Tarhan Gürhan’ın editörlüğünde Müstakil Eylem adlı kitap, Karakarga Yayınları’ndan çıktı. Uyku üzerine dördü öykü olmak üzere, editör de dâhil 27 farklı yazarın denemesinin ve Sümer Kral Destanları’ndaki uyku ile ilgili bölümlerin yer aldığı kitap, üç yıla yakın bir mücadelenin sonucunda ve covid-19 virüsü ile insanlığın mücadele ettiği bir süreçte okuyucu ile buluştu. Müstakil Eylem, sadece edebiyatın güvenli kollarında ince ve zarif dokunuşlarla uykunun inceltildiği bir kitap değil, aynı zamanda içinde pek çok düşünür, yazar, şair, yönetmen, film ve kaynağın bulunduğu keyifli bir referans kitap olma özelliği de var.

Beril Azizoğlu

TarhanGürhanMüstakil

Tebrik ederim önce, Müstakil Eylem’in edebiyat dünyasına katkısı için. Çok çarpıcı bir isim Müstakil Eylem, bir o kadar da çekici ve kavrayıcı. Ve kapak: Kullanılan renk ve ters dönmüş çizgili klasik pijama resmi. Kitabın ismi de kapak tasarımı da kitabın genelindeki uykuya nesnel bakışı ile çok uyumlu. Buradan başlayalım mı? İsim ve kapak tasarımının oluşmasından.

Bu soruyu sorduğunuz için çok sevindim. Anlatmak istiyordum okurlara. İnanmayacaksınız ama 4 dosya kağıdı dolusu isim buldum. Müstakil Eylem de aralarında ama sonlardaydı. Zamanla isimlere geri döndüğümde en uygun ismin Müstakil Eylem olduğuna karar verdim. Sonra arkadaşlarımın tepkisini ölçmek için birçok kişiye gönderdim. Hiçbiri Müstakil Eylem’i seçmedi. Ben de inatla savundum. Onlar daha çok “Uyku eylem midir?”e takıldı. Evet uyku tekil bir eylemdir. Eylemin hareketliliğiyle müstakilin bağımsızlığından doğdu bu isim. Vurucu, çarpıcı, göz alıcı bir isim arayışından değil, uykuyu kapsayıcı, etrafını saran bir isim olduğu için tercih ettim. Kitap çıkınca ismi beğenmeyen arkadaşlarımın hemen hepsi çok beğendiklerini söylediler. “İyi ki böyle direnmişsin bize” dediler. Ben de hâlâ çok seviyorum.

Kapak için epey uğraştık, yayın koordinatörümüz, grafik tasarımcımız ve ben. Hararetli bir çalışma, beyin fırtınası oldu. Onlar benim istediğimi beğenmedi, ben onlarınkini. Sonuçta üç tane kapak çıktı ortaya. En iyisinin bu olduğunda hemfikir olduk. Bu kapak ortak noktamız oldu. Sonradan benim de içim ısındı. Kapağı da seviyorum yani. Emeği geçen arkadaşlarıma da buradan has selamlarımı gönderiyorum.

İnsanlık 19. yy’ın sonuna doğru elektriğe kavuştu. Besteciler, ressamlar, şairler, yazarlar, yaratılarını gün ışığından geceye taşırsa: ekonomik durumları iyi ise; balmumu mumların, değilse kötü kokulu don yağı mumların ışığında ve sonrasında da kandiller ve havagazı lambaları ile çalıştı. Peki siz, kitabınızı hangi koşullarda çalıştınız, nasıl bir mücadele verdiniz ve uykuya nasıl bir ışık yakarak aydınlatmaya çalıştınız?

