2017-02-26 Kırmızı Saçlı

Yine de bir OP kitabı olarak edebiyatın her şeyden önce bir eğlence, bir hikaye anlatma sanatı, bir kurgu festivali olduğunu bize hatırlatıyor KSK. Bir Kara Kitap değil ama. Ama zaten böylesi kıyaslama da yanlış. Kendi başına bir kitap. Bütün uygarlığın aslında hikayelerden, hatıralardan oluştuğunu gösteriyor. Bunu yaparken Sofokles’ten, Eski Ahit’ten, Kuran’dan, İran ve Hint efsanelerinden tatlar ekleyip ve kokular serpip sayfalara, Batının yirminci yüzyıl romanlarına kadar uzanan bir film şeridinde bize bir Sabahattin Ali, bir Orhan Kemal, bir Yaşar Kemal tadında kırsal kesimde insanların nasıl çalıştıklarını, birbirleriyle ilişkilerinin ne olduğunu da gösteriyor. “Kuyu” (Hilmi Yavuz) gibi bir mitolojik motifi sinemadan (Hayati Hamzaoğlu!), destanlara, halk ve divan edebiyatlarına kadar bütün tarihimizi, folklorumuzu, simgeleyebilecek bir mekanı seçiyor ve onu alelade bir arsanın merkezine yerleştiriyor. Kuyu, çevresinde uygarlıklar kurulup yıkılan bir mekan. Bir mimari, dış mimari. Arzın merkezine doğru kule, minare. Yeni gelenin simgelediği yere doğru açılan, suyun bulunuşuyla uygarlığı yeryüzüne çıkartan bir “iconic landmark”, bir kutsal mekan. Kutsal roman. Bir Kabe. Bunu çok başarılı yapıyor bence OP. Bunu, yani bizim edebiyatımızda ya da Batı edebiyatında da katmanlarla yerin merkezine doğru ulaşan bu yapıyı arka plana alıp bir postmodern anlatıyı (sonuçta anlatının Kırmızı Saçlı Kadın’ın kendisi olduğunu biliyoruz, oğlu değil anlatıcı, kadın) inşa ediyor. Bir yapı ustası ama müteahhit değil asla! Kendisine anlatılmış olan hikayeleri bize anlatan Kırmızı Saçlı Kadını dile getiren yazar tabii, onu da dile getiren OP elbette.

Okuduğum zaman, okuduğum andan itibaren başka bir dünyaya geçtiğim, her cümlede “yazar ne demek istiyor acaba?” Bir mizah bir keder, göz yaşartan bir acı gördüğümüz ama bizi, hemen bir kurgu okuduğumuzu hatırlatan bir cümlecikle, bir üslupla sevindiren — (artık bir OP üslubu dediğimiz, kederlenirdim, yapardım, olurdum diye biten uzun cümlelerle kurulan paragraflar, paragrafların oluşturduğu sayfalar, sayfaların oluşturduğu roman bölümleriyle tamamlanan bir kitap KSK. Kızıl saçlı değil, Kırmızı saçlı. Kızıl ile Kara (Nurullah Ataç?) — Kırmızı ve Siyah (Cevdet Perin) oraya da bir gönderme, tabii ki Benim Adım Kırmızı’ya da)

KSK bir yönüyle de geleneksel edebiyattaki masal anlatıcı kadın. Halk edebiyatının en zengin türlerinden olan masalların yaratıcılarının temsili. Aynı zamanda ana, bacı, hem sevgili, hem eş, hem fahişe, hem de bir dindar gibi ahlaklı, kutsal ana-rahibe, Kırmızı Başlıklı Kız gibi temiz ve masum birisi. Ve tabii KS kadın, KS hanım, KS kız, değil, hiçbir zaman bir kız değil o.

Kuyunun bir simge, Şehname’nin anlatı kalıbı olarak romanın merkezinde olduğu bir gerçekse de bu anlatının tam ortasına kadını yerleştirmekle bana kalırsa OP daha önceki eril (eril olduğu için sitem edilen) anlatılarına ironik bir atıfta da bulunuyor. Ters köşe. Kadın çalışmaları gözüyle bakmak mümkün mü acaba? 

2017-03-03 Yüzde Doksan Beş 

Yüzde doksan beş Türk erkeğinin kendini gerçekleştirdiği yerler din, yani müslümanlık, futbol, ve askerlik, bunlar en başta. Bundan sonra ne kadar içildiği, borsadaki yatırımlardan ne kadar kazanıldığı, neyin ne kadar ucuza alınıp ne kadar pahalıya satılığı ve bu alışverişten kaç para kâr edildiği ve bu paranın nasıl vergi dışı gösterildiği… gibi şeyler. Fakat ne kadar kitap okunduğu, hangi okullara ne zorluklarla gidildiği, ne kadar yer gezildiği, kaç lisan öğrenilmeye çalışıldığı falan düşünüldüğünde bu hemen anında yavşakların, muhallebi çocuklarının ve kadınların mevzusu oluyor.

2017-03-16 Pastra 

“Pastra” kelimesi Sabahattin Ali’de de geçiyor, Sait Faik’te olduğu gibi, İçimizdeki Şeytan’da. Ben pastra diye yazmıştım bir hikayemde ama pastırma’ya dönüşmüştü basılı kitapta. Hâlâ orda öyle duruyor, zaman zaman canım sıkılınca açıp bakıyorum. Neşelendiriyor beni. Başına buyruk dizgicileri matbaa tarihimizin. Onları, onların cesaretini yazabilmek lazım, Onur pek güzel bir öykü yazdı, onun gibi. Meslek hatıralarını dinlemek, “unutmadıkları”nı anlattırmak. Sanat okullarının matbaacılık bölümleri. Gırtlak ve ciğer kanseri çıraklar. Gençliğine doyamayan mürettip ve mücellitler.

İlhan Durusel

2017-03-17 Memet Fuat’a Mektup 

Tabii ki Rilke’nin mektupları gibi, Rodin’den esinlenerek yazdığı mektuplar. Memet Fuat’a diyorum ki Sevgili bayım, Sayın beyefendi, ya da Memet Bey. O da bana diyor ki Sevgili İlhan, Bir heykeltraş bul kendine. Yanında çırak ol. 

2017-03-22 Olay Çarlık Rusyasında 

Olay Çarlık Rusyasında geçer. Hukuk tahsili yapan Rodyan Raskolnikof Petersburg’ta ailesinin gönderdiği parayla geçinmektedir.

“Karşıyaka’da görmüşler seni” üzerinde bir yemyeşil yelek varmış, el örgü. Selanik işi diyorlarmış ona sizin oralarda. Rakıyı artık çay bardaklarında içiyoruz diye büyümüş adam olmuş diyorlarmış bize. Bembeyaz bir yeni yıl gecesi. Karşıyaka’ya ilk kez kar yağıyormuş benim hayatımda. Ve mürekkep balığından aldığımız mürekkeple pelür kağıtlara, suluboya kağıtlarına birbirimizin adını yazıp denize atıyormuşuz. Aradan beş ay geçiyor. Hıdrellez günü kıyıya gelip denize dilekler, niyetler atıyor insanlar. Karşıyaka’da. Görüyoruz ki bizim adlarımızın yazılı olduğu şiirler artık orda değiller. 

Raskolnikof bir cinayet işlemiş ama katil olmayı kendine yediremediği için kurban olmayı tercih etmiş. Karşıyakalı olsa bambaşka bir roman kahramanı olurdu, başkalarını da öldürür, vicdan azabı çekmeye vakit bulamazdı.