Elias Canetti’nin “Hayvanlar Üzerine” adlı kitabı, insanın herhangi bir hayvandan niçin daha değerli olamayacağını haklı gerekçelere dayanarak anlatmaya çalıştığı “ince” bir eser.

Adsız

Milattan önceki çok uzak bir geçmişten 20. yüzyılın ilk yarısına kadar uzanan süreçte, didaktik bir içerikle ironiyi birleştirmeyi amaçlayan hemen her eserde “hayvanların kullanılması” edebiyatın değişmeyen yöntemlerinden biri olarak karşımıza çıkar.

Doğu’da ve Batı’da bu yöntem, toplumunun aksayan yönlerinin eleştirisini yazarın yara almadan yapması ve baskıcı tutumu nedeniyle eleştiremediği iktidarın üstüne az da olsa güvenle gitmesinin bir yoluydu. Böylece tarihin katılığını sorgulayan zihnin sahipleri, kendilerini ölüme taşıyacak kararları “eğlenceli hayvan öyküleri yazmıştım” savunmasıyla savuşturabilecektir. Tüm bunların yanında gelecek nesillerden “alegori harikası” olma övgülerini toplama isteği de yazarlar için iyi bir motivasyon kaynağı olsa gerek.

Hayvanların bilinen tipik davranışları üzerinden fikirsel ve davranışsal köprülerle evrensel mesajlar yollamayı amaçlayan eserler olarak tanımlayabileceğimiz Batı’nın Ezop masalları, Fransa’nın La Fontaine fablları, Hint Beydeba tarafından yazılan Kelile ve Dimne, bizden bir isim olarak sayabileceğimiz Şeyhi’nin Harname‘si, biraz daha günümüze yaklaşacak olursak Rusya’dan Bulgakov’un harika bir kurguyla yazılmış Köpek Kalbi kitabı ve İngiliz Edebiyatından George Orwell’ın meşhur alegorik eseri Hayvan Çiftliği akla ilk gelebilecek hayvan öyküleri örnekleri olarak çıkar karşımıza.

Yazıldıkları toplumların uygarlık düzeyini göz önünde bulundurduğumuzda eleştirmek, öğütler vermek ve eğitmeyi seçmiş bir yazar için güvenli bir kullanışlılığa sahip tek yol hayvan öyküleriyken, bugünün dünyasında, insanın doğa karşısında ele aldığı haksız ve acımasız iktidarı meşrulaştıran ve hayvanı “şeyleştiren” insan kibrinin de kanıtı gibi dolaşıyor.

Elbette bütün bu eserlerde, bir fikri ortaya koymak, olguları eleştirmek, yanlış olduğu düşünülen fikirleri değiştirmek ve yaşama dair felsefi sorgulayışlara boyut kazandırmak amaçlarını görmezden gelmiyoruz. Bugün gelinen noktada kendi halinde yaşayıp giden bir kediyi nankör, güzelim tilkiyi kurnaz, akıllı kargayı hilekâr, doğasının gerektirdiği çevikliğe sahip bir bülbülü romantik, güçlü eşeği köle, sevmeyi bilen bir köpeği özenti, önsezilerine hayran olunası atı hizmetkâr, mevsimin sesi ağustos böceğini başına gelebilecek her türlü kötülüğü hak eden bir tembel, güçlü olduğu için aslanı zalim, daha sessiz diye yılanı yok edilmesi gereken bir sinsi canlı olarak düşündüren de bu metinlerin zihnimize yerleştirdiği kodlardır. Oysa her biri kendi dünyasında -kendilerine alan bıraktıysak- yaşam mücadelesi vermeye çalışan değerli canlılardır. Dünyanın sadece biz insanlar için yaratılmış olduğunu düşünmek, budala bir zihnin varsayımıdır.

Canetti’nin “hayvan öykücülüğü”nü bu listeden ayıran temel özelliği, kitap boyunca hissedebileceğiniz, faydacılıktan uzak ve duygudaşlıkla bezenmiş bir perspektiften bakabilmesidir.

Bir solukta okunabilecek bu güzel kitabın her sayfasına iliştirilmiş kısa notlar sayesinde, adalet, yaşam, dil, din ve tabiata dair fikirler, Canetti’nin imgelem dünyasından yayılan bir zenginlikle dalga dalga zihinlere çarpıyor.

