Sevtap Ayyıldız

Öykünün kısalığına rağmen epey uzun tanımları vardır. Bilindik, bilinmedik ama okuyucu tanımından çok okuma sürecindeki alımlama önemlidir. Az ve öz yoğunluktaki bir öykü çokça duyuş sığdırır cümlelerine. Karakter ve olay eklenmesinin yarattığı kırılmalar veyahut yeniye dair kıvılcımlar öykünün vuruculuğunu arttırırken yaşama dair bakışımıza da yeni pencereler açmaktadır.

Pencereler, Sevtap Ayyıldız’ın tüm öykülerine kondurduğu bir imgedir. Öyküler, karakterler, his ve hissedişler farklı bağlamlara meyletse de pencere kör sağır duvarları delip geçen ve için düşünsel gelgitlerine nefes aldıran bir nesne somutluğudur. Hemen her öyküdeki hemen her pencereye konan hemen her bir güvercinse, öykülerin baş konuğudur. İçteki buhranlardan habersizdir güvercin ve habersizliğin bir diğeri de ev sakinlerinin ona biçtiği anlamdır. Ve nitekim güvercin, anlayamadığı pencere eşiğinden uçup gidecektir heybesine koyduklarıyla.

Ne Mutlu Apartmanı adlı apartmanda geçen Ne Mutlu Apartmanı’nda, bilindik öykü kitaplarından farklı olarak, tüm öyküler birbirinin yaratıcısıdır. Birbirlerine olay, karakter ya da zaman bağlamında bağlanan öyküler; öykü kitabını kısa bir roman yapısına yakınlaştırmış ama bu yakınlaştırma öykülerin yoğun anlatımsal ağını sekteye uğratmamıştır. Kısa öykülerin olması gereken o acıyı, sevinci mercek altına aldıran özelliği Ayyıldız’ın tüm öykülerinde başarıyla işlenmiştir.

Tüm öykülerdeki pencere ve güvercinlerden sonra gözümüzün görmezden gelemeyeceği bir diğer yön de tüm öykülerdeki kadınların ana karakterliğidir. Ezilen, yok hükmünde görülen, yaşamın öznesiyken nesneliğe düşmüş kadınların başatlığı çektiği öykülerdeki olay akışlarıysa malumun ilanıdır, kadınların yaşadıkları istenmeyenliklerdir.

Kiminde deli mi ermiş mi netliğine bilinçlice kavuşturulmayan karakter çizimi kimi kez belirginliği arttırılmış olaylarla sürmektedir ki bu öykülerin bağlaşık olsa bile kendi öz kimliklerini de yaratmalarına zemin hazırlamıştır.

Öykü öykü gezen ve yazar olarak tanıtılan kadın karakterin diğer karakterlerden ayrışan yönüyse belki de kendine ait bir odaya sahip olup kendini var edebilmiş bir kadın olmasıdır. Dert küpü kadınların derdimizi ilan et ele güne imasını dikkatli okur kuşkusuz fark edecektir.

Öykünün birinde ölüme yakın bir kadının ölüm hesaplarını okurken yalnızlığın ölüme eş olduğu fikrine kapılabilecek olan okuyucu, bir diğer öyküde çiçeklere kişilik kazandırmanın aslında derin bir yaşantının sonucu olduğu algısına varmalı. Çünkü başka bir öyküde eşi öldükten sonra onun somutsuzluğunu gidermek için onun gazete, kitap okuma rutinini onun gıyabında yapan, gömleklerini ütüleyen bir kadınla karşılaşacak olan okuyucu, tüm bunları yazarın görünenin ardındaki flu buzdağını görünür kılmaya çalıştığını bilmeli ve öyküleri bu alımlama bağlamında okumalıdır.

Tüm durağanlığa rağmen bedenin arzuladığı hazları özleyen kadının öyküsünde kadının zihninde yarattığı kurgu onun bir çıkış kapısıdır içindeki yalnızlığa ve yalnızlık bir diğer kadın için uzaktaki kızını evdeki oyuncak bebekle giderme olarak beden bulur. Öyküler genel olarak somutluktan beslenirken Postacı öyküsünde karakterin zihninde kurgu, düş, gerçek sarmalındaki yaratımları kitap yazarının başarıyla kotardığı bir diğer yöndür. Yarım kalmış aşkın yerinin doldurulmazlığını bir başka öyküsünde işleyen yazar, böylelikle insanın psikolojik yönünü tanıdığına göz kırpar.

Ana izlekten farklı öyküdeyse bu kez anlatıcı dünya dertleriyle eğilip bükülen bir kadın değil, bir çocuktur ve olaylara dair kestirimleri, kaygıları, yorumları çocuk merkezciliğinin öyküye kattığı bir bakış açısıdır. Çocuk dahi dış dünyada olup bitenlerden karamsarlığa kapılırken farklı bir öyküde yaşamının iplerini eline almak içine eşinin üstüne kapı sürgüsünü çekecek güçteki kadın ise bir umut ışığıdır pencerelerine güvercinlerin konduğu kör sağır odalara.

İç geçirişler, bilinçaltı haykırışları, çocuksuzluk gibi bireysel konuları işleyen yazar, tüm bunlar olurken arka planda toplumsala ilişkin eleştirel bir tutum sergilemektedir. Her öykünün ince işlenişine eşlik eden berrak dil, bazen kalın odaları bazen de vaat edilmeyen gül bahçelerini açık eder biz okuyuculara.

Aydın Meral