“Bir Başkadır”, vadettiklerini tam anlamıyla karşılayamasa da son yıllarda ülkemizde üretilen çoğu diziden farklı konusu ve yaklaşımı itibariyle kuşkusuz ayrılıyor ve tartışılmayı hak ediyor.

Berkun Oya’nın yazıp yönettiği “Bir Başkadır” dizisi farklı senaryosu ve başarılı oyunculuklarıyla büyük bir etki yarattı. Diziyi çok beğenenler de pek çok açıdan eleştirenler de oldu, hakkında epey yazı yazıldı. Bir Başkadır konusu, kesişen farklı hayatların işleniş biçimi ve yarattığı temsiller açısından dikkate değerdi kuşkusuz. Öte yandan, “silik” siyasi mesajları, karakterler henüz derinleşirken getirdiği acele “çözümler” ve içselleştirmeyi zorlaştıran kolaycı yaklaşımıyla daha dikkatli bakılmayı ve değerlendirilmeyi hak ediyor.
Meryem ve diğer karakterler
Önce konuyu ele alacak olursak…
Meryem muhafazakâr aile yapısı içinde yetişmiş, taşradan gelen, tesettürlü bir kadındır. Bir barda güvenlik görevlisi olarak çalışan abisi Yasin ve çocuk yaşta uğradığı cinsel istismar nedeniyle derin bir bunalım yaşayan yengesi Ruhiye ile birlikte yaşamaktadır.
Meryem, bir süredir bayılma sorunu yaşamaktadır ve ailesi için bir kanaat önderi olan Ali Sadi Hoca’dan onay almak suretiyle psikiyatr desteği almaya karar verir. Böylece psikiyatrist Peri ile terapiye başlar. Terapiler devam ettikçe bu kez dizinin diğer karakterleriyle; Peri’nin supervisor’ı Gülbin, Meryem’in evine temizliğe giderken âşık olduğu Sinan, Ali Sadi Hoca ve kızıyla tanışıyoruz.
Meryem ve psikiyatristinin gerçekleştirdiği terapiler temelinde, yolları kesişen farklı karakterlerle içinde bulunduğumuz topluma ilişkin bir anlatıya şahit oluyoruz. Berkun Oya, dizide adeta bir Türkiye prototipi çiziyor. Bunu şu temsillerden anlıyoruz: Başörtülü ve taşralı Meryem, “elit” bir sınıftan gelen Peri, bir Kürt olan ve politik bilinci olduğunu hissettiğimiz Gülbin, muhafazakâr bir Türk erkeği olan Yasin, istismara uğramış ve sessizliğe gömülmüş Ruhiye, bir cami imamı olan Ali Sadi ve onun babasından daha farklı bir hayat görüşü olan kızı Hayrunnisa…
Temsiller ne ölçüde başarılı?
Berkun Oya bize bu temsillerle aslında bir vaatte bulunuyor. Bu karakterlerin yollarını kesiştirerek birbirlerini, dolayısıyla seyircinin de farklı hayatları yakından tanıyacağını söylüyor. Sorun da aslında burada başlıyor. Çünkü bu anlatı içerisinde yer yer bazı temsillerin işleniş sorunu dikkat çekiyor.
Örneğin Peri, kolejde eğitim görmüş, başörtülülere karşı kendisinin de farkında olduğu, meslek etiğine aykırı önyargıları olan bir psikiyatristtir. Meryem’le görüşme konusunda uzun süre isteksizdir. Fakat bir anda anlam veremediğimiz bir şekilde, bu önyargısı son bulur. Burada esas sorun şudur: Ne oldu da bu önyargısından kurtuldu? Tek yanıt, Meryem’i sevmiş olması. Ancak bir toplumsal sorun bu kadar tekdüze bir şekilde çözülebilir mi? Burada gördüğümüz, aslında zannedildiği gibi Peri’nin önyargılarının yıkılması değil, yalnızca Meryem’i sevmesidir. Bir toplumsal gruptan birini sevmek, o toplumsal grubun geneline karşı bir empati anlamına elbette gelmemektedir.
