Yazın hakkındaki her şey yazarların uydurduğu şeylerdir. Zamanla kurallaşmışlardır. Her yazar bir köşe, yavaş yavaş tadına vara vara o köşeleri dönmek gerek. Usulca ve sindirerek. Ben de Ursula K. Le Guin’e aynını yapıyorum. Benim döndüğüm köşenin maddi bir karşılığı yok, ama beni götürdüğü dünya emsalsiz.

5a67c16ad3806d2920a8810f

Bir cümlenin aklıma gelebilmesi, aklımda kalabilmesi zor. Aklımda kalmayan cümlelerin peşine düşsem boş. Hatırlasaydın hatırlanır olacaktı, hatırlamadıysan kaçan balık büyük olur. Aklından gelip geçmiş olur. Dinlerde bile akıldan geçenlere günah yazılmaz. “Cümle dediğimiz şey, bir arada kalabilmektir.” diyor Le Guin. Kelimelerin sımsıkı birbirine tutunduğu ve anlamlı bir bütün oluşturduğu sihirli bir şey. Öyle sihirli ki ne demek istediğinizi ele verir. Derdinizi ele güne karşı ortaya döküverir. Çırılçıplak kalıverirsiniz.

Sonu gelmeyen anlatılar, sonu gelmeyen cümlelerle örülüdürler. Kendilerini kolay ele vermezler. Sekerek ilerleyen cümleler bir türlü metnin içinde kendi yerini bulamazlar. Bir kartalın gökte süzülüşü gibi süzülüp gitmeli oysa cümleler. Bir cümle, yeni ve taze cümlelere ihtiyaç duyar. Başka cümlelerle beslenmeye, desteklenmeye ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç, “yazarı bitti diyene kadar” devam eder. Sonunda o da biter.

Detaylarda kaybolmak iyidir, kimsenin yakalayamadığı ayrıntıları bulup çıkarırsın. Fakat içinden çıkamazsan kaybolursun. Sizin için “Yetenekliydi.” derler. O kadar. Detaylara kafa yormak, detaylarla beslenmek metne müthiş bir rayiha katar. Çeşnidir detay, aktarlarda bulunmaz. Hayatın içindeki o büyülü atmosferden süzülüp çıkar. Bir bakış, bir hüzün, bir serçe, bir kedi, bir çiçek, bir yoksunluk, bir acı, bir neşe, bir açlık, bir arzu, bir şehvet… Seçici algınla yakaladığın her şey. Hayatın bize sunduğu her şey… Süzdüğünde metnine alabildiğin birkaç cümle. Olabildiğince yazınıza taşıdığınız detaylar… Özgünlerse eğer detaylarda kaybolmamışsın demektir. O cümleleri kale kapısındaki muhafızlar gibi dikebilirsin paragraflarının başına sonuna, orasına burasına. Emin ol metnine en sadık kalan cümleler onlardır. Yeter ki sen kendine sadık ol.

Kendinden bile şüphe edeceksin yazarken. Yazdıkların özgün mü, biricik mi, yazdıkların sen misin? Kelimelerinle, cümlelerinle ilgilen. Onların tozunu düzenli olarak al. Parlat onları. Bazılarını özellikle mat bırak. Onları tek başlarına bırakmadan, ayakta durabilecek hale getir. Bazen yazdıklarını koru, bazen de onlara sığınmayı bil. Kendi mucidin olabilmelisin. Kendinden geleceksin, başka nerden olabilir ki!? Kitaplar ve kendin var, çık ikisinin de içinden…

Hep, bir gün lâzım olur diye saklanmış, yılı geçmiş ajandalara yazdım. Günleri, zamanı takip etmemeyi o defterlerden öğrendim. Zamansızdı ajandalarım. Kendi yazma ritmim de oradan ortaya çıktı. Zamana göre değil, kafama göre yazmam da aynı defterlerden fışkırıyor. Deftersiz yazar zor. Defterler kendi sesini bulmanın bir enstrümanıdır. Zaman zaman onlara dönüp bakmak seni tazeler. Arkana dönüp bakmak gibi. Belleğin, defterlere gömülü masum bir bebek gibi ona geri dönmeni bekler. Onlar hep orada seni bekler. Aranızda dilsiz bir ilişki vardır. Ne zaman açarsan o defterleri o günkü dilin mıhlanmış gibi oradadır. Bu işin sihri de biraz geçmiştedir. Geçmişini kurcalayıp bazılarını pazara çıkarabilirsin. Pazar ola hayrola…

Hikâye ediyorum, ayıp aslında… Sır veriyorum, ayıp aslında… Aklımdan geçen hayatlar, rüyalarıma karışıyor. Rüyalarımı yazıyorum, ayıp aslında… Bu tatlı ayıplarla yapıyorum yazı evrenimi. Sanat biraz da ayıptan çıkıyor. Kimi başımdan geçiyor, kiminin başında dönüyorum. Sonunda yine kendime varıyorum. O zaman niye yazıyorsun diyeceksin? Her seferinde yazdıklarımla ben de değişiyorum, az şey mi? Elim ve aklım boş gelmiyorum kendime. Kendime döne döne kendime dönüyorum. Sen de öyle yap, sonuç sen olursun. Elle tutabileceğin bir sonucun olur ki adına kitap diyorlar.

Şahaneyle aranda mesafe bırakma. Tıpış tıpış kendi şahanene ilerle. Yeniden bul onu her seferinde. Yeniden koş ona. Tekrar tekrar yaz. Bazen tekrar güçlü bir etki bırakır. “Pek çok şahane romanın ilk bölümü, kitap boyunca öyle ya da böyle türlü çeşitlemelerle tekrar edilecek muazzam bir materyal sunar. Düzyazıda kelimelerin, ifadelerin, imgelerin ve olayların bu artan tekrarıyla müzikal eserlerdeki yinelemeler ve gelişmeler arasındaki benzerlik hakiki ve derindir.” diyor Le Guin. Tekrarlardaki müzikalite metninizin ritmini belirler. Kelimeleri, cümleleri bestelemeye başlarsınız. İşte o zaman metninizin sesini duyarsınız, kendi sesinizi…

Tarhan Gürhan