Dünya’nın oluşumundan itibaren (50 Milyon yıl hata payıyla)

4 milyar 540 milyon 874 bin 672. yıl, 223. Gün:

BARBİ

Günlük hayatımızda sokakta, otobüste veya metroda karşılaştığımız ve bir fotoğrafın doğasında olan gerçeküstülüğe daha çok yakıştığını düşündüğüm anlık var olup hemen kaybolan manzaraların bizi artık şaşırtmadığı bir dünyada yaşıyoruz. Ne ki, tuhaflıkları ne kadar kanıksarsam kanıksayayım, bazen gördüğüm karşısında şaşırmayı bırakın, irkildiğim bile oluyor. Mahallemizden bir örnek vereyim.

Seyyar satıcıların kaldırıma dizilip mevsim meyveleri ve akla gelecek ve gelmeyecek her şeyi sattığı caddede balık sırtı park edilen arabaları da sayarsak her gün bir kaç kez eviyle çarşı arasındaki caddeyi kullanan ve yürümekte zorlanan halkın günlük çilesi umarım bir nebze anlaşılır.

O darlaştırılmış kaldırımı zaman zaman ben de kullanıyorum. O caddeye son girişimde köşede her zamanki yerinde kamyonetli seyyar balıkçının yaydığı kokudan kaçmak için adımlarımı sıklaştırdım. Sepet sepet elmalarını kaldırımın kenarına yayan bir satıcının müşteri avlamaya yönelik tekerlemelerine gülümseyerek karşılık verdim. Çapı bileğimin kalınlığının iki katı kol saatleri ve ağır abilere siyah ve koyu kahverengi kemerler satan Somali’li ile göz göze gelerek benden müşteri olmayacağını bakışımla kendisine ilettim. Caddenin öznelerinden ve nesnelerinden kaçabilmek için en iyi yolun önüme çıkan ilk ara sokağa sapmak olduğuna kendimi ikna ettim.

Daldığım dar sokak adeta insansız ve güneşsizdi. Apartmanların esnaflar için tasarlanmış zemin katlarının nalbur, berber, eczane, kahvehane ve yemek dağıtım şirketlerinin mutfağı işlevini gören dükkanları önünden ağır adımlarla geçerken, birdenbire arkası bana dönük giyimi özensiz bir kadın önümde belirdi. Yanından geçerken, çıkardığı garip sesin nasıl birine ait olduğunu görmek için başımı geriye çevirerek yüzüne baktım.

Ağzında sarı bir bebek emziğiyle dolaşan şişmanca sayılabilecek genç bir kadındı ve emziği tadını çıkara çıkara homurdanarak emerken, eliyle gözünün hizasında tuttuğu küçük kutu içindeki süslü püslü allı morlu Barbi bebeğe bakıyordu.

Örme hırkasıyla ayakta duruşunun, sallanışının, terliğini sürüyerek yavaşça yer değiştirişinin, çevresindeki esnafın ve mahalle sakinlerinin o bir hayaletmişçesine aldırışsızlığının fotoğrafı, bir karanlık odada kırmızı ışık altında görüntünün fotoğraf kağıdı üzerinde yavaş yavaş canlanışı gibi zihnimde netleşti.

İnsan, böylesi bir tuhaflıkla karşılaşmaktan hem rahatsızlık duyuyor hem de bize özgü bir tat alıyor. Bazen, sokakta: “Seviyorum şu memleketi!” diye bağırasım geliyor.

226. Gün:

ERGEN DİRENİŞİ

Hangi sınıftan aile içine doğarsak doğalım, ergenlik tek başımıza geçmek zorunda olduğumuz Andre Gide’in “Dar Kapı”sı.

Antik Yunan düşüncesinin hayatı açıklayan formülü bugün de geçerliğini ve bilimselliğini koruyor: Hayat, zorunlu esaslar üzerinde oluşan rastlantısal gelişmelerle ilerler. Kar taneleri altıgen olmak zorundadır, ne ki hiç bir kar tanesinin şekli birbirine benzemez. Çünkü, bulundukları ortamın rastlantısal özelliklerine göre şekillenirler.

Ergenlik insan hayatında geçirilmesi zorunlu bir dönemdir ama, onun nasıl geçirileceği, her insanın çocukluk yıllarındaki duygu dünyasını şekillendiren rastlantılarla ilgilidir; kardeşler ya da kardeşsizlik, anne babanın fiziksel olarak varken duygusal olarak yokluğu, ayrılmaları veya birinden birinin ölümü, yaşanan yerler, okul arkadaşlığı vb gibi akla gelebilecek ve hayatın içinde olabilecek her şey rastlantıyla oluşur.

IMG_5300

Kısaca, kendimizin tasarımlamadığı bir dünyanın içindeyizdir ve ergenlikte, cinsellik faktörüyle daha da karmaşıklaşan bu dünyayı anlamaya çalışırız. Sıkıntı da buradadır ve belirleyici soru da şudur: Anlamak için donanımımız yeterli midir? O yaşlarda, tabii ki hayır. O halde: Başkaldırı kaçınılmazdır.

Konusu “ergenlik” olan, Salinger’in Çavdar Tarlasında Çocuklar‘ı ile Burgess’in Otomatik Portakal‘ını okuyarak, bu iki kültleşmiş kitabın baş karakterleri Holden’ın ve Alex’in ergenlik dönemlerinde, sarıldıkları hangi araçlarla bunalımlarını yönetmeye (!) çalıştıklarını öğrenebiliriz.

228. Gün:

DİLİME YAPIŞTI

Kaldırımda yürüyordum. Beş on adım önümde benimle aynı yönde yürüyenler vardı; bir delikanlı, yanında çok küçük bir kız çocuğu, belki beş altı yaşlarında, onun yanında da sekiz on yaşlarında bir kız çocuğu daha.

Ben daha hızlıyım. Arkalarından iyice onlara yaklaştım. Tam o sırada, delikanlı eğildi ve belki de yürümekten yorulan küçük kızı kucağına aldı. Hemen sonra, ben ablanın olduğu taraftan yanlarından geçtim.

Bir kaç adım önlerinde yürümekteyim. Kaldırım bitti. Asfalttan karşı kaldırıma geçeceğiz. Ben gene öndeyim. Caddeyi geçerken, delikanlının küçük kızın ablasına “Sen de benim yanımdan ayrılma, olur mu?” diye seslendiğini duydum. Kızın delikanlıya kısa cevabı, beni ister istemez dönüp kendisine baktırtacak kadar harikaydı: “As-la”.

İlk hecedeki keskin vurgusuyla günlerce dilime pelesenk oldu.

232. Gün:

Matematikte zorunluklar söz konusudur, buna karşılık bilim rastlantılarla ilerleyebilir.