Diğer kitaplarıma nasıl çalıştıysam buna da öyle çalıştım aslında: Titiz. Tek fark, tek başıma değildim bu sefer. Buradaki en büyük kolaylık kitabın internet üzerinden yapılması oldu. Mum ışığından internete… Hayal bile edilemeyecek bir kolaylık. 72 yazar ve sanatçıyla görüştüm. Bunların 27’si bu projeye inandı. Ben kabuğumda yaşayan biriyim. Bu kadar insanla ilk defa çalışıyorum. Değişik bir deneyim oldu benim için. Çok sevdiğim yazarları, yakından tanıdığım yazarları ve hiç bilmediğim yazarları bir araya getirdim. Bu benim için ilk oluyor. Yazıların teker teker gelmeye başlaması beni çok heyecanlandırdı. Bir hayalimi 27 parçaya ayırmış gibi oldum. Merak ettim. Ne/ler yazacaklar? Nasıl yaklaşacaklar? İhtiyacı olan bazı yazılara editörlük yaptım. Defalarca çalıştığımız yazılar, öyküler oldu. Bazı yazılara ufak dokunuşlar ve düzeltiler yetti. Eleştirilerimi dinleyip baştan yazanlar oldu. Müstakil Eylem haddinden fazla kahve, çay ve sigara tüketilerek yazıldı. Rakam versem uçuk çıkar bir yerinizde. Sanırım kitap duman kokuyordur.

Sunuş yazınızdan kitabın sonundaki yazınız da dâhil uyku üzerine 27 ayrı ve sizin deyiminizle “biricik” deneme bir bütünlük içinde ve son derece şiirsel. Örneğin: Uykunun yarı ölüm olduğu ya da masumluğu nakaratıyla birbirine bağlanmış sizin deyiminizle kalem darbeleri, sanki. Bu şiirselliğe katılıyor musunuz veya böyle mi kurguladınız?

Şiirsel olsun diye kurgulamadım. Öyle bir kaygım hiç olmadı. Yer yer şiirsel olduğuna katılıyorum. Fakat şair arkadaşlarımız var. İster istemez onların yazıları şiirsel. Ben de bu tür yazılara hiç müdahale etmedim. Yazarlarımızdan biri hariç hepsi edebiyatçı. İşin içine edebiyat girince ve tema uyku olunca ziyadesiyle şiirsel olması vazgeçilmezdi zaten. Ayrıca bu kalem darbelerinin uykuyu çizdiğini, resmettiğini düşünüyorum. Aslında içinde hiç resim ya da fotoğraf olmamasına rağmen görsel bir kitap Müstakil Eylem.

Uykunun bütün olasılıkları var Müstakil Eylem’de ve yazarların düşsel yolculukları, serbest çağrışımları. Yine alıntı yapalım kitaptan: Bir hayvanın uyutulma hikâyesinden, farklı canlıların uykusuna… Birbirinin gölgesine başlarını sokup uyuyan ağaçlara… Uyuyanın üzerinin örtülmediği hikâyeden, Finnegan uyanmasına… Uykunun anlam salkımlarından, uykuyu arayan gece trenlerine… Uykunun rüya trenlerinden, mumdan kayıklara binip gecenin yolunu tutan uykulara… Sinema ve rüyalar âleminin imgeleri arasındaki ilişkiden, bir sabah kahvesinde uykulu kaşık seslerine yaslanarak çayını yudumlayanlara, bir berber makasının şıkırtılı uykusuna bırakılanlara, uykuya güvenen rüyaya güvenmeyenlere… Sarhoş, narkozlu uykulardan, kağıt kesiği gibi yüreği acıtan uykulara… İki sandalyenin arasına uzanılan çocukluk uykularından, uyur gibi okunan okul şiirlerine, ana rahmine varılan uykulara…

Sadece yukarıdaki örneklerle bile bu kadar çok pencere açan Müstakil Eylem cereyanda mı kaldı sizce, yoksa uykuya mı daldı veya kendine mi vardı?

Çok güzel örnekler seçmişsiniz kitaptan. Şimdi bile hoşuma gitti. Cereyanda kalsa üşütür hasta olurdu bu eylem. Fakat kitap okuyanları cereyan gibi çarpabilir. Çünkü uyku üzerine çok da kaynak yok Türkçe’de. Müstakil Eylem bir boşluğa kurulacak. “Uykucu”lar için ilginç bir toplam olacak. Bu da cereyan çarpmasına neden olabilir. Kitapların hepsi uykudadırlar zaten. Siz onu elinize alıp okumaya başladığınızda ağır ağır canlanırlar. Bazı kitaplar onları okuyan olmadığından ömürlerinin sonuna kadar uykuda kalırlar.

