Yazma eylemi iki olmazsa olmaz vardır: ilki yazıcı bir alet, ikincisi yazının işleneceği zemin. Alfabe bile bunlardan sonra gelir. Keşfinden bugüne yazıyla ilgili birçok şey değişmiş olsa da bu iki gereklilik sabit kalmıştır. Sivriltilmiş taş ve mağara duvarı, çivi ve kil tablet, fırça ve papirüs, is mürekkebi ve parşömen, tüy ve kâğıt, kalem ve defter, klavye ve ekran vb. Yazmak eylemi sadece yazıcı ve zemin ilişkisi değil elbet. Şiirler, kanunlar, sözleşmeler, el yazmaları, romanlar, kültür aktarımı, sanat, edebiyat; yazılı olsun sanal olsun kitaplar, dergiler, fanzinler… 14 yıldır süren Parşömen Sanal Fanzin’i (parsomenfanzin.com), editörü Onur Çalı’yla konuştuk.

Ercan y Yılmaz

Onur Çalı (Fotoğraf: Coşkun Dere)

Tebrik ediyorum. 14 yıldır devam eden -uzun yıllar sürmesini arzuladığımız- bir fanzinin daha coşkulu bir kutlama hak ediyor. Sevgili Onur, hafızamızı tazeler misin, Parşömen Sanal Fanzin nasıl başladı? Klasik olacak ama bu önemli: Neden Parşömen?

Antik dönemde, bugünün aksine, devletler kütüphanelerini yarıştırırmış. Dönemin kağıdı papirüs de Mısır’da üretiliyor. Mısır’ın İskenderiye Kütüphanesi ile Bergama Akropol Kütüphanesi arasındaki rekabet kızışınca, Mısırlılar Bergama’ya papirüs ihraç etmeyi durduruyor. Ambargo koyuyorlar. Bergama, kağıtsız kalıyor. Sizin de söylediğiniz üzere, yazma eyleminin olmazsa olmazlarından “zemin”den mahrum kalıyor Bergamalılar. Zamanın Pergamon Kralı II. Eumenes de bir müsabaka yapılmasını, papirüse alternatif olacak bir yazı malzemesi bulanı mükafatlandıracağını ilan ediyor. Uzun sözün kısası, İrodikos ve Krates adlı iki Pergamonlu “Bergama kağıdı” anlamına gelen parşömeni icat ediyorlar. Parşömen, papirüse göre çok daha işlevsel: Dayanıklı, kolay yırtılmıyor, alev almıyor ve en önemlisi kırılıp bükülmüyor. Parşömenin icadı çok önemli çünkü bugün kitap dediğimiz nesnenin kullanımına yol açıyor.

Ben de hasbelkader Bergama’da doğdum. Parşömen’in yukarıda kısaca anlattığım hikayesi beni hep büyülemiştir. 2007 yılında, internet üzerinden bir edebiyat ve kültür-sanat dergisi yayımlamaya başladığımda adını koymak, işte bu sebeple çok kolay oldu benim için. Dergi çıkarma fikri, zaten neredeyse çocukluğumdan beri vardı.

Fanzin yayıncılığı özel ve heyecanlı bir serüven. Parşömen öncesinde süreli yayınlar da çıkardın. Sanal ortamda yayınlanan bir fanzinin bu kadar uzun süreceğini aklına gelir miydi?

Süreli yayın olarak (ki onun da mottosu “istediği zaman çıkar” idi), Ankara’daki Perşembe Grubu’ndaki arkadaşlarımla çıkardığımız Balkon var. İki sayı yayımladık.

Parşömen’e büyük bir hevesle başladım. Zamanla büyüyen bir halka gibi genişledi. Başlarda yalnızca nazımın geçtiği şair yazar arkadaşlarımdan yazı istiyordum. Zamanla halka büyüdü.

Bildiğim kadarıyla tek başına sürdürüyorsun. Sanal ortamda olmasının kolaylıkları var; baskı, maliyet, dağıtım… Zorlukları nelerdir?

Evet, tek başımayım. Yayımlama, editörlük, redaksiyon, yazıların paylaşılması… ve birçok iş bende. Ama dediğim gibi, burada isimlerini sayamayacağım kadar çok okur-yazarın katkısı var.

Kolaylıklarını siz saydınız. Zorluğu yok aslında. Sadece internet üzerinden yayımlanan dergilerin, fanzinlerin basılı olanlara göre daha niteliksiz olduğuna dair bir önyargı var bazı okurlarda. Bu önyargı da sanırım zamanla aşındı.

Parşömen’in arşivinden çıkılamıyor, arşivden bir seçkiyi matbu olarak yayınlamayı düşündün mü?

Düşünmemiştim. Güzel fikir. Yapılabilse güzel olur elbette. Fakat şöyle bir avuntum var: Öyküleri, şiirleri Parşömen’de yayımlandıktan sonra kitap çıkaran birçok dostumuz oldu. Ben de aynı şekilde, Parşömen’de yayımladığım birçok metnim daha sonra kitaplaştı.

Parşömen; İlk Göz Ağrısı, Proust Anketi, Nasıl Yazar Oldular, Beş Soruda Yayınevleri, Kendi Seslerinden gibi bölümleriyle edebiyatın nabzını tutmaya da çalışıyor bir yandan. Günden güne büyüyen bir fanzin oldu. Fanzinin köşelerini okurlarımız için kısaca değerlendirmeni rica ediyorum.

