2017-06-04 TÜYAP Hatırası
Okurlarımla Buluştum (öksüz bıraktığım okurlarıma)
Okurlarımla buluştum
Okurlarınla buluştun
Okurlarıyla buluştu
Okurlarımızla buluştuk
Okurlarınızla buluştunuz
Okurlarıyla buluştular
Okurlarınla buluştum — Okurlarınızla buluştum — Okurlarıyla buluştum
Bunları hep ben yaptım. Kendimi sizmişim gibi tanıttım onlara. Beni sevdiler. Sarıldılar, başımızı göğüslerine bastırdılar. Kitaplarınızı imzaladım onlara. Aldılar sevinçli çocuklar gibi gittiler. Sıranın sonuna geçtiler, başka kitaplar imzalattılar. Onları da imzaladım.
Böyle bölümler halinde birer paragraflık mesela bir öykü. “Okurlarımla Buluştum” Okurlarım: Ruhumun yarısı benim. Bana o kadar çok benziyorlar ki, kitabımı satın almaya bile utanıyorlar. Benimle konuşmak için, bana nasılsınız diye sormak için, yüzüme bakarken “acaba hatırladığım, düşündüğüm gibi mi?” diyorlar. Hiçbirinin aklına ben acaba o muyum diye gelmiyor.
Okurlarınızla buluştum: Sevgili Memet Fuat, bugün sizin okurlarınızla buluştum. Benim siz olmadığımı bildikleri halde bana siz muamelesi yaptılar (Bir Rus yazarın imza gününe katıldım. Rus yazar kılığına girip Rus aksanıyla konuştum. Nabokov’dan alıntılar yaptım.)
Okurlarıyla buluştum: Ünlü yazar NÇ, ya da ünlü şair NH, ölü olduğu için onun okurlarıyla ben buluştum. Yazarlar Derneği onun okurlarıyla buluşmak için beni seçmişti. Neden denmişti, onun okurları öksüz mü? Onlar da birileriyle buluşsunlar, sohbet etsinler, edebiyat hakkında fikirlerini ileri geri söylesinler. Birbirlerini tanısınlar. Tanışsınlar. Evlilik bağı kurulsun aralarında. Fan klüp açsınlar. Fanzin çıkarsınlar. Her sayıda bir okurla NH söyleşi yapsın (yani ben)

Okurlarımızla buluştum: Okurlarımızla buluştum (X Edebiyat Akımı temsilcisi olarak) Sevgili kuşağım, sizi orda ben temsil ettim. Biz dedim dile, sanata önem verip sanatçıyı ön plana çıkaran bir sanat anlayışının, bir poetikanın peşinden gittik. Sizi orda ben temsil ettim. Aynı günün akşamı okurlarıyla buluştum. D Grubunun, edebiyatımıza çok büyük etkisi olmuş ancak üzerine yeterince araştırma yapılmamış D Grubunun okurlarıyla buluştum. Onlara D Grubunun neden bu adı aldığını, ondan başka gruplara üye olup olmadıklarını kendilerini D Grubu üyesi olarak ne kadar gördüklerini, grubu neden kurduklarını anlattım.
Yirmi yıldan fazladır kitaplarım çıkıyor. Bugüne kadar hiçbir imza gününe katılmadım. Hiçbir kitap fuarına yazar olarak gitmedim. Tebdili kıyafet gittim tabii. Okur olarak da! Kitaplarımı çok yakından tanıdıklarıma imzaladım, bir. Beni hiç okumamış insanlara imzaladım, iki. Okuma yazma bilmeyenlere imzaladım, üç. Okuyamayacak olanlara imzaladım, dört. Kitaplarımı imzaladığım insanlar içinde bugüne kadar sadece bir avuç insan gerçekten okuyup bir geri bildirimde bulundu. Bunun çok fazla bir önemi yok. Okurumu merak ettim ama. Bir tanesini özellikle. Beni ta yayınladığım ilk şeylerden beri takip eden bir büyük göz gibi (Kara Kitap’taki göz gibi) yazdığım her metni, her kelimeyi bilen, yazacağım şeyleri üç aşağı beş yukarı tahmin edebilen, fakat yazdığım her şeye bir çocuksu hayranlık gösteren biri bu. Bana yazma konusunda pek cesaret verdi. Onun bir sözü bile beni bir kelimeyi, bir cümleyi yazarken o kelimenin, o cümlenin bana ait olduğunu hissettiğimde, gözlerimde yaşlar biriktiğinde, kendimi birazcık başarılı, birazcık yaratıcı gördüğümde hep onun ne kadar büyük bir memnuniyet duyacağını düşündüm. Benim için edebiyat bu. Kimin için yazıyorum? Onun için yazıyorum. Onunla hiçbir zaman buluşamayacağım.
Bir kere buluştum onunla 2003 yılının Mayıs ayında. İstanbul’da. Galatasaray’da. Bir binanın dördüncü katında. Elimi sıktığında ben sizi tanıyorum dedi. Hiç tanışmamıştık halbuki.
Benim okurlarım şöyle iyi, şöyle akıllı, şöyle tutkulu ve vefalı deyip senin okurlarını yüzeysel, kıskanç, vasat bulduğum için hepsini karşılaştırdım fakat sonuçta dönüp baktım ki bu okurlar dediğimiz insanların hepsi aynı. Hiçbiri doktor, mühendis ya da avukat değil bunların. Okur değil çünkü onlar. Okur dediğimiz bir tornacı çırağı, bir manav, bir mevsimlik tütün işçisi, Çukurova’da pamuk toplamaya giden, elleri dikenlerden çizilmiş şerham şerham kanayan biri. Bir kitabı herkesten saklayıp bir köşede okuyan, ceketinin altında göğsünde gezdiren, bir kutsal kitap muamelesi yapan kişi. Demek ki dedim oymuş, onun için yazıyormuşuz.
Bugün halkın seviyesine indim. Bugün halkın seviyesine indik. Bugün bizi halkın seviyesine indirdiler. Halk bizi kendi seviyesine indirdi.
Okurları buluştular. Onlar. Onlar kitap fuarlarına giderlerdi. Festivallere. Onlar artık yaşamayan yazarların okuru olarak buluşurlar. Buluştuklarında içlerinden biri hemen lider koltuğuna oturur. Onu nasıl anlamamız gerektiğini anlatır bize. Onu kendisinin ve bir avuç öteki ayrıcalıklıların (seçilmişlerin) en iyi okuyup anladıklarını hatta ve hatta bunu onun tescil ettiğini de söylerlerdi. Yani derler ki falanca zaten zamanında beni en iyi siz anlıyorsunuz demişti. Yani benim, bizim, üç beş kişinin dışında buraya gelip de bizi cezbetmeye çalışan bize kendilerini satmaya çalışanların biz onun gerçek okurları olmadıklarını biliyoruz. Onun bütün yazdıklarını okumuş olsanız da artık onun okuru olmanız mümkün değil. O yok artık, çünkü o öldü. “O ölmedi” diye de yaklaşabiliriz meseleye. O ölmedi dediğimiz yerde onu artık bizim bir şair gibi değil bizim edebiyatımızda da klasik vardır diyebileceğimiz biri gibi değil bir ruhani lider, bir devrim önderi gibi bizi bir sabah o şafak aydınlığına ulaştıracak kişi olarak da görürüz.
Dergimiz, dergimizin yeni sayısı okurlarıyla buluştu. Biz orda bulunamadık. Dergimiz okurlarıyla kendi kendine buluştu. Yüz yüze geldi onlarla. İçindekileri okuttu onlara. Arka kapaktaki tam sayfa reklama bir süre baktırdı.