Her uyku bir kendine varıştır bence. Kendi oluş. Sonra uyanırız ve emin olmadığımız bir uyku ile uyanıklık arası kısa bir zaman geçiririz. Belki de rüyamızın etkisiyle. Kendi deneyimimden söyleyeyim: Eğer hızla birden bire uyanırsam rüyamı kesin unutuyorum. Ama yavaş yavaş uyanırsam hepsini olmasa da büyük kısmını hatırlıyorum. Belki de kendimize vardığımız bir yerden kopmak istemiyoruzdur kim bilir?

Bana çok çarpıcı gelen filistin askısında uyuyabilmek bölümü de oldu kitapta ve yazarının dediği gibi “direnerek uyumak veya uyuyarak direnmek”. Yine değinilen; iyi bir uykudan sonra yapılması düşlenen devrimler, kitlesel uyurgezerlik, Gezi Günleri’ndeki uyanış, konformizme yaslanıp uykuda kalmak, kapitalist sistemde üretim sürecinin devamı için uyunan vardiyalı uykular, geçmişle, tarihle, kültürle, çağla bağı kopan uykular… Uykuyu sağaltırken herkes için olduğuna da değinmişsiniz. Evet ve düşler de öyle. Peki sömürenle-sömürülenin ya da iyice inceltirsek açla-tokun, uykusu-düşü aynı olabilir mi? Gelecek kaygısı olmayan uykular daha çok özgürleşmiş insanların değil midir?

Uzun zaman ve çok ağır işkenceler görmüş biri olarak, uykunun o boyutunu da iyi bilirim. Her fırsatta uyumak istersiniz. Zamanın çabuk geçmesini istersiniz. En kolay uykuda geçer zaman. İşkenceciler bunu çok iyi bilirler ve uykusuz bırakırlar seni. Hücrede zaman çok ama çok ağır geçer. Filistin askısında uyumadım ama yapılan işkenceler sonrası iki kere bayıldım. Bayılmak da uykuya dâhil midir?

Açla tokun uykusu da düşü de aynı değildir. Zaten yaşadıkları hayat da aynı değildir. Ekonomik olarak gelecek kaygısı taşımayanların daha özgür olduklarına inanmam. Onların da bambaşka kaygıları vardır, yazık. Özgürlük hayal kurmaktan geçer. Hayalgücünün meyvesidir. Bildiğim, tanıdığım zenginlerin hiçbirinin özgür olduğunu düşünmedim, görmedim. Boğaz’da yemek yiyip içki içmek özgürlükse o kadar işte. Bu da onların ödediği bedel bence. Bunca sömürüye rağmen özgür olamamak korkunç olmalı!? Bunca yalan dolan, alavere dalavere, şiddet, saldırı içinde uyuyamamak da onların cezası olsun artık.

Bu arada, aradığınız uykuya ulaştınız mı?

Çok olağanüstü bir durum olmazsa uykuyla barışık biriyim. Her fırsatta ve her an uyuyabilirim, uyurum. İnsanlar kahve içince uyuyamıyorlarmış. Ben kahve içip kafamı koyup uyurum. Her gün uyuyabilmek, bunu biliyor olmak beni mutlu ediyor. Uyku dinlendirir, sağaltır, toparlar, dağılan dikkatini de toparlar, seni ertesi güne hazırlar… Ben orda espri olsun diye yazdım o cümleyi. Her seferinde olmasa da aradığım uykuya genelde ulaşıyorum. Ah şu uzun uyumalarım olmasa, başkaca bir şikayetim yok.

Tarhan Gürhan’ın yeni düşü nedir?

Bende düş bitmez. Hiçbir sanat erbabında bitmez. Şimdi yine Kara Karga Yayınları ile bir çalışmaya başladık. Harala gürele çalışıyorum. Yeni sevgilim oldu bu proje. Yayınevime de buradan tekrar teşekkür ederim. Yeni projede de bana inandıkları için. Şimdilik ne olduğunu açıklamayalım. Zamanı geldiğinde keyifle paylaşırız.

Kitabınızda yer verdiğiniz Sümer Kral Destanları’ndan ikisiyle bitirelim:

Sonunda uyku Kral’a üstün geldi
Ey yiğit Güneş, sen uyanınca insanlar seninle uyanıyor

Teşekkür ederim. 

Ben teşekkür ederim.