Gelelim Ali Sadi Hoca’ya…
Meryem ilk terapide konuyu Ali Sadi Hoca’ya getiriyor. Terapiye bir daha gelip gelemeyeceğini hocaya danışması gerektiğini söylüyor. Hatta, Ali Sadi Hoca’nın yengesi için “Onun işi doktorluk değil” dediğini söylüyor. Dizinin devamında Meryem’in abisinin de hocanın sözünden çıkmadığını anlıyoruz.
Ardından Ali Sadi Hoca’yı görüyoruz. Karşımıza son derece makul, hatta nahif biri çıkıyor. Berkun Oya burada bize, “Hocaya karşı önyargılıydınız” demek istiyor. Fakat burada da bir temsil sorunu ortaya çıkıyor. Meryem’in anlattığı ile karşımıza çıkan farklı karakterler oluyor. İçinde bulunduğumuz toplumsal yapıda bu temsil bir cami imamına değil, bir tarikat liderine aittir. Dolayısıyla seyirci “önyargılı” değil. Berkun Oya’nın bu sorunlu temsilinin altında, durumu iyi analiz edememesi yer alıyor gibi görünüyor.
Seyircide yarattığı boşluklar
Dizide bir de “silik” temsiller var.
Ali Sadi Hoca’nın kızı Hayrunnisa’yı ilk kez bir bar tuvaletinde, kız arkadaşıyla ne yaptığına anlam veremediğimiz bir halde görüyoruz. Uyuşturucu mu kullanacaklardı? Sevişecekler miydi? Bilmiyoruz. Dizi boyunca bu ikiliyi arkadaşlıktan “bir fazla” ama lezbiyen bir ilişkiden “bir eksik” halde görüyoruz. Sanki bu durum, izleyicinin yorumuna bırakılmış. Dizinin ana karakterlerinin belirgin hatlarıyla öne çıkan temsillerini burada tuhaf bir şekilde göremiyoruz.
Aynı durumu Gülbin ve ailesinde de görüyoruz. Gülbin’in ailesi senaryoya Kürt toplumunun kendi aralarında yaşadıkları ayrışmalar üzerinden mesaj vermek için eklenmiş gibi duruyor. Hikâyenin genelinden oldukça kopuk. Gülbin, Kürt siyasi hareketinin neresinde, başörtülü ve muhafazakâr olduğunu gördüğümüz ablasıyla arasındaki siyasi ayrışmanın temeli ve boyutları ne, bilmiyoruz. Buradaki siyasi mesajlar da izleyicinin farkındalığı ile bağıntılı olarak gün yüzüne çıkacak ya da çıkmayacak cinsten oldukça silik kalıyor.
Dizinin ilk üç bölümünde karakterler etraflıca anlatılıyor. Ancak bu sorunlu ve silik temsiller bir noktadan sonra senaryonun dramatik yapısında bir tıkanmaya yol açıyor. Bu durum bizi apar topar bir “değişime” götürüyor. Meryem’in Sinan’a olan aşkı nasıl bitiverdi? Ruhiye’nin köyüne giderek travmasıyla yüzleşmesi nasıl bir anda iyileşmesini sağladı? Hayrunnisa ne oldu da başını açmaya karar verdi? Tüm bu soruların cevabını alamamış olmamız içselleştirmekte zorlandığımız bir boşluk yaratmakta.
Ötekileştirmenin bıraktığı hasarlar
Dizi işlediği konu ve verdiği mesaj itibariyle oldukça sevildi ve konuşuldu. Yaşadığımız toplum içerisinde birbirimize duyduğumuz öfkenin ve ötekileştirmenin bıraktığı hasarı o ya da bu biçimde anlattı. Öte yandan aile içinde başlayan ve bütün bir topluma yayılan iletişim problemlerinin önyargılar ile birleşince ne kadar yıkıcı olduğunu gözler önüne serdi. Aynı şekilde bu durumun asıl soruna, yani ülkeyi yöneten siyasetçilere odaklanmaktan bizi alıkoyduğuna dolaylı yoldan bir gönderme yapması da dikkate değerdi.
Bir Başkadır, vadettiklerini tam anlamıyla karşılayamasa da son yıllarda ülkemizde üretilen çoğu diziden farklı konusu ve yaklaşımı itibariyle kuşkusuz ayrılıyor ve tartışılmayı hak ediyor.
Merve Osman