2017-03-26 Ölü Yıldız
On binlerce yıl önce ölmüş bir yıldızdan, ama gökte bizim hala ışıklarını gördüğümüz bir yıldızdan, yani ışıkları on binlerce yıl sonra daha yeni dünyamıza ulaşan bir yıldızdan gönderilmiş bir mektup, bir mesaj. Bir şişedeki mektup. Orda bize gönderilmiş bir mesaj var. Mesajı bir Messenger gerektiriyor. Messenger bir Elçi. Elçi haber ulaştıran. Tabii ki ulak. Bir ulak masalı bu. Peygamber Kargo.
2017-04-11 Şair Dert Babası
Şairler dert dinliyor. Bir sirk çadırı, bir falcı çadırı gibi, kristal küre, tarot kağıtlarıyla, bir özel gün tertip ediyoruz. Duyuruları o gün yapılıyor. Bir gerilla psikanalizi, bir gerilla terapi örneği gibi. Şairler dert dinliyor diyoruz. Şairler dert dinliyor. İnsanlar gelip oturup dertlerini anlatıyorlar. Şairler başlarını sallayarak dinliyor. Not alıyorlar. Daha sonra bu notlar biraraya getiriliyor ve “derman” diye bir kitap çıkıyor. Şairlerin dinledikleri dertlerden yola çıkarak yazdıkları şiir ya da düzyazıyla onulmaz dertleri nasıl ondurdukları, kapanmaz yaraları nasıl sağalttıklarına tanık oluyoruz. Bir hikaye oluyor bu. Bir kısa oyun gibi. Hekim ozan anlatıcı. Şaman. Yer: Şamanpazarı.
2017-04-03 Yanlış Yapmayan
Bir grup insan var ne yaparlarsa yapsınlar yanlış yapamazlar, hata işleyemezlermiş gibi geliyor. Enis Batur bunlardan biri. Söylenecek daha çok şey var bu konuda ama kişisel görüş işte sonuçta. Kimi, niye ilgilendirsin ki?
2017-04-23 Yarasız Ölen Baba
Yarasız ve iltihapsız ölen bir baba.
Cesedini yunarlarken yaralı, yaralarının iltihaplı olduğuna tanık oluyoruz. Bir tespit bu sadece.
2017-05-09 Yatağa İşeyenler
Geceleri yatağa işeyen askerlik yakmış, lanetli çocuklardık. Akşama doğru korkulan kıdemliler olurduk.
2017-05-20 Halı Saha
Bugün hayatımda ilk defa halı sahaya çıktım, bastım.
Halı sahaya ayak bastım.
2017-05-27 Eşrefpaşalı
Eşrefpaşalı olmak, hayatımı, kelimenin tam anlamıyla, kaydırdı. Ama yine de içimi ısıtan bir yan var bu gerçekte. Başkalarının bu konuda ne düşündüğünün hiç mi hiç önemi yok. Eşrefpaşalıların özellikle.

2017-05-31 Kiracılar
Yıllar önce belediye kepçelerinin, zabıtanın, inzibatların, toplum polislerinin önüne dikilip gecekondularının yıkılmasını önlediğimiz, engellemeye çalıştığımız o bahtı kara, talihsiz (mağdur) insanlar şimdi rüşvetler vererek yapı izni olmadan diktikleri apartmanlarında bize kiraya bekar odaları bile vermiyorlardı. Bize kiracı olarak bile yer yoktu artık onların kaçak inşaat apartmanlarında. Bunu taş taş üstüne koyup kurduğumuz kasabayı şehri anlattığımız hikayenin sonuna ekleye…
2017-06-05 Lirizm Bugün
Günümüz metropol insanının hayatında lirizm bulmak artık mümkün değil gibi geliyor bana. Ne birazcık şiir, ne de öykü kırıntısı bulabiliyorum NY, İstanbul, Londra, vs. yerlerde yaşayan insanların hayatında. Benim durumlardan, cümlelerden, gazete haberlerinden kaynağını aldığım hikayeler ya da şiirler artık bu modern insanın hayatında yaşamıyor, ordan kesitler değil. Ben artık gitgide içine kapanan, özel izinle girilen, exclusive club, bir dünyayı anlatıyorum. Bu dünya da çoğunlukla İzmir’deki çocukluk, 1994 yılına kadar okuduğum romanlar, 1986 yılına kadar ezberlediğim şiirler, bebeklikten kalma dualar, dualardan daha kalıcı türküler (acem kızı, cevizin yaprağı, karaova düğünü, vs.), Billur Köşk, Keloğlan, ve Az Gittik Uz Gittik masallarından müteşekkil (yirmi yıldır ilk kez kullandım bu güzelim kelimeyi).
