“Evsizler Şarkı Söyler” adlı öykü kitabıyla tanıdığımız Gülhan Tuba Çelik’in Frida Kahlo biyografisi “Frida, Tutku ve Felaketler”den tadımlık bir bölümü Parşömen okurlarının ilgisine sunuyoruz.

Bütün Saadetler Mümkündür

Diego’yla evlenmek Frida’yı Frida yapan şeylerden biri oldu. Topuzları, makyajı, elbiseleri, iri küpeleri, taştan kolyeleri ile Frida deyince gözümüzde canlanan o resme kocası sayesinde kavuştu. Her şey gibi bu değişimin de toplumsal bir temeli vardı. Avrupa’da yıllarca yaşayan, Avrupalı kadının her türlüsüyle beraber olan Diego Meksika’ya döndüğünde; o yıllarda oldukça güçlü esen yerel motifler ve kökenlere dönüş rüzgârının da etkisiyle artık Meksikalı kadını arıyordu. Lupe Marin curcunası ve görkemli güzelliğiyle Diego’nun bu ihtiyacını uzun yıllar karşılamıştı. Kocasının ne istediğini çok iyi tespit eden Frida; erkek elbiselerini, bahçıvan pantolonlarını, işçi önlüklerini ve oğlan çocuğu gibi giyinmeyi bıraktı. Rengârenk elbiseler, uzun etekler, jüponlar, danteller, şallar, topuklu ayakkabılar ve ağır takılarla sanki bir Aztek tanrıçası kadar asil yeni bir kadına dönüştü. Gösterişli, güzel, zeki, cesur ve güçlü olmalarıyla ünlü Tehuantepec kadınları gibi giyiniyordu. Anaerkil bir toplumun iş bilir kadınlarının giydiği bu giysiler mor ve kırmızı ağırlıklı uzun elbiselerden oluşuyordu. Çocuk felcinden sonra biri diğerinden zayıf ve kısa kalan bacağını uzun eteklerle örtüyor, başka zamanlara ve yerlere ait kıyafetleri birbiriyle harmanlamayı seviyordu. Kızılderili sandaletlerini de Meksika Devrimi’ni gerçekleştiren erkeklerin botlarını da giyebilirdi. Kıyafetleri dünyaya sunduğu bir maskeydi. Annesi üzülmesin diye acısını gizlerken, yaralarını hep açıkça çizip yüzünü daima çok güçlü ve gururlu resmederken de mantığı aynıydı. Saçlarını etnik şekillere sokar, kurdele ve çiçeklerle kimsede olmayan modeller uydururdu. Mücevherler de onun olmazsa olmazıydı. Boncukları da yeşim kolyeleri de kendine yakıştırırdı. Hayatının sonuna kadar bu özeni koruyacaktı. Belki de yara izlerini, eksikliklerini, parçalanmışlığını bu şekilde telafi ediyordu. Yakın arkadaşları tarafından devrimci gibi giyinmediği gerekçesiyle eleştirilse de içindeki tutku, kanındaki ateş, gözlerindeki isyan bu dekoru mükemmel bir şekilde tamamlayacaktı.

Evlenmelerinden kısa bir süre Tina’nın evinde bir parti düzenlediler. Tina, Diego’nun eski modeli ve her modeli gibi yattığı bir kadındı. Diego’nun Meksika’da yıllarca beraber yaşadığı eski sevgilisi Lupe Marin de oradaydı. Herkes, herkesi bütün şeffaflığıyla biliyor ve kabulleniyordu. Rahat, rastlantısal, bohem ortamlardan kendilerini geri çekmemişlerdi çünkü onlara göre sanat bu ülkeye en az bilimin sunduğu katkı kadar katkıda bulunacaktı. Onlar bu ülkenin önde gelen sanatçıları, önemli bir topluluğun parçalarıydı. Su gibi akan Meksika içkisi ve tekilalar herkesi daha pervasız yapıyor, yüzeydeki samimiyet ve coşkunun kibir ve hırsa dönüşmesi çok zaman almıyordu. Lupe Marin birdenbire, herkese kendisine bakmasını söyledi. Skandallara alışık olan grup yine ne çıkacağını merak etmekteydi. Frida’nın eteğini kaldırıp bir anlığına bacaklarını herkesin görmesini sağladı. Sonra dönüp bütün salona, Diego’nun kendi güzel bacakları dururken gidip bu iki değneği tercih ettiğini haykırdı. Tek cümle bile edemeyen Frida şaşkındı. Kimsenin teselli cümlelerini dinlemedi, kendisi de bir şey söylemedi. Sessizce terasa çıkıp kentin ışıklarına baktı. Altındaki şamata, üstündeki gökyüzü. Ne olursa olsun yaşamak bütün görkemiyle ruhundaydı.

Frida kısmen iyileşip evden gitse de Mavi Ev’in maddi durumu eski ferah günlerinden uzaktaydı. Diego ve Frida çifti Kahlo ailesine biraz destek olma düşüncesiyle Mavi Ev’e yerleşmeye karar verdi. Diego o ara duvarlar boyunca çalışmaktaydı. Hükümete yakınlığı ve hükümetle iş yapması yakın arkadaşları tarafından eleştirilse de koca bir eve bakmaktaydı. Eğitim Bakanlığının duvarları bitince Sağlık Bakanlığının duvarlarıyla ilgilenmeye başlıyor, Ulusal Saray’ın bazı bölümlerini dekore edip çevre kentlerdeki saray duvarlarına çağırılıyordu. Diego Cuernavaca kentine Frida’yla beraber gitmişti. Kocası saray duvarlarını resmederken Frida tembellik yapıyordu. Bu aralar zaten daha az resim yapıyor, daha az acı çekiyor, daha çok mutlu kalıyor, daha çok âşık oluyordu. Bir gün heyecanla kocasına iskeleden inmesini söyledi. Kazadan sonraki aylarda bütün umutsuzluğuyla sedir ağacının altında düşündüğü o ihtimal gerçek olmuştu. Diego’ya hamile olduğunu söyledi. Diego Frida’nın parçalanan rahmi yüzünden ne kadar serinkanlı ve kuşkucuysa Frida da aynı oranda umut doluydu. İçinde kıpırdanan o yaşam, bir an önce yeryüzüne çıksın istiyordu. Ne yazık ki beklediği olmayacak, doktor leğen kemiğindeki kusurdan dolayı gebeliğin tamamlanmasının mümkün olmayacağını söyleyecekti. Yaralı rahminden fetüsü kazıdılar. Frida çok üzülmüştü; kâbuslara, karabasanlara gömüldü, ölesiye ağladı. Yine de çocuğunun asla olmaması gibi bir ihtimali henüz kabullenmiyordu. Direnecek, bekleyecek, umut edecekti.