Hüseyin Bul’un, Èdouard Louis’nin “Babamı Kim Öldürdü” adlı romanı ve Süleyman Aytaç’ın “Gece Lirikleri” adlı şiir kitabı üzerine yazdı.

ERKEKLİĞE ÇAĞRI
Èdouard Louis’nin Babamı Kim Öldürdü adlı oldukça kısa romanı Ayberk Erkay çevirisiyle Can Yayınları etiketiyle yayımlandı. Kısa ve yoğun anlatımıyla “erkekliğin” etrafında dolanan ayrıksı, suya sabuna dokunan siyaseti politikayı es geçmeden meramını anlatmayı başaran türden bir roman. Genç yazarın, üçlemesinin son bölümü olan Babamı Kim Öldürdü romanı Kemal Aydoğan tarafından tiyatro sahnesine de uyarlandı.
Birçok yazarın ama özellikle erkek yazarların irdelediği, denediği baba oğul çatışmasını konu alan edebi çalışmalar çoğunlukta. Buna ister Freud’un Oidipus Kompleksinden kaynaklı deyin ister başka bir şey, neredeyse her erkek babasıyla bir şekilde çekişiyor, tartışıyor, çatışıyor. David Vann’ın Bir İntihar Efsanesi (Can Yayınları, 2012) kitabında da Kemal Varol’un Âşıklar Bayramı’nda da (İletişim Yayınları, 2018) bu türden olgular işlenmekte. Fakat Babamı Kim Öldürdü romanında klasik bir baba oğul çatışmasından ziyade babasından şiddet gören sevgisiz büyüyen bir adamın, çocuğunun eşcinsel olması sebebiyle yok sayması, şans vermemesini mevcut sistem üzerinden eleştiren, babasıyla pasif bir tartışmayı konu alıyor.
Hırsızlığın patolojisini mülkiyet üzerinden anlatan yazar, bir dönem sevdiği babasının iyi ve güzel huylarını, davranışlarını geçmişe dönerek irdeliyor. Neredeyse ölüm döşeğinde olan babasını ziyarete gitmesiyle açılan kitabın babasının günahlarını sevaplarını günlük formatında ironik yönü yüksek bir dille analojik göndermelerle örgülenmiş. Babasının öldüğü gün gözünü televizyondan ayırmayarak babasının orada olmadığının ayrımına varmayan, varmak istemeyen babayla, çocuğunun kız elbisesi giyip şarkı söyleyerek küçük bir gösteri yapması üzerine çocuğunu görmeyen, duymayan duymak istemeyen babanın acısını aynı potaya koymuş. Aslında ikisi de onun için ölmüştür. Bu türden benzetişleri sık sık tekrarlar romanda. Çocuğunu sevdiğini söylemekten çekinen, utanan baba ile babasını sevdiğini söylemekten çekinen çocuk… Bu manadaki çember yıllar geçtikçe genişler ama bir türlü yırtılmaz.

Babamı Kim Öldürdü romanında babasının belini bükenlerin, sakat bırakıp yavaş yavaş bir yılkı atı gibi ölüme terk edenlerin aslında küreselleşen dünyada sermayeyi her geçen gün destekleyip büyütenlerin olduğunu, açıkça siyasetin koridorlarına girerek açıklıyor. Bunu adeta babasıyla sohbet ederek yapıyor. Aslında ölen kimse yoktur ama öldüğünün de farkında olması gerektiğinin altını çizer.
Romanın sürpriz sonla bitişiyse değişim ve dönüşümün doğanın bir kuralı olduğu kadar saygı duymanın da anahtarı niteliğinde. Her fırsatta erkekliğe vurgu yapan bir babanın bir an önce erkek olduğunu kanıtlamak için okulu bırakmasından son kertede geldiği yeri görmek açısından da okunması gereken lezzetli bir roman Babamı Kim Öldürdü.
DOĞAYA ÇAĞRI
Süleyman Aytaç’ın 2018 yılında Kalan Yayınlarından çıkan Sürer Atını Sonsuza şiir kitabından sonraki yeni kitabı Gece Lirikleri Klaros Yayınları etiketiyle raflarda yerini aldı.
Süleyman Aytaç’ın şiiriyle sanıyorum 2017 İzmir Tüyap kitap fuarında tanıştım. O zaman, Sarı Elveda (2013, Kalan Yayınları) ve Gençliğin Söylenmemiş Şarkıları (2015, Kalan Yayınları) şiir kitapları yayımlanmıştı. Ölümün uğultusunu damarlarında nasıl hissettiğini, ölümcül bir yalnızlığı “gittikçe yaklaşıyor ölüm” dizesiyle dile getirdiği Arzu ve Ölüme Bir Koşu kitabını imzalayıp hediye etmişti. Hayatın üzerine çöreklenişi ve köşeye sıkıştırmasında, kendini şöyle tarif eder: “ben hep yenilen adam, ilk ve son kez kazanmak isterim izlediğim filmlerle.”
Gece Lirikleri daha çok taze, kaldıkça kokusu çoğalan türden bir şiir kitabı. Kitap, kendisini merak eden okurları için dokuz şıklık kısa bir anketle başlıyor. İşaretlediğiniz ya da tahmin ettiğiniz herhangi bir şık sizi yanlış bir yola çıkarmayacak şekilde sıralanmış.

Şair daha önceki şiirlerinde söylediğini, denediğini Gece Lirikleri’nde de deniyor; kendini ve çevresini yerel bir bakış açısıyla anlatıyor. Kitap iki bölümden oluşuyor, birinci bölüm daha çok düz manzumelerin şiir formu şeklinde. Şiir kısmını ikinci bölüme saklamış şair.
Birinci bölümde şair okuyucuyu doğaya çağırıyor. Daha çok natüralist bir özlemin kısık bir sesle haykırışı var. Çevrenin tahribatını insan-doğa-hayvan üçgeninde dile getirirken gezegeni bir bütün olarak ele alıyor. Dünyanın sadece insana ait olmadığının altını çizerken her canlının payını kendisini gece bekçisi olarak tezahür ederek vermeyi unutmuyor.
Uygunsuz ve yersiz barajlar yapılarak ekolojisini bozdukları doğanın, habitatını değiştirdikleri hayvanların duygularına, gece gördükleriyle tercüman olmaya çalışıyor. Şair kıblesini doğa ve hayvanlardan uzağa düşürmüyor. Bazen yolunu kesen bir kirpiyle sohbet ediyor bazen de gelse kovacağı ama gelmediği için üzüldüğü domuzları düşünüyor. Ama alttan alta söylediği, okuyucunun unuttuğunu düşünerek tekrar ederek tartışmaya açtığı sonuçlar değil, sebeptir; dereler kurumasaydı, barajlar yapılmasaydı hayvanlar, özelinde de domuzlar şehre inmezlerdi, bostana dadanmazlardı.
Süleyman Aytaş, Gece Lirikleri’nde çağa adını veren hızı ağır çekimle inceleyip detaylandırırken zamanı kirpiğin imbiğinden geçiriyor.
Hüseyin Bul