Varlık Dergisi’nin 15 Mart 1957 tarihli 450. sayısının son sayfasında yer alan “OKUYUCULARIMIZLA BAŞBAŞA” başlıklı bölümde okuyuculardan gelen sorular, yorumlar, eleştiriler ve derginin bunlara cevapları var.

Mehmet Vehbi GÜRSES sormuş: “Şahsi kütüphaneniz yok olursa ilk satın alacağınız on kitap hangileri olacak? diye bir anket açacağınızı söylemiştiniz, bir hayli önce. Mayk Hammerlerle yalnız çıplak kadın vücudu teşhir ederek genç dimağları zehirleyen roman ve dergilerin piyasayı doldurduğu şu günlerde böyle bir soruşturmayı faydalı bulmuyor musunuz?”

Cevapta imza yok ama muhtemelen Yaşar Nabi Nayır da şöyle cevap vermiş: “O anket sorusunu yazar arkadaşlarımızdan bir kısmına dağıtmıştık. Tek birinden bile cevap alamadık. O zaman bu soruya cevap vermenin güçlüğünü düşünerek vazgeçmek zorunda kaldık.”

Sorunun güçlüğü ortada ama 63 yıl sonra Parşömen olarak biz tekrar sormak istiyoruz: “Şahsi kütüphaneniz yok olsa ilk satın alacağınız on kitap hangileri olurdu?”

Tuğba Bozcaada
Tuğba Gürbüz

Jose Saramago’nun blog yazılarından derlenen Defterler’de yer alan “Boşanmalar ve Kütüphaneler” adlı metinde, Saramago, bir kitap fuarında tüm kitaplarını alan bir okuru gördüğü zaman meraklandığından bahseder. Yazar olarak onunla ilk kez karşılaştığı için bu denli ateşli davrandığını tahmin ettiği adam, onun eski bir okurudur aslında. Yine ateşli bir okur olan eski karısı, şimdi yıkılmış olan ailenin kütüphanesini yeni yaşamına götürdüğü için Saramago’nun kitaplarını tek tek yeniden edinmiştir. Bu yazıyı okuduğum an, bir boşanma neticesinde tüm kitaplığını yitirmiş sevgilimle Alkım Kitabevi’nden içeri girdiğim akşamüzerini hatırlamıştım. Eli ilk olarak İhsan Oktay Anar’ın Puslu Kıtalar Atlası’na gitmişti. Yeniden okuyacağı için değil. Yeni kütüphanesinin mihenk taşını çatmak için. Hem o akşamın anısı, hem de Saramago’nun blog yazısı neticesinde, benzer bir soruyu zaman zaman kafamda evirip çevirmiş, bir başka dile taşınsaydım, veyahut bir doğal afette her şeyimi yitirseydim nereden başlardım kitaplığımı, anılarımı çatmaya diye düşünmüşümdür. Hayatımın farklı evrelerinde bambaşka listeler yapacağımdan neredeyse eminim ancak o akşamın anısına yine Puslu Kıtalar Atlası ile başlardım sanırım yeni kitaplığımı kurmaya. Diğer dokuz kitabı da henüz okunmamışlar yerine bana kendimi evde hissettirecek, geçmişle bağ kurmama, anımsamama yardımcı olacak kitaplar ile kurmaca metinler yazmaya çalışan biri olarak bana ilham ve cesaret verenler arasından seçerdim kanımca. Öyleyse hepsini bir araya getirelim ve listeleyelim.

Sait Faik Abasıyanık, Öyle Bir Hikâye (Bütün Eserleri)

Hulki Aktunç, Büyük Argo Sözlüğü

İhsan Oktay, Anar Puslu Kıtalar Atlası

Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken

İlhan Berk, El Yazılarına Vuruyor Güneş

Clarissa P. Estes, Kurtlarla Koşan Kadınlar

Eduardo Galeano, Hikâye Avcısı

Meltem Gürle, Kırmızı Kazak

Urslua K. Le Guin, Mülksüzler

Murathan Mungan, Yaz Geçer

_20200713_125041
Güzin Tanyeri

1) Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın, Jean-Claude Carriere & Umberto Eco, Çeviri: Sosi Dolanoğlu / Can Yayınları

