Viktor Shklovsky, Theory of Prose’da şöyle der:

Başka bir deyişle, bir şeyleri her zaman görmek, onları aslında hiç görmediğimiz anlamına gelir. İşte edebiyat burada devreye girer, çünkü “organlarımıza yeniden his getirmek için, nesneleri hissetmemizi sağlamak, taşı taş gibi hissettirmek için insana sanat aracı verilmiştir” ve sanat tanıdık şeyleri ilk defa görüyormuşçasına görmemiz için yabancılaştırır ya da bunlarla ilgili “alışkanlığımızı kırar.”

Selahattin Demirtaş’ın Leylan romanı günlük rutin hayatımızda sık sık görerek alıştığımız ve bir süre sonra artık tepki vermediğimiz, veremediğimiz olayların ve davranışların üzerine yeniden düşünmemizi ve hatta mümkünse uzun uzun düşünmemizi salık veren bir metin.

Direnişin Estetiği

İki bölümden oluşan Leylan’ın çerçeve hikâyesini ikinci bölüm oluşturuyor. Zira birinci bölüm daha çok bir novella tadında ve uzunluğunda ki ikinci bölümle olan bağlantısı tek taraflı. İkinci bölümün çerçeve öyküsüne gelirsek; Sema ve Bedirhan’ın mutlu giden (son tartışmalarını saymazsak) evliliklerinde Bedirhan’ın bir trafik kazası sonucu bitkisel hayata girmesiyle Zürih’e uzanan bir aile trajedisi sonucu yaşananları konu ediniyor. Çerçeve hikâyenin belkemiğinde muhalif olanın payına düşen direnişin estetize edilişi var. Direnişin her türlüsüne şahit olmak mümkün; yapılan hukuksuzluk ve adaletsizliğe direnişin yanı sıra yaşamaya, hayatta kalmaya direnmenin de örneklerini görüyoruz romanda.

Qirix’ların Diyarı

İlk bölümde Diyarbekir’in taşlı dar sokaklarına ilmek ilmek işlenen Kudret ile Serap’ın platonik aşkları var. Diyarbekir’de kaldığım yıllarda şahit olduğum, yaşadığım, aralarında arkadaşlarımın da olduğu Qırıx tiplerin (ki bunu Doğan Güzel çok güzel karikatürize etmiş) komik, eğlenceli, sahici ve yer yer hüzünlü canlı kanlı karakterlerini romana dâhil etmiş Demirtaş. Her biri ayrı kısa ve küçük ki bu Kudret ve arkadaşlarına göre oldukça büyük görünen maceralardan oluşuyor. Bu bölüm o kadar sahicidir ki neredeyse kurgu olduğuna inanmak zordur. Bu bölümdeki komikliklerin, parodilerin ve mizahın ön plana çıkmasının iki güçlü sebebi var; gerçekçi olmaları ve çatışmanın, çelişkilerin dozunu iyi ayarlanması ve yazarın daha önceden tanıdığımız sosyal medyadaki “ketıl” ile başlayan esprileri karakterlere yükleme becerisi, kabiliyeti.

Eşyanın değer felsefesini ve el değiştirdikten sonra yeni anlamlar yükleyerek kendine haklılık payı çıkaran Kudret’in hırsızlıklarına derin bir mana biçmesi tam bir Qırıx’ça harekettir.

Orkestra

Ateş göndergesinin olduğu paragraf o kadar etkilidir ki adeta gözümüzün önünde hareketlenir bütün mecazi anlamlar. Dicle Nehri kıyısındaki feryadın verilen karekodla istenilen şarkıya ulaşılarak, şarkı eşliğinde tekrar okunmasıysa yeni bir uygulama olmasına rağmen oldukça yaygınlaşacağa benziyor. Şarkının, müziğin ve kelimelerin ortaklaşarak hedefe tam zamanında nasıl ulaşılacağına dair iyi bir örnek gibi duruyor. Müzikle, feryat, çığlık, ağıt yükseldikçe yükseliyor ve boom! İstenilen yere ya da en uzaklara bile ulaşabiliyor.

Serap’ın her seferinde davalısına (sevdalısı) verdiği mendillerin kenarına işlediği dantellerin renklerini bir araya getirdiğimizde ilk bölümün hiç de askıya alınmaması gerektiğini söyleyebiliriz. Nihayetinde ikinci ve ana bölüme eklemlenerek mendilin çerçevesi, ana hikâye çerçevesi de olabilirmiş. Mevcut halini genel anlamda beğensem de ilk bölümün askıya alınması roman üzerinde bir gölge gibi duruyor.

Freudyen Terapi

Leylan romanı için bilimkurgu dememizin önünde hiçbir engel olmadığı gibi bu türü besleyen, var eden yeterince enstrümana sahibiz. Bugünle yarını, dünle bugünü aynı düzlemde işlemeyi başaran, ayakları yere basan eli ayağı düzgün bir roman. Freudyen terapilerle geçmişe ve geleceğe müdahale ederek geleceği kontrol edebilme tekniğini geliştirip romanın tamamına yayması ve “Hayat hep yarımdır” demesi bir ressamın tablosunun karşısına geçip hiçbir zaman bitmediği hissine kapılmasını andırıyor. Hayatın hep yarım olduğu hissi ilk bölümden yadigâr. Zira Kudret biricik aşkıyla hiçbir zaman evlenmeyi düşünmüyor, evlenirse bütün tılsımın, büyünün bozulacağını düşünüyor. Sema ve Bedirhan’ın hayatlarının hep yarım kaldığını düşünmeleri de ilk bölümle olan tek bağ diyebiliriz.

leylan-devran-seher-3-kitap-set-selahattin-demirtas__0737601526830073

Romanın Birçok Merkezi Var

Leylan’ın birçok merkezi var. İlk ve biraz flu duran merkez; varoluşumuzu sorgulayan, ne için yaşadığımız üzerinde duran, hayatı anlamlı kılan değerleri bir daha düşünmemizi sağlayan sorular soruyor. Diğer ve en güçlü olan merkez ise daha çok hırslarımızı besleyen açgözlülüğümüz. Mutlu olmak için çok eşyaya, mala mülke sahip olup olmamamız tartışmasını açıyor yazar.

Özgürlüğü olmayanın mutluluğu olmaz diyerek mutluluğumuzun anahtarını başkasının eline bırakmayacak bir yaşamı üretmemizin, örgütlememizin gerekliliğinin altını çizerek doğrudan siyaset yapmayan ama siyasi göndermeleri bol bir roman Leylan.

Seher’den bu yana daha usta bir yazarla baş başa olduğumuzu açık yüreklilikle söylemenin, hücrede esir tutulan bir insana moral olsun diye olmadığını romanı okuyanlar bilir. Hoş, onun ara ara bize moral olduğunu dünya âlem görmüştür.

Empatinin zorluğunu birkaç elektrotla kolaylaştırıp avucumuza, önümüze, ufkumuza düşürüyor yazar. Kadının erkekle, erkeğin kadınla, birinin diğeriyle, “ötekiyle” kuracağı ilişkiyi başkasının gözünden, aklından, gönlünden aktararak okuyucuyu bu mecraya çeken, davet eden ve bu daveti de oldukça bilimsel bir estetikle kuran ve kurgulayan yazar, insanın sınırlarının hiç de öyle abartıldığı gibi değişemez olmadığını söylüyor bize.

Düz ve dairesel karakterlerin olduğu ve en çok da dairesel karakterlerin romanı omuzladığı Leylan, sarkmadan ilerleyen başarılı bir dönem romanı.

Hüseyin Bul