Gerek sıra dışı yaşamıyla, gerek eserleriyle bugün bile adından söz ettiren ünlü yazar Tarık Kemal, 20 Nisan 1997’de adeta yayınevlerine savaş açmak için doğmuştu. Annesinin anılarına göre henüz altı aylıkken Aya Yolculuk’un kısaltılmış ve sansürlenmiş bir versiyonunun üstüne kusmuş, beş yaşında anaokulu öğretmenin verdiği Andersen’den Masallar’ı baskı ve imla hataları nedeniyle öğretmeninin suratına fırlatmıştı. Sekiz yaşında ilk şiirini, dokuz yaşında ise ilk öyküsünü kaleme alan Kemal, bunları yazdıktan hemen sonra yakmıştı. Daha o yaşta, çoğu sanatçıda bulunmayan kendini gözlem ve eleştiri gücüne sahipti. On üç yaşına geldiğinde birçok önemli dergide öyküleri ve şiirleri yayımlanmaya başlayan yazar, on dört yaşında ilerde alacağı Nobel Edebiyat Ödülü’nün provalarını yapıyor, hazırladığı konuşmayı hem İngilizce hem Türkçe olarak kendisini acayip bakışlarla takip eden akrabalarına bıkmadan okuyordu. Tabii kırk yaşında, bu ödülü alan en genç yazar olarak tarihe geçtiğinde çok daha farklı bir konuşma yapıyor olacaktı.
Çeviri kitap okumaktan hiç hoşlanmadığı için tam altı dil öğrenen ve bunlardan beşini akıcı bir şekilde konuşabilen, birini ise konuşacak kimse bulamayan Tarık Kemal’in mizahı ülkemizle sınırlı kalmamış, daha Nobel Ödülü’nü almadan tüm dünyaya yayılmıştır. Yazdığı on dört roman, yirmi bir hikaye ve yedi şiir kitabı (kendisi aynı zamanda bir simetri hastasıdır) tüm dünya dillerine çevrilmiş ve beş yüz milyondan fazla baskı yapmıştır. Ve bu sayı bugün, ölümünün üzerinden otuz sene geçmesine rağmen katlanarak artmaya devam etmektedir.
Çoğu nükteci gibi mizahını kendi hayatına da işleyen yazar, bunu bütün diğer sanatçılardan çok daha ileriye götürmüştür. Şüphesiz Oscar Wilde bu sözü kendisi için söylese de aynı şey Tarık Kemal için de geçerlidir: Onu anlamak istiyorsanız hayatına bakmanız yeterlidir.
Tarık Kemal, elli yaşında dünyanın en saygın ve en çok kazanan yazarlarından biri haline geldiğinde, değiştirdiği üç yayınevinin ardından nihayet kendi yayınevini açmıştır; bütün yaratıcı işi kendisi yapmasına rağmen aslan payını yayınevlerinin alması onun için hazmedilemeyecek bir şeydir. Böyle durumlarda anaokulu öğretmeninin karnesine yazdığı söz beyninde adeta yankı yapar: “Etkinlikleri ağır ağır yapar fakat güzel çalışır. Haksızlığa karşı tahammülü yoktur, sinirlenir, öfkelenir, bu anında onu ikna etmek çok zordur.” Ondan sonra tüm kitaplarını kendi yayınevinden çıkarmaya başlayan yazar, bununla da kalmamış; bir yazarın ölümünden yetmiş yıl sonra telif haklarının geçerliliğini yitirmesine karşı da mücadele ederek bu süreyi sonsuza kadar uzatmak için elinden geleni yapmıştır. Bunun için varını yoğunu ortaya koyan, hatta bir kampanya bile başlatan yazar ne yazık ki başarılı olamamıştır.
Bu yenilginin ardından günlerce, hatta aylarca, arkasından kahkaha atarak kutlama yapan yayınevlerinin kabusları rüyalarına girer olmuş, geceleri uyuyamaz hale gelmiştir. Tam da bu sıralarda, kendisini ziyaret eden bir arkadaşının şaka olarak yaptığı bir teklifi ciddiye almış ve bu fikre bayılarak, vücudunu ölümünden tam yetmiş yıl sonra açılmak üzere dondurma kararı almıştır. Annesi yüz iki, babası da doksan sekiz yaşında ölen Tarık Kemal, doksan yaşına adım attığı 2087 yılında, 22. yüzyılın tüm olanaklarına güvenerek bu çılgınca fikri hayata geçirmek üzere Amerika’ya gitmiş ve orada özel bir klinikte dondurularak Walt Disney’in hemen yanına yerleştirilmiştir. Bu durum basından, hatta yakın akrabalarından bile gizli tutulmuş; kalp krizinden öldüğü söylenerek basına kapalı bir cenaze töreni düzenlenmiştir.

