Dünyaca ünlü çocuk kitapları ile tanınan Tove Jansson’un 1982’de yetişkinler için yazmış olduğu “Dürüst Yalancı”, geçtiğimiz günlerde Siren Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı.

Finlandiya doğumlu olmasına rağmen İsveççe konuşulan bir ailede büyüyen Jonsson’un eserine de kuzeyin bu soğuğunu eklemiş olduğu görülüyor. Çevirisi Yonca Mete Soy’a ait olan roman, kendi sakin hayatlarına devam eden bir grup insanın hayatlarından bir kesiti gözler önüne seriyor. Yirmi beş yaşındaki Katri Kling ve kendisinden on yaş küçük kardeşi Mats, Kuzey’deki bu köyde diğer insanlardan soyutlanmış şekilde yaşamaktadır. Herkes onları tanır, onların bu hâlini kabullenmişlerdir fakat bu durumu kimse sorgulamaz. Annesinin ölümünden sonra Katri’nin, marketin işlerini devraldığı ve altı yaşından itibaren Mats’i büyüttüğünden kısaca söz edilir. Kendi de oldukça küçüktür ve bu süreçte sanki kendilerini koruyabilmek adına insanlara karşı bir duvar örmüştür. Bu duvarın malzemesi dürüstlük olarak çıkıyor karşımıza. Doğru olanı daima olduğu gibi söyleyen bu küçük kadın, hesaplamalarda oldukça iyidir ve bu sebeple köy halkının maddi konularda danışmanıdır. Öyle ki avukata gideceklerine Kling’e danışmayı yeğlerler. O da seve seve yardımcı olur çünkü esasında rakamları sever o fakat insanlarla bunun dışında herhangi bir iletişim kurmayı tercih etmez. Onun için tek önemli şey, biraz saf olan kardeşini koruyup kollamaktır. Bu uğurda da gerçekleştirmek istediği bir amacı vardır: Köyün tepesindeki evinde yalnız yaşayan, yaşlı Anna Aemelin’in evine yerleşmek. Ağaçların içinde ve tepede bütün heybetiyle duran, görünüşü itibariyle insanlar arasında “tavşan ev” olarak bilinen bu eve avına yaklaşan bir avcı gibi sessiz, sakin ve akıllıca yaklaşır. Bu sebeple öncelikle Anna Aemelin’in gönlünü fethetmek gerek diye düşünür; ev sonradan gelecektir. Anna, ailesinden kalma görkemli evinde yalnız yaşayan, çocuk kitapları yazıp resimleyen yaşlı bir kadındır. Ona da aynı dürüstlük ilkesiyle yaklaşan ve bundan olumlu sonuç alacağını uman Katri, zamanla Anna’nın hesaplarını incelemeye başlar ve onu küçük rakamlarla kandıran market, yayınevi gibi herkesi ortaya çıkarır. Hesaplar konusunda o kadar net o kadar doğrucudur ki bu durum insanlarla kendisi arasında gerilim oluşturur. Hatta bir konuşma sırasında Anna, Katri’ye “Biliyor musunuz, Bayan Kling? Siz oldukça özgün bir kişiliksiniz. Hiç sizin kadar korkunç… korku verici demek istiyorum bu kelimeyi kullanırken… hiç sizin kadar korkunç derecede dürüst birini daha tanımadım.” der.

Romanın Katri ve Anna zıtlığı üzerinde temellendirildiğini görüyoruz. Katri henüz yirmi beş yaşında olmasına rağmen çok uzun zamandır ailesizliğin yükü omuzlarında, zar zor geçinen bir kadındır. Anna ise oldukça yaşlanmış olmasına rağmen anne ve babasından ona kalan, heybetli bir evde bolluk içinde yaşayan, sadece bahar aylarında çocuklar için kitap yazan kışınsa evinden hiç çıkmayan belki de Katri’ye göre gerçek hayatı hiç tanımamış biridir. Bu iki kutup noktası Mats aracılığıyla kurulan bir üçgene evriliyor zaman zaman. Mats; Katri’nin ailesinden tek varlığı, Anna’nın ise yalnızlığını paylaşan kitap arkadaşı. Bir de Katri ile Anna arasında görünmez bir mücadele unsuru haline gelen köpek var. Katri’nin köpeği. Senelerce Katri’ye sadık bir şekilde onunla dolaşan bu isimsiz köpeğe Anna’nın isim vermesi ikisi arasında bir nevî hakimiyet mücadelesi olduğunu gösteriyor. Köydeki hırsızlık sorununu kendi lehine çevirmeyi başaran Katri’nin kardeşiyle birlikte Anna’nın evine yerleşmesi ile zıtlık bir nebze dağılmaya başlıyor. Zira zaman içinde ikisi de değişecek, karakterlerinin birbirine yaklaştığını görecekler. Bu değişimin sembolik olarak köpek üzerinden olması ise şaşırtıcı değil. Daima Katri’nin yanında olan hatta o güne kadar havlaması duyulmamış olan köpeği, ona saldıracak hale gelecektir. Romanın adının Dürüst Yalancı; yani “oksimoron” bir ifade olarak seçilmiş olması da bu zıtlığın göstergesi. İnsanları kıracak noktaya varan dürüstlüğü ile övünen Katri ve kendi kendini kandırdığının bile farkında olmayan Anna bu romanın dürüst ve yalancıları. Kimin dürüst kimin yalancı olduğunun ise bir noktadan sonra ayırt edilemez seviyeye ulaştığını görüyoruz.

Tove Jansson

Ana tema olarak ele alınan dürüstlük; sadece Katri ve Anna’nın değil, o köyde yaşayan birçok insanın davranışları üzerinden de incelenmeye uygun. Köydeki çoğu kişi çok düşünceli, çok ahlaklı gibi görünür, sürekli doğruluktan bahsederler fakat bunu yapanlar, sattıkları üzerinden Anna’yı kandıran markettir örneğin. Ya da Katri’nin kardeşi Mats’i saf diye küçümseyen köylüdür. Katri’nin arkasından dedikodusunu yapan komşularıdır. Bir de kendi kendini kandıran vardır ki o da Anna’dır. Katri onun için “Sadece ot yiyor ama bir etoburun kalbine sahip.” diye düşünür. Öte yandan, içerik olarak öyle olmasa da yazarın dili romana masalsı bir hava katmış. Kışın soğuğu karakterlerin katılığını da yansıtır şekilde kullanılmış. Ayrıca sürekli tekrarlanan “cadı” ithamı var ki bu da romanı yine korkutucu bir masala yaklaştırıyor. Roman boyunca Katri’ye yakıştırılan bu söz, romanın sonuna doğru Anna’nın arkasından da duyulmaya başlanır. Okuyucunun zihninde, bu iki zıt kişinin bir olduğu izlenimi yaratan önemli bir noktadır bu.

Değinmek istediğim bir başka şey, romanda çok iyi çizim yapan ve çocuk kitabı yazarı olan Anna’nın romanın yazarı Tove Jansson ile bu iki açıdan benzerliği. Tove Jansson’un da dünyaca ünlü çizimleri var ve çocuk kitapları ile meşhur. Okurken bu durum, “Acaba Anna, Tove mu?” diye düşündürtüyor okuyucuya. Son olarak, roman sadece Anna açısından bitirilmiş gibi duruyor. Oysa Katri’yi de merak etmemek elde değil. Bütün bunların toplamında, kendimizden ve insanlardan beklediklerimiz ile bu uğurda kendimize bile söylediğimiz yalanlar üzerine kurulmuş masalsı bir anlatı bekliyor Tove Jansson okurlarını.

Nagihan Kahraman