Canetti’nin düzensiz notlarından oluşan bu ince kitabı, sıkı bir Canetti okurunun gözünden elbette kaçmayacak ve hak ettiği değeri bulabilecektir ancak kitap daha önce Canetti ile yolu hiç kesişmemiş bir okurun (ki bu bana kalırsa şanssız bir okurdur) zihninde oldukça eksikli bir yer edinecek ve dolayısıyla yazarın ustaca çizdiği “hakikatler” tablosu puslar ardında kalacak ve anlaşılamayacaktır.

Okur tarafından daha iyi anlaşılması için, Canetti’nin “varoluşa” dair fikirlerinin neler olduğunu, çocukluğundan beri sentezlediği hayat bilgisini ve Körleşme’de yarattığı karakterleri örtüştürmek gerekir. Böylesi bir okuma gerektiren Hayvanlar Üzerine adlı eser, yazarının hayata karşı bir tür manifestosu ya da insani tüm kavramları “hayvanlarla düşündürmeyi” seçen bir teoriler kitabı olarak da tanımlanabilir.

Gençliğinde aldığı doğa ve felsefe eğitimini bu kitabın her satırında gösterişli bir imgelemle birleştirir Canetti. Hayvanlar Üzerine’yi dört büyük eserinin (Kitle ve İktidar, İnsanın Taşrası, Körleşme, Sözcüklerin Bilinci) “hacimsel gölgesinden” kurtarmanın şimdilik kolay bir yolu yoksa da şunu eklemeli: Canetti, bu kitabında, çağının en karmaşık sorunlarını (yaradılış, doğadaki hiyerarşi, ilkel tavırlar, politik ikiyüzlülükler, sınıfsal ayrılıklar) çok basit yöntemlerle çözmeyi öneriyor. Bunu yaparken de sadece ona özgü olan alışılmadık fikir köprülerini diğer eserlerinden epeyce farklı olarak, kurmacasız bir yoldan, hayvanlar üzerinden inşa ediyor. Esas güzel tarafı ise bu köprüleri kurarken kendi dışındaki her türlü canlıdan üstün olduğunu düşünen insan kibrinin verdiği “hayvanlara acıma duygusu”na çok fazla sığınmaması ve hayvanlara saygıyla harmanlanmış bir sevgiyle yaklaşması. Blake’in Tiger şiirinden yola çıkarak, “Bir kaplanın ne olduğunu gerçekten ancak Blake’in şiirinden beri biliyorum” gibi atıflarla hem doğaya hem de edebiyatın doğayı kucaklayan becerisine iltifat ediyor.

Canetti’nin kitap boyunca hissedilen hayvan sevgisine rağmen işi vardırdığı nokta, hayvanı yücelten bir fanatizm değil, tam tersine, hiçbir canlıyı doğadan bağımsız düşünmeyen insanı diğer canlılarla eşitleyen bir anlayış. Buşmanların ceylan önsezilerinden söz ederken değerli bir bilgiyi okuyucuyla paylaşıyor gibi yazmasında da, Moğolların yükselişini atla olan saygın ilişkilerine bağlamasında da aynı anlayışı devam ettirir Canetti.

Bunlara bağlı olarak, kitabın bende ayrı bir heyecan yaratan kısa notlarından biri, güzelliği her canlıda tanımlayabilen Canetti’nin geniş zihninin kanıtı olan şu cümlelerdir:

“Bir Pars’ın yürüyüşünü gördüğümden beri üstüme bir yürüme sarhoşluğu çöktü. İnsan tüm bedensel güzellikleri ilk olarak hayvanlarda yaşıyor, eğer hayvanlar artık var olmasaydı kimse güzel olmazdı.”

Bir başka “kene gibi emmiş, dolup taşan sözler”inden biri de şöyle:

“Her insanın sonradan kendi yerine konuşacak olan bir hayvana konuşmayı öğrettiği ama insanların sustuğu bir toplum.”

Siyasi paradoksu anlatan bu güçlü imgelem, başka hangi yazarda bu denli güçlü sezdirimlerle karşımıza çıkabilir bilmiyorum.

Hayvanlar Üzerine’de seçimleri, seçilenleri, seçenleri, susanları, susturanları -kısacası toplumu doğrudan şekillendiren ögeleri- sosyolojinin buyurgan ellerinden kurtarıp edebiyatın serin sularında kendine getiriyor Canetti. Ele aldığı zorlu konuları, hayvanlar üzerinden anlatarak kısa ve somut hale getiriyor. Okuyucuya bir şey esinlemesi umuduyla peş peşe sıralıyor.

Başak Ağma Küçük