Geçtiğimiz günlerde Amerikalı yazar Michael Kardos’un “Blöf” adlı romanıyla tanıştık. Başrolünde bir sihirbazın olduğu, temposu, macerası ve sürprizleriyle hızlı bir roman olarak okurların radarına giren “Blöf”, poker ve kart numaralarına meraklı olanları hikayesine davet ediyor. Baş kahraman Natalie borçları ve ne yapacağını bilmediği müthiş yeteneğiyle vazgeçmek üzereyken müthiş bir teklifle karşılaşıyor, alacağı risk büyük ama kapağa da taşınan cümlesindeki gibi, kaybedecek bir şey kalmayınca her şeyi riske edersin! Akademisyen, müzisyen ve yazar Michael Kardos ile romanlarında tutturduğu ritmi, pokerin hayat oyunundaki yerini, sihrin geleceği değiştirme gücünü konuştuk.
Nimet Kirşan

Hem sihirbazlık hem poker dünyası daha çok erkeklerin baskın olduğu alanlar olarak bilinir. Blöf’te ise iki dünyada da varlık gösteren, meydan okuyan, başarı kazanan ya da büyük kaybeden kadınlar var.
Sınırlı yeteneklerine rağmen çok göz önünde olan, çok konuşan erkekler ve onlarla aynı alanlarda olan başarılı, zeki ve yine de hakkını almak için mücadelesini sürdüren kadınlar. Evet, Blöf’ün hikayesini oluştururken aklımda bu iki taraf vardı. Erkekler kulübü sayılan alanlara giren, avantajlarına oyunu çeviren, sürprizlerle karşılaşan ve sürprizler yaratan karakterler benim yazdıklarım. Blöf de onların beklenmedik sürprizlerle dolu hikayesi. Pokerin hayat oyununa, sihrin geleceğe hükmettiği bir macera. Okurlar desteleri hazırlasın.
Karakterlerinizi oluştururken ne ölçüde gerçek hayattan, kendi çevrenizden beslendiniz?
Gerçek insanları, yaşanmış olayları olduğu gibi romanlarına taşıyan bir yazar değilim. Elbette deneyimlerimden karakterlerime yansıyan şeyler oluyor. İlk gençlik zamanlarımda çeşitli gruplarda bateristlik yaptım. Çok yoruluyor, çok eğleniyor ama çok da az kazanıyorduk.
Karakterim Natalie’nin de olduğu yaşta yani 27’de borç içinde tek göz dairemde oturup ne yapacağımı düşünüyordum. İşler benim için yolunda gitti sonraki zamanlarda ama Natalie’yi yazarken kendi kendini sabote etme konusunda nasıl uzman olunabildiğini, yeteneklerin çoğunlukla ödüllendirilmediğini, alaycılığın altında da genelde hayal kırıklığı olduğunu biliyordum. Baş kahramanım Natalie’nin elinde müthiş bir güç ve yetenek var, tek sorun onunla ne yapacağını bilmiyor olması. Bu da okurlar için tanıdık bir hikaye bence.
“Blöf için bir yıl boyunca sadece matematikçilerle olasılık hesapları çalıştım.”
Sihir, kumar, kart numaraları, modern hayat… Tüm bu başlıkları içeren, hızlı ve sürprizi bol bir romanla karşı karşıya okur.
Ünlü Amerikalı sihirbaz Teller şöyle der: “Sihirbaz çoğu insanın düşünmeyeceği ve harcamayacağı kadar zamanı tek bir şey için harcayan kişidir.” Roman için, yazarlık için de aynı şey geçerli. Bir yıl boyunca yalnızca poker hakkında okudum ve ünlü poker oyuncularıyla görüşmeler yaptım. Bir diğer yıl sadece matematikçilerle olasılık hesapları çalıştım. Okurun kurmaca olduğunu bile bile her satırına inanacağı romanlar istediğini düşünüyorum, bunun için de iyi çalışmak gerekiyor. Vakit ve emek harcamak her şeyden önemli. Blöf son halini alana kadar defalarca yazıldı, değiştirildi. Son halinde matematiğin, pokerin ve hayat oyununun sihirle işlenmiş hallerini görecek okurlar, öyle umuyorum.
Yazma eyleminin en çok hangi yönü ilginizi çekiyor?
Mimarisi ve satır aralarına gizlenen numaralar, sırlar, sihirbazlıklar. Bu saydıklarıma çok vakit ayırırım. Her yazar gibi benim de en çok sevdiğim kısım taslak ortaya çıktıktan sonra cümle cümle ince işine girmek, bağlantıları güçlendirmek. Her cümleyi daha vurucu ve tempolu yapmanın zorluğunu ve eğlencesini seviyorum.
Blöf’ün finali çok tartışılacak. Roman fikri aynı zamanda finaliyle beraber mi aklınızdaydı?
Romana başlamadan önce daha uzun bir hikaye olacağını düşünüyordum Blöf’ün. Sonradan yazmaya başlayınca her bölüm kendi içinde ahengini tutturdu, final de tam olması gerektiği anda, kitabın sonlarına doğru oluştu. Geriye de yazmak kaldı.

“Tutkum ve Kariyerim Yazmak!”
Müzisyenlikten yazarlığa geçişiniz nasıl oldu?
Yaınıtı basit: müzisyen olarak bir kariyer yapmak istemiyordum. Müzisyenliğimle yazarlığım birlikte yürüyordu, yüksek lisans dönemimde de bir karar vermek durumundaydım artık. Başka yazarlarla tanıştığım ve birlikte üretimler yaptığım bir dönemdi. Hepimiz aynı kulübün üyeleriydik sanki! Her ne kadar evde hâlâ çeşit çeşit enstrümanım olsa da ve çocuklarımı delirtmek için sık sık performanslar yapsam da, tutkum ve kariyerim yazmak.
Romanlarınızda bir sesi, bir ritmi tutturmak için özel numaralar yaptığınızı okumuştum.
Üç romanımın ikisi iambik pentametreye sahip bir cümle ile sonlanıyor. Baterist olmamla ne ölçüde yakından ilgili bilmiyorum ama romanlarımın ritmine ve cümlelerimin ses uyumuna çok dikkat ederim. Yazma aşamasının bu kadar uzun sürmesinin bir nedeni de bu.