ilan

42. Beni öldürebilirler

Beni öldürebilirler mi? Öldürmeyi kim ister ve ne kadar kararlıdır bunda? Bilmiyorum. Ama ölmemi isteyenler az değil. Makam arabam kurşun geçirmez, üstelik alarm sistemi var. Her yer arabam kadar güvenli değil ama: Örneğin balkondan halka seslenirken, halktan, içlerinden birinin karşı evlerin çatılarından birinden dürbünlü tüfekle bana baktığını düşünüyorum. Benim de ona baktığımı ama görmediğimi gören gören ağzı sigaralı bir soğuk kanlı, soğuk terli. Tüfeği bedeninin uzantısı:

Ama o benim uzantım aslında, kendisi: Ben, tanrının yeryüzündeki yansımasının, gölge ışınlarıyla yansıttığı nurdan ırmaktan bir damla, bir kimse o. O bir yansıma gölge ve ben olmadan bir anlamı, bir varlığı olmuyor. Varlık var olduğunda gölge var: Gölgeler varlığı anlatırlar.

Ve… gölgesiz olan yaratıklar da söz konusu olduğu için, onun varlığı benimkine bir anlam katmıyor. Benimle varlığa gelen bu gölge nereye yansıyor? Benim saltanatımın bir psikolojik haritası yapılabilir mi?

Yani güneş önümüzden vurduğunda gölgemizi göremiyoruz, hatta onun farkında bile değiliz. Ama gölge varlığı sadakatle her an izleyebildiğine göre, kuramsal olarak varlıktan bir adım önde: Benim göremediğim gölgemin kendini ve beni aynı anda görebiliyor olması… Ama benim buyruğum altında olduğuna göre ancak ben istersem vurabilir beni: Ben ateş açarsam halka, karşılık alırım.

Bu yüzden engelliyorum toplantı ve yürüyüşleri daha toplanılmadan ya da bu yüzden sonsuz bireysel ve toplumsal özgürlükler zaman zaman.

Bu yüzden onlara onlar gibileri salıp ateş ettiriyorum: Kolluk kuvvetleri, gölge ve varlık arasında tanımsız bir garabe.

67. Bir salgın var

Bir salgın var dediler: En iyi doktoru istedim temiz kağıtlarıyla birlikte. Ve beni karantinaya almasını emrettim. “Haşa” dedi. “Hem siz sağlıklısınız, dışarda yardım edilecek çok kişi var.” “İyi ya” dedim, “onlar benim gölgemdir, benim sayemde iyi olurlar, bana yardım onlaradır aslında. Bir doktor olarak protokolden haberin yok mu? Protokol: Padişah, inananlar, sonra gayri müslimler ve evcil hayvanlardır.”

“Peki ya ben?” dedi.

“Padişahın yakınında olmakla elbet ikinci sınıfa giriyorsun, ama uyruk olarak doktorluğun bile seni gayri müslimlerin yanından kurtaramıyor. Sana dinini değiştirtsem şimdi, bu, ahirette yüklü bir sevap sağlar bana, ama benim ahiret hesaplarına ihtiyacım yok. Üstelik bizden hekimlere, onların sanatına güvenim olmadığını herkes bilir. Sana doktor olarak korku dolu ‘peki ya ben?’ diye sorduğun ve kıranı saraya sokmadığın sürece ihtiyacım var. Kendi canını her şeyden önceye koyan, aynı zamanda çıkarını da göz ardı etmeyen sensin benim gözdem şimdi: Hayat daima bir ikilemle gösterir kendini.”

Süryani doktor, Avvakum’dan yaptığım bu alıntıları duruma en uygun biçimde kullanışımı mukavva rengi bir suratla selamlıyor.

Köpekleri üzerine saldırtıyorum: Gerçekten kuduzsa kurtulur.

98. Oğullarımdan biri

Oğullarımdan biri kılık değiştirip halk arasına karışıyor. Onlar gibi yiyip içiyor bütün gün. Pavyonda sabahlıyor, çorbacıda açıyor gözünü.

Bunu biliyor herkes.

Halktan biri onun gibi giyinip bizim aramıza karışıyor. Bizim gibi yiyip içmiyor bütün gün. Perhizi övüyor soylular gibi.

Kimse bilmiyor bunu.

Bir gün öğle yemeğinde “biri, bir gün böyle yapmaya kalkarsa, cezası ne ola?” diye soruyorum.

Şehzadelerden biri, “katırlara bağlana ve ölene kadar sokaklarda sürüklene” diyor.

“Öyleyse kendi buyruğunu kendin ver” diyemiyorum.

Akşam yemeğinde yine aynı soruyu soruyorum.

Şehzadelerden biri ilk kez duymuş gibi hiddetleniyor: “Kimin cüreti böyle bir şey?” diyor.

Yirmi bir tane oğlum var.

İlhan Durusel