İlk Göz Ağrısı, ilk kitabını yayımlamış öykücülerle yaptığımız söyleşilerden oluşuyor. Proust Anketi dostum İsahag Uygar Eskiciyan’ın önerisiyle başlattığımız bir anket. Tuğba Gürbüz’ün Nasıl Yazar Oldular köşesinde yazarlar yazmaya nasıl başladıklarını, yazma serüvenlerini anlatıyorlar. Beş Soruda Yayınevleri, okurların yayınevlerini yakından tanımaları için başlattığımız bir söyleşi dizisi. Kendi Seslerinden, adı üstünde, yazarların kendi eserlerini seslendirdikleri köşemiz.

Bu söyleşiyi okuyanları sıkmam istemem ama daha birçok bölümümüz, köşemiz var. Müzikten sinemaya, tiyatrodan söyleşilere… Sanatın her alanını kuşatmaya çalışıyoruz. Geçen yıl başlattık ama bu sene de devam edeceğiz: Yazarlardan, çevirmenlerden, şairlerden, yayıncılardan ve okurlardan sonuna geldiğimiz yılın edebiyat muhasebesini, değerlendirmesini yapmalarını istiyoruz Soruşturma bölümünde.

Bunların haricinde düzenli olarak yazanlar var: İlhan Durusel ve Nazmi Özüçelik günlükleriyle; Sibel Yılmaz öykü incelemeleriyle; Tarhan Gürhan Yazmamanın Çaresi başlıklı yazılarıyla ve Bekir Dadır Cumartesi Mektupları ile Parşömen’e düzenli olarak yazan isimler.

Parşömen’de ayrıca çeviri metinlere de çok önem veriyoruz. Edebiyatla ilgili güncel haberler, söyleşiler, öykü ve şiir çevirileri… Özellikle son birkaç yıldır verdiği çeviri desteği nedeniyle Çağla Taşkın’ın emeği de çok kıymetli. Anmadan geçmek istemem.

Ve en baştan beri Parşömen’e yazılarıyla, öyküleriyle destek verenler: Senem Dere, Murat Gümrükçüoğlu, Aysun Kara, Servet Şengül… Büyük emekleri var. Adını unuttuğum ya da burada anamadığım nice edebiyatsever de var tabii.

Son olarak, bu söyleşi vesile olsun: Burcu Firdevs Demirağ ve Serra Ataman’a çizgileriyle, fırçalarıyla Parşömen’e renk kattıkları için buradan da teşekkür etmek isterim.

Dünlükler’i ayrıca sormak istiyorum. Edebiyat, sanat, hayat yazılarının toplandığı bir seri. Altı yıldır sürüyor hemen hemen. Bu incelikli denemelere karşı motivasyonun yüksek olduğunu seziyorum, bu seri nasıl başladı?

2015 yılının Temmuz ayında başladım. Dünlüklerde deneme üslubumu elden bırakmamaya çabalıyorum. Melez bir metin türü yaratmak istedim dünlüklerde. Tomris Uyar’ın gündökümlerinde yaptığı gibi. Başardım diyemem, o çok iddialı olur ama galiptir bu yolda mağlup diyerek kendimi avutuyorum. Dünlükler, benim bir okur-yazar olarak kendime şaka yollu sorduğum “Bugün edebiyat için ne yaptın?” sorusuna cevap verme çabam. Ömrüm oldukça sürdürmek isterim dünlükleri.

Eksik Yıl, Huma Kuşları, Geçen Sene Doğanlar, Kaplumbağa Makamı kitaplarının yazarı Onur Çalı’nın masasında ne var?

Geçen yıl, jürinin Vedat Günyol Genç Denemeci ödülüne değer gördüğü “Sonra Hayat” adlı deneme dosyam, bir terslik olmazsa, yeni yılda kitaplaşacak. Dosyayı gözden geçiriyorum bugünlerde. Dünlükler’e devam ediyorum. Hayatın izin verdiği ölçüde okuyup yazmaya çalışıyorum.

Bize iyi gelen yazarlar, metinler vardır. Bazen dört duvar arasında olmamızı unuttururlar, bazen dışarıdan bizi korurlar… 2021’in hepimize iyi gelmesi dileğiyle söyleşiyi bitirirken Onur Çalı’ya kimlerin iyi geldiğini merak ediyorum.

Tek tek sayarsam çok uzun bir liste çıkar. Söz gelimi, parşömeni ilk kez edebi bir metin yazmak için kullanan Martialis’ten başlayabiliriz. Romalı ozanın epigramlarındaki hiciv, alaycılığı iyi gelir bana. Çağdaşlarımı da yakından takip etmeye çalışırım. Yeni yazmaya başlayan arkadaşların iyi metinleri de heyecanlandırır beni. Benim için önemli olan birkaç ismi anayım yine de: Barış Bıçakçı, Salâh Birsel, Refik Halid, Cemil Kavukçu, İlhan Berk, Haydar Ergülen, Hüsnü Arkan, Halim Yazıcı… Liste uzar gider. 2021’in okuyup yazmamıza izin verecek bir yıl olmasını dilerim.

KE Dergisi’nin 7. sayısında yayımlanmıştır.