2) İshak, Onat Kutlar / Yapı Kredi Yayınları

3) Kuşlar da Gitti, Yaşar Kemal / Adam Yayıncılık

4) Mahpus, Kayıp Zamanın İzinde 5, Marcel Proust, Çeviri: Roza Hakmen / Yapı Kredi Yayınları

5) Sokakların Ölümü, Gürsel Korat / İletişim

6) Örümcek Kadının Öpücüğü, Manuel Puig, Çeviri: Nihal Yeğinobalı / Can Yayınları

7) Buz Sarayı, Tarjei Vesaas, Çeviri: Melih Cevdet Anday / Timaş Yayınları

8) Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık, Murat Gülsoy / Can Yayınları

9) Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, Berna Moran / İletişim

10) Çamlıca’daki Eniştemiz, Abdülhak Şinasi Hisar / Bağlam Yayıncılık

image0
Kristin Demirci

Marifetler – Ursula Le Guin

Dune Serisi – Frank Herbert

Aşk ve öbür cinler – Gabriel Garcia Marquez

Tante Rosa – Sevgi Soysal

Tutku – Jeanette Winterson

Kafamda Bir Tuhaflık – Orhan Pamuk

Tavan Arasındaki Buda – Julie Otsuka

Damızlık Kızın Öyküsü – Margaret Atwood

Mavi Yunuslar Sarayı – Brigitte Riebe

Görme Biçimleri – John Berger

FB_IMG_1594667156797
Utku Yıldırım

1) H. P. Lovecraft’ın bütün eserleri, tek cilt. Doğu mistisizminin Batı kozmogonisiyle tokuşması bağlamında pek çok lügat paralanabilir ama tek bir şeyden bahsedeceğim ben, korkudan. Lovecraft’ın betimlemeleri genelde olumsuz yönde eleştirilir, doğaüstüyle –aslında henüz bilmediğimiz bir doğanın doğaüstü olması da ilginç– karşılaşan karakterler, tepkilerini dile getirirlerken tarifsiz bir dehşetten, dile getirilemez korkulardan bahsedip dururlar. Koca evrenin bilinmeyenlerinin önünde kozmik bir noktadan ibaret olduğunu anlayan, bunun yanında bilinmeyenleri de hemen hiç anlayamayan insandan farklı bir tepki beklenmemeli. Bunu kurmaca yönünden bir eksiklik olarak değil, gerçeğin saf yansıması olarak görmeye meyilliyim. Sonsuzluğa bakan insanı Lovecraft kadar iyi anlatabilen pek kimse yoktur, belki bayrağı devralan Thomas Ligotti’den bahsedilebilir ama Ligotti’nin kitaplarını almazdım, zaten kaldı dokuz.

2) Kâğıt İnsanlar, Salvador Plascencia. Tükenmiş ne yazık ki, yayınevinden birileri yazarın yeni bir kitabıyla birlikte basacağını söylemişti ama pandemi kundemi derken gecikecek sanırım. Kurmaca oyunlarının karakterlerle böylesi bütünleştiği görülmüş müdür, görülmüştür ama onca alengirinin, zahmetinin arasında okurunun gözlerinden yaş getirmek bir tek bu kitaba nasiptir.

3) Eve Dönmenin Yolları, Alejandro Zambra. Çok iyi bir metin olmasının yanında bütün sayfaları boş olsa, bir tek şu cümle kalsa yine alırdım: “Ben büyüyünce bir anı olacaktım.” Tek cümlelik kitap. Boş sayfalar cümlenin çağrışımlarıyla dolar.

4) Madde Kara. Her dizesinden farklı metinler çıkar, metin türeten bir kitap. Sertliğine serttir, kazır. Acısı acıdır, öfkesi öfkedir, buluşlar ve imgeler merkezde değildir, merkezinde haykıran ve fısıldayan insan vardır.

5) Güz Gelmeden veya Solgun Bir Adam da olabilirdi ama sanırım Ceviz Ağacına Kar Yağdı, Selçuk Baran. Çok incelikli öyküler. Baran okurunu bulamadığını düşünerek yazmaktan vazgeçmişti, belki yürek ağrısına yankı bulamadığı için. Geç de olsa bulduğunu düşünüyorum.