Ve Tarık Kemal, 2157 yılında, ölümünden tam yetmiş yıl sonra uyandırıldığında tüm dünyayı şoke etmiştir. Aradan geçen bunca yılda dünyada her şey değişmiş ama Tarık Kemal’e olan ilgi zerre azalmamıştır. Öyle ki kendisinin yeniden hortladığını duyan yayınevi sahipleri sinirden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar gitmiş, kendisine sayısız davalar açmış ama elleri boş dönmüşlerdir. Bütün umudunu Tarık Kemal’in kitaplarına bağlayan ve batmak üzere olan bir yayınevi sahibi ise daha fazla dayanamayarak intihar etmiştir.
Tarık Kemal’e gelince, 22. yüzyıla beslediği umutlar boşa çıkmamış; eskisinden bile daha iyi görmeye, daha iyi yürümeye, hatta koşmaya başlamıştır. Hafızası ise beş yaşındaki anılara kadar gitmektedir. Yayınevlerinden intikamını oldukça can acıtıcı bir şekilde alan yazar bu yeni hayatının on yıl olacağını tahmin ederek oldukça başarılı bir tahminde bulunmuş; yeni dönemine bir roman ve iki hikaye kitabı sığdırmayı başarmıştır. Bu kitaplar o kadar ilgi görmüş ve o kadar hızlı satılmıştır ki tüm dünyada Yüzüklerin Efendisi ve Harry Potter’ın rekorlarını alt üst etmiştir. Hatta bugün bile Amerika’nın birçok eyaletinde İncil’den daha çok satılmaktadır.
Tarık Kemal, ne yazık ki, 170. doğum gününe sadece üç hafta kala, her ne kadar bedenen daha dinç olsa da zihnen yeni yaşamına adapte olamayarak, yarım bıraktığı otobiyografisini de bitiremeden yaşamına son vermiştir. Bu haber hayranlarını hüzne boğmuş, bu sefer gerçek cesedinin yer aldığı cenazesine iki yüz bine yakın insan katılmıştır. Tarık Kemal’in sanatçılık kariyerinin zirvesinde niçin hayatına son verdiği bugün bile tartışma konusudur. Kendisi öldükten sonra, Walt Disney’in de etkisiyle (Tarık Kemal’den hemen birkaç ay sonra uyandırılan Disney, ayağa kalkar kalkmaz kayıp yere düşmüş ve oracıkta tekrar hayatını kaybetmiştir) vücut dondurma ameliyatlarına olan ilgi gittikçe azalmış ve klinik sonunda iflas etmiştir.
Her ne kadar yaşamına bu kadar acıklı bir şekilde son vermiş olsa da Tarık Kemal, kendi dönemi ve sonrasının edebiyatını etkisi altına almış, dünyanın en mücadeleci sanatçısıdır. Abartmadan söyleyebiliriz ki o, hem 21. hem de 22. yüzyıla yaşarken damgasını vurmuş, belki de, tek yazardır. Şimdiye kadar yerli ve yabancı yazarlar tarafından tam kırk altı biyografisi yayımlanmış, doğrudan ya da dolaylı olarak kendi hayatını konu alan on üç film çevrilmiştir.
Sözü Tarık Kemal’in 2037 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken yaptığı, tarihin en kısa kabul konuşması olarak Guinness Rekorlar Kitabına da giren (Tarık Kemal sıra dışı yaşamıyla bu kitapta tam on iki ayrı rekora imza atmıştır) konuşmasıyla bitirelim: “Bildiğim tek şey Sokrates’in bilmedikleridir”*
Tarık Kemal’i doğumunun 200. yılında sevgi ve saygıyla anıyoruz!
Emre Öztürk
* Doğru olup olmadığı hiçbir zaman ispatlanamayan ama bize göre Tarık Kemal’in kişiliğine cuk diye oturan bir iddiaya göre Kemal, bu sözü İsveç Kralı’nın kulağına da fısıldamış, Kral bu sözü anlamlandırmaya çalışırken beş dakikadan fazla el sıkışmışlardır. İşin aslı, Tarık Kemal’in o sırada Kral’ın kulağına ne fısıldadığı hiçbir zaman öğrenilememiştir, ama beş dakikadan fazla el sıkıştıkları bir gerçektir ve bu da ayrı bir Guinness Rekoru’dur.
Müthiş bir öykü… Tebrikler Emre Öztürk.
Çok teşekkür ederim, sağ olun.