Margaret Atwood, distopik kurgularıyla tanınmasına rağmen krize iyimser bakmayı sürdürüyor. Yazar, öncekileri atlattığımız gibi bu salgını da atlatacağımızı söylüyor: “Kitaplarımda durum daha kötü.”

Adsız

Kanadalı yazar Margaret Atwood, onlarca yıldır, milyonlarca okuyucunun içinde yaşadığımız dünyayı ve istikametimizin ne olabileceğinizi anlamasına yardımcı olduğu spekülatif kurgularıyla büyük övgü topladı.

COVID-19 salgınının beraberinde getirdiği belirsizlikle birlikte Atwood’un bakış açısı şimdi her zamankinden daha da dikkat çekici.

Yazar, korkunç bir virüsün ardından gelen yaşamı ele aldığı kitapları Damızlık Kızın Öyküsü, Ahitler ve Antilop ve Flurya’da distopik toplum imgeleri sunsa da mevcut küresel sağlık krizimizi o kadar umutsuz görmediğini söylüyor.

Kız kardeşi Ruth’la birlikte kendilerini tecrit ettikleri Toronto’daki evinde Tom Power ile bir Zoom görüşmesi gerçekleştiren Atwood, “Kitaplarımda durum daha kötü” diyor.

Atwood, “Evde olan, hasta olmayan, yeterli yiyeceği olan, bu dönemi atlatacak kadar parası olan, yaşlı insanların sokağa çıkmalarına müsaade edilen saatlerde market alışverişi yapabilen veya akrabaları kendisine yiyecek getiren herkes çok şanslı” diyor ve ekliyor: “İnsanların bir zamanlar ulaşamayacakları birçok şeye sahibiz.”

Kasım ayında 80’inci doğum gününü kutlayan Atwood için salgına bakışı bir yazar olarak kendisine has değil; bir kuşağın bakışı bu.

Atwood, “O kuşakta pek çok insan, benim yaşımdaki insanlar kendilerini tecrit etmişlerdir” diyor ve ekliyor: “Aşısı olmayan birçok hastalığın olduğu bir dönemde büyümüşseniz karantinalara alışıksınızdır. Kızıl hastalığını, çocuk felcini, tüberkülozu, kızamığı hatırlarsınız. Başka ne vardı? Tifo. Difteri. Bunlar ölümcül hastalıklar.”

Atwood, “Yani bana o kadar yabancı değil ama bunu hiç yaşamamış gençlere dünyanın sonu falan gibi geliyordur herhalde” diyor.

Atwood, 1918-1920 yılları arasında dünyanın tamamına yayılan ve ABD Hastalık Kontrol Merkezleri verilerine göre 500 milyon insanı etkilediği tahmin edilen ölümcül İspanyol gribi salgını hakkında kendi anne babasının söylediklerini hatırlıyor ve “Annemin ailesindeki herkes 1919 yılında yakalanmış. Babası Nova Scotia’da doktormuş, annem bütün ailesinin -beş çocuk, anneyle baba- hastalığa yakalandığını söylerdi. Hepsi hayatta kalmış ama büyük oranda şans eseri” yorumunda bulunuyor.

“Daha önce yapıldı. Yine yapılabilir.”

Salgın bittikten sonra dünyada neler olup biteceğine dair pek çok spekülasyon yapılsa da Atwood mevcut durum -örneğin zaruri malzemelerimizin nerede üretildikleri- üzerine tekrar düşüneceğimizi umuyor.

Trump yönetimi yakın zamanda tıbbi cihaz üreticisi 3M’e sınırın kuzeyine milyonlarca maskenin gönderilmesine ilişkin anlaşma son halini alana kadar ABD malı N95 maskelerin Kanada’ya tedarikini kesme talimatı verdi.

Atwood, “Zaruri malzemelerin başka bir ülkede üretilmesi gerçekten iyi bir fikir mi?” diye soruyor. “Yeterince temel malzememiz var mı? Yeterince temel besinimiz var mı? Ne kadar dayanabiliriz?”

“Bu durum da İkinci Dünya Savaşı’nı görmüş insanlar için oldukça tanıdık çünkü o zamanlar tayınlama ve malları insanların istifleyemeyecekleri şekilde dağıtma söz konusuydu. Gelecekte bizi bunlar mı bekliyor? Bence henüz değil ama şunu unutmayın, bu daha önce yapıldı. Yapılabilir.”

Kanadalıların durumlarının nasıl olduğu ve salgını nasıl karşıladıklarına konusunda Atwood, Kanadalıların “son derece bilinçli” olduklarını söylüyor.

“Sağlık çalışanlarına gösterilen takdir ve minnette büyük bir artış olduğunu görüyorsunuz. Onlar bu işin ön saflarında yer alıyorlar ve bence bundan önce sağlık sistemimizin kıymetini pek bilmiyorduk. Şimdi kıymetini anladık.”

Karantinada kendisini nasıl oyaladığına gelince, Atwood yazdığını, bahçeyle uğraştığını ve ekmek yaptığını söylüyor.

“Ben bunu kasvetli bir şey olarak görmüyorum” diyor Atwood. “Yazarlar zaten çoğunlukla izole bir yaşam sürerler. Yani değişen pek bir şey olmadı.”

Çeviren: Çağla Taşkın

Kaynak: CBC Radio, 14 Nisan 2020