Bir Fatsa türküsüyle karşınızdayız ey okur! Silkin ve kendine gel, dik otur, derin nefes al çünkü okuyacağın Hekimoğlu’nun hikayesidir!
Hekimoğlu’nun hikayesi, bir önceki yazımızda ele aldığımız Mican’a benziyor aslında. Talihsiz bir olay yüzünden dağa çıkma, halkın kahramanımızı bağrına basması, sonunda yüze gülen arkadan vuran bir işbirlikçinin yataklığıyla peşindeki düşmanlarının eline düşmesi ve ölümün şanlı köprüsünden geçerek halkın belleğindeki ebedi yerini alması…
Hekimoğlu Hekimoğlu Hekimoğlu! Biz sussak da Fatsa’nın Ordu’nun dağları dile gelse, onlar anlatsa seni!
Hekimoğlu’nun doğduğu yerlerde bir Gürcü Beyinin borusu ötmektedir. Hekimoğlu ki yiğit, dürüst ve kafası zehir gibi çalışan bir gençtir. Ayşa adında bir güzelin kalbinden Hekimoğlu’nun kalbine duble yol yapılmıştır sanki. Duygular [ki büyük aşklarda aşkın sevginin yanına dostluk, arkadaşlık da eklenir muhakkak] bu duble yol üzerinden ikisi arasında gidip gelmekte, sel olup iki gencin kalplerini dolup dolup taşırmaktadır. Takdir edersiniz, hikayenin tam burasında bir aksilik çıkması lazım gelir ki o da bu Gürcü Beyi denen ademoğludur. Evvelce, gönülsüz olan Ayşa’yla sözlenmiş bulunan Gürcü Beyi, bu duble yoldan haberdar olunca [Rusların kadim geleneğinden etkilenmiş olacak] Hekimoğlu’nu düelloya benzer bir teke tek hesaplaşmaya davet eder. Hekimoğlu bu, davete icabet etmez mi sanırsınız. Ne ki Hekimoğlu hesaplaşacakları meydana varır varmaz Gürcü Beyinin adamlarının açtığı ateşle karşı karşıya kalır. Haydaa! Hani bu mendebur Gürcü Beyi tek başına gelecekti!
İçinizi ferah tutun siz, Hekimoğlu bu ihanet çemberini yarıp paçayı kurtarır. Ne ki ihanetin katmerlisi de yoldadır elbette, anlatacağız ey okur, sabırsızlanma.
Gürcü Beyinin hain pususunu yarıp kaçan Hekimoğlu anasının yanında alır soluğu, zaten bu kahpe dünyada bir tek anası vardır. Anasıyla helalleştikten sonra iki emmioğlunu da yanına alarak dağ yaşamına antresini yapar. Artık illegaldir. Nedir, Hekimoğlu’nun sergüzeştlerinden haberdar olan halk onu bağrına basmakta, ondan hiçbir yardımı esirgememektedir. Siz hiç tek taraflı muhabbet duydunuz, gördünüz mü? Hekimoğlu ve iki emmioğlu da halkın aman demesiyle yanlarında biterler, zenginden aldıklarını yoksula verirler.
Su uyur uyumasına, ya düşman? Gürcü Beyi daimi gözaltında tutmaktadır Hekimoğlu’nu, alt etmek için fırsat kollamaktadır. Halkı Hekimoğlu’nu jurnallemeye zorlamakta, gücü yettiğini tehdit etmekte, yetmediğine yaltaklanmakta, her türlü yolu denemektedir. Yemezler Gürcü Beyi, halk sevdiği adama yamuk yapar mı sanırsın! Yine de bir keresinde kıstırır gibi olurlar Hekimoğlu’muzu ama son anda içine saklandığı fırının duvarını delip kaçmak suretiyle sıvışır düşmanlarının elinden.
Sıvışır sıvışmasına ya, bu kaçma kovalamacaların neticesi hep iyinin, yiğidin, güzelin, efenin aleyhine olmak zorunda mı yahu!
Aslan yürekli lakabını, aynı nama sahip İngiltere Kralı I. Richard’dan bile daha çok hak eden Hekimoğlu, fırın macerasını atlatır ve fakat aynı çatışma sırasında iki emmioğlunun dünya urbalarını çıkarıp ahiret urbalarını giydiklerini öğrenmiştir. Heyt ülen, artık kim tutabilir onu!
Aynalı martinisini kuşanıp [ki bu icat sayesinde Hekimoğlu düşmanlarının gözüne gözüne aynayı tutmak suretiyle o engerek gözlerini kamaştırıp haklamaktadır hergeleleri] Çiftlice köyüne yollanır. Çiftlice köyünün muhtarını tanıyor ve kendi safında sanıyordur. Nedir, türküde “Çiftlice’nin muhtarı puşttur pezevenk” olarak yâd edilen muhtar, Hekimoğlu’nun yüzüne gülüp arkasından vuracaktır onu. Klasik hikayedir ve de tarih tekerrürden ibarettir: Hekimoğlu’nu evinde misafir edip ağırlarken bir yandan da ihbarını yapar, jandarmalar evi sarar, kurşunlar havada vızıldar, Hekimoğlu mertçe direnir ve o kahredici son yine gelir dayanır boğazımızda bir yumru halini alır: Hekimoğlu can kuşunu uçurur avucundan. Yakılan türküde denildiği gibi, “Hekimoğlu dediğin o da vuruldu.” Tarihin meşum sayfası 26 Nisan 1913’ü göstermektedir.
[Özay Gönlüm’e gani gani rahmet olsun] İşte tüm bu göz yaşartıcı olaylardan sonra, adına halk denen böyük usta, bir türkü yakmış bu hususta ve bu türkü Hekimoğlu diye söylenegelmiş…
Onur Çalı