“Bana öyle geliyor ki sanat yapma tutkusu süreğen bir özlem ve kimi zaman, huzursuzluk yaratıyor. Her zaman önünüzde bir hedef var, bir sonraki şiir ya da öykü, görülebilir en azından sezilebilir ama erişilmez durumda. Onu kavramak onu aklından çıkarmamayı gerektiriyor. Sesini duyduğunuz o şiir bir yerlerde çoktan bitmiş gibi. Tıpkı bir deniz feneri gibi, tek farkı ona doğru yüzdükçe ondan uzaklaşıyorsunuz.”

Louise Glück

Louise Glück (d. 1943) New York’da doğdu, Long Island’da büyüdü. Sarah Lawrence Koleji’ne ve Columbia Üniversite’sine devam etti. Aralarında 1993’de Pulitzer Ödülü’nü kazanan “Vahşi Lale”nin de olduğu dokuz şiir kitabı vardır. 2003 ve 2004 yılarında Amerika baş şairi ünvanını taşıdı. “Ararat” adlı şiir kitabı 1990 yılında Rebekah Johnson Bobbitt Ulusal Şiir Ödülü’nü aldı. Ayrıca Bollingen Ödülünü, Guggenheim ve Rockefeller vakıflarının burslarını almıştır. Williams Kolejinde ders vermeye devam etmektedir.

GÜVENİLMEZ KONUŞMACI

Dinlemeyin beni, kalbim kırık.
Tarafsız bakamıyorum hiçbir şeye.

Kendimi tanıyorum, bir psikiyatrist gibi dinlemeye alıştım.
Tutkuyla konuştuğumda
en güvenilmez zamandır bana.

Bu gerçekten çok acı. Yaşamım boyunca övüldüm
aklımla, dil becerimle, anlayışımla–
Sonunda boşa gitti hepsi.

Kendimi göremiyorum hiç.
Kapının önünde basamaklarda durmuş, kız kardeşimin elini tutarken.
Bu yüzden nedenini bilmiyorum kollarındaki çürüklerin
Sayamadığım, gömleğinin altında…

Görünmez olduğumu sanıyorum: Tehlikeliyim bu yüzden.
Benim gibiler, özgeci görünenler,
sakatız biz, yalancıyız:
doğruyu arayanlar
etkisiz eleman saymalı bizi.

Sustuğumda büyür doğruluk.
Açık bir gök, beyaz iplikler* gibi bulutlar.
Altlarında, küçük gri bir ev, kıpkırmızı
pespembe açelyalar.

Doğruyu duymak istersen, kapamalısın kendini
büyük kızına, uzaklaştırmalısın onu:
Yaşayan şeyler böylesine yaralanmışsa,
Davranışlarının bütün işlevleri değişmiştir artık.

Bu yüzden güvenilmemeli bana.
Çünkü yürekteki yara,
akıldaki yara demektir aslında.

Ç.N.: Şairin kaynak dilde kullandığı fiber sözcüğü aynı zamanda kişilik anlamına gelmektedir.

***

KİRKE’NİN KEDERİ

Sonunda kendimi karına
Tanıttım, bir tanrı
Kendini nasıl tanıtırsa, İthaka’da
Kendi evinde, bedensiz
Bir ses: dokumayı bir an için bıraktı,
Önce sağa,
Sonra sola baktı,
Umarsız, sesi kaynağına doğru
İzlemeye çalıştı:
Bilmem dokuma tezgahının
başına döner mi?
Artık bildiği şeyle.
Onu tekrar gördüğünde
Bir tanrı böyle veda eder de:
Nasıl sonsuza dek onun kafasının içindeysem
Senin yaşamının içindeyim sonsuza dek.

***

KİRKE’NİN GÜCÜ

Kimseyi domuza çevirmedim.
Bazı insanlar zaten domuzdur.
Ben, domuz gibi görünmelerini sağladım.

Usandım senin dünyandan
Yüzeylerin kendi içyüzlerini gizlediği.
Adamların kötü adamlar değillerdi;
Disiplinsiz yaşam
Onları böyle kıldı. Domuzlar gibi,

Benim ve hanımlarımın
Himayesi altında,
Nasıl da hoş oldular.

Sonra sihri tersine çevirdim, iyiliğimin de
Gücüm kadar büyük olduğunu gör diye. Gördüm

Burada mutlu olabilirdik
Kadınların ve erkeklerin olduğu gibi
İstekleri basit olduğunda. Aynı anda

Yelken açtığını gördüm
Sallanarak ağlayan denize
Benim cesaretlendirdiğim tayfalarınla.

Birkaç damla gözyaşının beni bozguna uğratacağını mı sandın?
Dostum, her büyücü yüreğinde bir pragmatisttir;
Sınırlarıyla yüzleşemeyenler özü göremez.
Seni sadece burada tutmak isteseydim

Bir tutsak olarak tutabilirdim.

***

GERİ ÇEKİLEN RÜZGÂR

Seni yarattığımda sevdim.
Şimdi sana acıyorum.

Bütün ihtiyaçlarını verdim sana:
Topraktan bir döşek, mavi gökten bir battaniye—

Uzaklaştıkça daha açık
Görüyorum seni.
Özün çoktan sonsuza uzanmalıydı,
Önemsiz konularda
konuşmak yerine–

Sana tüm yetenekleri verdim,
ilkyaz sabahının mavisini,
nasıl kullanacağını bilmediğin zamanı—
daha fazlasını istedin, başka bir
yaratık için ayrılmış armağanı.

Ne bekliyordun ki,
kendini bahçede, bitkilerin
arasında bulamayacaksın.

Sizin yaşamlarınız onlarınki gibi döngüsel değil:
Sizin yaşamlarınız bir kuşun uçuşu
dinginlikte başlayan ve biten dinginlikte—
başlayan ve biten,
beyaz huş ağacından elma ağacına uzanan
yansımanın kavisinde.

***

MUTLULUK

Kadın ve adam yatıyor beyaz bir yatakta.
Sabah. Birazdan uyanacaklar.
Başuçlarında bir vazo,
beyaz zambaklar, günışığı
gölleniyor boğazlarında.
Adamın kadına dönüşüne bakıyorum
sessizce adını söyleyecek gibi
kadının ağzının derinliklerine–
Denizlikte
bir kez, iki kez,
ötüyor bir kuş.
Kımıldanıyor kadın,
Adamın soluğuyla doluyor bedeni.

Gözlerimi açıyorum. Bana bakıyorsun.
Güneş neredeyse
odamızın üstünde süzülüyor.
Yüzüne bak, diyorsun,
yüzünü bir ayna gibi
tutarak yüzüme.
Nasıl da sakinsin. Ve yanan bir çark
usulca geçiyor üstümüzden.

Çeviren: Gökçenur Ç.