6) Benden Sana Yamalı, Hüseyin Peker. Az bilinen şahane kitapların yılmaz neferi Telos’tan çıkan romanları bir yana, çürük bir kurum olarak aileye, inceliklerden bahsedip gayet kalınlaşabilen insanlara Peker’in şiirlerinde daha sık rastlarız. Bir kahvehanede öylece oturan, zamanın pas silkerek yavaş yavaş çözdüğü adamı anlatır, iyi anlatır.

7) Alejandro Jodorowsky, Psikobüyü. Aynı hataları tekrar tekrar yapmaktan bıktınız mı? Paraşütle –veya paraşütsüz, can sizin– atlarken ölmekten beter eden korkunuzdan kurtulmak mı istiyorsunuz? Şeftali dendiği zaman ilk otobüse atlayıp uzaklaşmaya mı çalışıyorsunuz? O halde bu kitap tam size göre olmayabilir ama bir okuyun derim, çünkü Jodorowsky sinema ve edebiyat dünyasının sihirli değneğe sahip son insanlarından biri.

8) Dave Eggers, Müthiş Dâhiden Hazin Bir Eser. Her şeyiyle kendime en yakın bulduğum yazar Eggers. Gerçeklikle kafayı bozmuş yazarların en önde bayrak sallayanlarındandır.

9) Luigi Pirandello’dan Biri, Hiçbiri, Binlercesi. Depersonalizasyonun kurmacaya böylesi güzel yedirildiği nadirdir, ayrıca iletişimin imkânsızlığından, modernitenin sakatladığı insandan, insanlıktan bahseder bu metin. Pirandello da üzerinde pek durulmayan bir yazar, okuyan birileriyle muhabbet etmek isterdim.

10) Dokuz kitabın bende az çok yansıması varsa da en büyüğünü sona bıraktım, Şeker Portakalı. Üçlemeyi defalarca okumuşumdur, her kitaptan ayrı etkilenmişimdir ama bu kitabın fiziksel izi var bende. Sakal tıraşı olmam gerektiğine dair okulda ilk kez kalaylandıktan sonra koşarak eve gelmiştim, ne yapacağıma dair bir fikrim yoktu. Baba yok, abi uzaklarda, kimseye bir şey soramıyorum. O sıralarda da bu kitabı tekrar okuyordum, Portuga’nın tıraş olurken sakalından gelen “hart hart” sesini hatırladım. Abimin tıraş malzemelerini aldım, yarım yamalak köpüklendim, sonra jileti şak diye indirdim. Kesiğin olduğu yerden sakal çıkmıyor şimdi, orası köse. Bir de kitaptan uyarlanan filmi izlememek lazım, bırakın herkes zihninizde canlandığı şekliyle kalsın.

107600314_177659483718079_8353788398100994258_n
Mesut Barış Övün

şimdi söyleyeceğim 10, on yıl sonra söyleyebileceklerimden, biraz farklı olacak, muhtemelen.

nereden biliyorsun, diye soracak olursanız, size on yıl önceki listeyi gösteririm.

hatta şu aşağıdaki listeyi yazmaya / düşünmeye başladığım anla gönder tuşuna bastığım an arasındaki sürede bile bu 10 belki on kez değişti.

çünkü ben hangi kitabı daha çok sevdiğimi hiçbir zaman bilememişimdir.

ama işte bugün, bu yaşımda, Paris Sıkıntısı’nı koyuyorum en başa.

sonra Moby Dick, o muazzam deniz, sularına yeniden dönmeye can attığım.

Bahçe Partisi’ni bir ölçüt olarak görürüm her zaman.

ve en sevdiğim Sait Faik öyküleri, yani Şahmerdan.

sonra Hamlet mutlaka olmalı kütüphanemde.

Max Frisch’in Günlükler’i de öyle.

ve Ferit Edgü’nün Leş’i -ki unutulmasın kısanın yoğunluğu

ve şüphesiz el altında bulunmalı Memleketimden İnsan Manzaraları

yanında da Aşkın ve Savaşın Gündüz ve Geceleri– bir kutsal kitap gibi

bir de Aylak Adam’ı görmek isterim raflarıma her bakışımda

Puşkin’den birkaç şiir (Seviyordum Sizi) de fena olmaz aslında.