Okumayı bitirdiğinizde üzüntü duyduğunuz, kapağını kapatınca uzun uzun düşündüğünüz kitaplar vardır. Size onlardan birini anlatmak istiyorum: Şibumi.
Yazarın, 1979 yılında basılan kitabı Trevanian mahlasıyla imzalanmış. Yaşadığı süre boyunca Rodney William Whitaker gerçek ismiyle yazar, yalnız akademik yazılarını ve kitaplarını imzalamış. Yazdığı romanların karakterlerine göre mahlas seçmeyi ise üslup edinmiş.
Kitabın temel karakteri Nicholai Hel, tanımaya değer bir karakter. Ajanlık, CIA, örgütler gibi popüler tanımları yüzünden eseri tipik Amerikan filmlerine benzeten, edebi değeri olmadığından dem vuran kimi eleştirmenlere karşın Hel, benimsediği bilgiden çok anlayışı, ifade dolu sessizliği, kendini kanıtlamaya gerek duymayan alçakgönüllüğü, edilgen olmayan ruhsal dinginliğiyle anlamaya değer özgün bir karakter.
Kitap, para için her türlü pis işin yapılabileceği ve doğu-batı çatışmasının başat olmasıyla birçok çatışmayı barındırmakta. Onu farklı kılan birçok noktadan en önemlisi kuşkusuz “go” oyununu temel alması.
Yazarın kitabı kurgularken izlediği yolu takip edecek olursak:
Fuseki: Oyunun açılışı, oyun tahtasının bütününün dikkate alındığı bölüm.
Ana karakter Nicholai Hel, Şangay’da doğmuş yarı Rusya yarı Almanyalı. Hel’in bir general tarafından büyütüldüğünün, çocukluğu ve gençliğinin anlatıldığı bölümde okur, onu tanırken aynı zamanda karakterin vatansız olmasından kaynaklanan tarafsız bakış açısıyla ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’nın birbiri arasında ve dünyayla olan ilişkilerini, yeryüzünde, tarihte ve siyasetteki konumlarını, kültürlerini bütüne bakarak tanımakta. Şibumi’nin ne olduğu ise bu bölümde anlatılmaktadır.
O, “Sıradan, olağan görünümlerin altında yatan gizli üstünlükleri anlatır.”
Doğu ve batı çatışmasının kitap boyunca sürecek temelinin atıldığı bu ilk bölümde Hel, olayların içine sürüklenir ve kitabın devamında gelecek diğer olayların zeminini yaşar. Onu hapse sürükleyen olay ve bu hapiste gördüğü işkenceden sonra yaşama bakışı, bundan sonraki yaşamını nasıl sürdüreceğine dair verdiği karar burada oluşur.
Tüm kitap boyunca ana karakterin yaşamının kontrolünü hiç bırakmadan, her zaman elinde tuttuğunu görürüz. Bu bize onun için an da kalmanın, her zaman bilinçli hareket etmenin ne kadar önemli olduğunu gösterir.
“Birinci ay bitip de ilaçların etkileri yok olduğunda Nicholai hayatta kalmaya karar verdi. Bu kararının birinci nedeni, yaradılışındaki inatçılığı, diğer nedeni de beynine takılıp kalan öç alma duygularıydı”
Sabaki: Zor durumdan esnek, çabuk, avantajlı çıkılması gereken bölüm.
Hel, yaşamındaki zor durumları atlatabilmek, kendisini bedenen ve ruhen zinde tutup bu durumları arkada bırakabilmek için Gouffre Porte-de-Larrau Mağara’sında hazırlanır. Bu mağaraya inmenin, orada hayatta kalmanın ve hedeflerine ulaşmanın en önemli hazırlığını yakın dostuyla birlikte yapar. Mağara hem bir sembol hem de yine kendisiyle ve öfkesiyle yaşamanın daha doğrusu savaşının bir yoludur. Okuru diri tutan çatışma, yakın dostu Le Cagot tarafından mağaracılık ve dağcılığın kıyaslandığı diyalogda yaratılır. Ayrıca 273. sayfada bu savaşın-çatışmanın verildiği mağaranın bir çizimi bulunmakta. Bu çizime geldiğinizde kafanızda tasarladığınız mağaranın gözler önüne serildiğine şahit olursunuz.
Sebi: Nötr bir haldir. Taraflardan hiçbirinin avantajlı ya da çıkarının olduğu bir pozisyon değildir.
Hel’in uzun yıllar çalışıp biriktirdikleriyle inzivaya çekildiği evinde kendisini ortadan kaldırmak isteyen Diamond ve adamlarını misafir ettiği bölüm. Go’nun nötralize duruşu, kendi evine gelen ziyaretçilerine her ne kadar düşmanı da olsa nazik davranan Hel’in yaşam felsefesini bir kez daha ortaya döker. Ayrıca bu bölüm, bir başka konuk Hannah’ya olacakların temelinin atıldığı bölümdür.
Hannah karakteri ayrıca Hel’in Batıyı ne gözle gördüğünün bir kez daha sembolize edilmiş hali olarak vücut bulmaktadır.
“Hel insanoğlunun romantik edebiyattan etkilenmiş olmasına acıyordu. Bu yüzden olup bitenlere olmayacak umutlar karıştırılıyor, iş sonunda batılı cinsel yeniyetmelerin evlilikleri kadar yozlaşıyordu.”
Uttgae: Özveri hamlesi. Risk barındırır.
Hel’in sığınağında Hannah ile yaşananların ardından inandığı her şeyden vazgeçip Londra’da Kara Eylülcülerle hesaplaşma ya da hesaplaşmamaya vereceği kararı anlatır. Burada önemli olan hâkimiyet sağlamaya çalışmadan üstün olmaya çalışmaktır. Hel’in egolarından ne kadar sıyrıldığını ya da sıyrılmaya ne kadar çok çalıştığını bir kez daha gördüğümüz bölümdür.
Tsuru No Sugomori: Taşların ele geçirilmesidir. İki rakip kazanma yolunda ilerlerken taşlar kaybedilecek midir?
“Vaktimi bahçeme, mağaracılığa ayırıyor, çimenlerin büyürken çıkardığı sesi dinliyor, uzun yıllar önce kaybettiğim derin huzuru arıyorum. Onu kaybedişimin nedeni, şartların beni nefret ve öfkeyle doldurmasıydı. Derken siz ortaya çıktınız. Amcanıza olan borcumdan dolayı hakkınız olan yardımı istemeye geldiniz.”
Bu paragraftan sonra Hel ve arkadaşları okuru sona getirecek maceranın içine balıklama dalmaktadır.
Yazarın her bir karakteri yaşamdaki tüm karşıtlıkları temsil eder. Go oyunundaki beş bölüme uyumlu beş ülke, ABD, İngiltere, Çin, Fransa ve Rusya romanın bir başka çatışmasını oluşturur. Ana karakterin vatansız olması, bu ülkeler arasındaki çatışmayı tarafsız olarak okura iletmesi açısından çok önemlidir. Vatansız ana karakter, böylece tüm ülkeleri dilediği gibi eleştirebilecektir.
Kitabın bütününe baktığımızda insanlık üzerinde uygulanan tüm kurguyu satır satır anlatmaya çalışan yazar, bu niyetini belki de şu satırlarla özetlemektedir: “Unutma ki Vietnam’daki askerler hiçbir zaman Coca Cola’sız bırakılmadı…”
Neslihan Yiğitler