2017-06-13 Postacıya Öpücük
Postacıya uzaktan öpücük gönderip mektup ummak.
2017-06-22 Gözlük Gözünde
Cem Uzungüneş’in “gözündeki gözlüklerini yedi dakika araması” üzerine: Benim babam hayatının son yedi yılında her gün en az yarım saat gözündeki gözlükleri aradı. Bir gün bulmaktan umudu kesip aramayı bıraktı. Gözlükler gözünde öldü gitti. Gözlüksüz öldüğüne inanmıştı. Gözlükler gözünde kaldı.
2017-06-24 Cinnet ve Sünnet
Bizim sünnetimizde cinnet geçirip usturayla arkamızdan koşan bir Leyla vardı. Komşumuzun kızıydı. Evlenmek üzereydi. Futbolcu kocası, yani müstakbel kocası Mustafa, trafik kazasında ölmüştü. İzmir’in yetiştirdiği en iyi futbolculardan biri deniyordu ona. Ölmüştü trafik kazasında. Hemen ölümünün yedisinde bizim sünnet yapmamız doğru mu diye tartışılırken, biraderimizin karta kaçan yaşı yüzünden, daha fazla ertelenemeyeceği (bıyıkları terledi deniyordu onun için) de hatırlatılıyordu. Lütfiya’nımın kızı Leyla usturayı kaptığı gibi peşimizden koşup bizim, afedersiniz, evlerden dışarı, ayıptır söylemesi, siklerimizi elimize vermeye kalkmıştı. Yeni Asır’da “sünnette cinnet” diye başlıkla çıktı. Sünnetlik tek fotoğrafımız odur, ordadır. Bize ustura kesici alet değildir. Gözyaşartıcı.
Sünnetle ödenmiştir bizim diyetimiz.
2017-06-24 Karakedili Adam
AH Tanpınar: Herkes aile boyu fotoğraflar çektirirken karısını, çoluğunu çocuğunu, en kral arkadaşlarını, gayrı müslim kız arkadaşlarını yanına alıp ortaya bir saat, plastik çiçekler koyup mutlulukla, Avrupalı aileler gibi poz verirken karakedisiyle bütün ülkeye, ulusal kültüre, edebiyat sosyetesinin yüzüne bir tokat gibi inen Tanpınar ve karakedisi.
— Ailem Antalyalı. AH Tanpınar’ın yanında kalıyorum. Onunla beraber yaşıyoruz diyebilirim. Beni bildiği, tanıdığı bütün insanlardan ayrı tutuyor. “Çocuksunuz siz!” diyor bana. Bana! Bazen yürümeye gidiyoruz. Karşı kıyılara bakıyoruz. Ortaköy sırtlarından yaz yağmurunu seyredip damlaları sayıyoruz. O kitaplar yazıyor. Konular üzerine çalışıyor. Ben bütün gün mahallede dolaşıp duyduklarımı gelip ona anlatıyorum. Yalnızın halinden yalnız anlar ancak. O yüzden bütün edebiyatçı portreleri içinde en anlamlı bulduğum, en dolu, hikayesi olan Tanpınar’ın karakedisini (beni, beni!) tutup “işte bu, işte bunu seviyorum, anladınız mı?” dediği fotoğraftır.
— Sevgili Hamdi, doğrudan konuya gireceğim. Karakedili resmini gördüğümde biraz şaşırmadım değil. Bir erkek, sizin gibi bir çelebi nasıl olur da tek başına bir kediyle resim çektirir diye düşündüm. Üzüldüm de biraz senin adına. Sonra dedim bu delikanlının ne bir oğlu, ne bir hayat yoldaşı, ne bir kızı var. Başka ne olabilir? Başka ne? Kim?
2017-07-01 Ormandan Arta Kalan
Yangından sonra orman… ağaçların tepeleri odunkömürüyle çizilmiş gibi. Odunkömürü, charcoal yani. Mumboya. Mumboyayla yapılmış yaprakları. Gövde, kiremit rengi. Terra Cota. Yer yüzü. Yerin yüzü imiş eskiden. Yanınca şimdi kül rengi. Yerin yüzü kiremit rengi, astarı: Kül. Yangından sonra orman. Orman yangınını bana bir mektupla bildirdiler. Resmi ağızla yazılmış bir mektuptu bu. Ormanımız yandı. Canımız yandı. Ciğerlerimiz duman doldu. Gelin görün halimizi. Ya da şöyle olsun: Sayın İlgili, şahsınıza ait olan xxx Korusu, Şadman Bey Ağaçlığı olarak da bilinen arazi elim bir felaket sonucu hayata gözlerini yummuştur. Lütfen gelin, müteveffanın ölüsünü alın.
Ceset mi demeli, leş mi?