattığı hayal kırıklığına vurgu yapıyor. Bu anlamda Bay Aksi, şair-yazar ve okur arasındaki tanımlanamamış beklentilere de ayna tutma özelliği içeriyor.

İlgiyle okuduğum Bay Aksi’nin devamını beklediğimi büyük bir memnuniyetle ifade etmek istiyorum. Çok kısa süren kişisel sohbetlerimize ve ardından okuduklarıma da bakınca İsmail Cem Doğru’nun anlatacağı daha çok şey olduğunu düşünüyorum. Kişisel benzerliklerimizin Bay Aksi’yle aramızdaki sinerjiyi inşa ettiğini yansımanın anlamı yok. Ancak gördüğüm kadarıyla Bay Aksi’nin herkes için bir karşılık yaratma olasılığı bulunuyor. Devamını merakla bekliyorum.

Mustafa Sezer