10 Ekim 2015 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kanlı terör eylemi olan Ankara Garı Katliamı gerçekleşti ve bu insanlık dışı saldırıda maalesef 103 kişi hayatını kaybetti. Bombalı saldırı Ankara Tren Garı meydanında barışa inanarak, barış için toplanmış genç, yaşlı, öğrenci, memur, ana, baba ve çocuklardan oluşan binlerce insana karşı düzenlendi. Bir ilk roman olan Necla Akdeniz’in Gök Kuşaksız‘ı, bu mitinge katılmış Hülya’nın gözünden anlatılan bir bölüm ile başlıyor. Bu kısımdaki anlatım ve duygu aktarımı o kadar güçlü ki, okuyucu romanın bir sonraki bölümüne geçmeden önce bir nefes alma, bir düşünme ve sorgulama ihtiyacı hissediyor. Roman ilerledikçe, yine karakterlerin duygularını oldukça başarılı ve hissedilir şekilde olarak okuyucuya aktaran Necla Akdeniz, daha ilk romanının ilk bölümünden gözlemciliğini ve anlatım gücünü okuyucuya sergiliyor.
İç içe geçmiş iki paralel öykü olarak ilerleyen romanın odağında taksi şöforü Murat ve basketbolcu Barış’ın ilişkisi yer alıyor. İki farklı kesimden gelen bu iki genç, bir tesadüf eseri karşılaşırlar. Dostluk ile başlayan ilişki zamanla aşka dönüşür. Necla Akdeniz Gök Kuşaksız‘da karakterleri geriye dönüşler ile okuyucuya tanıtır. Barış’tan hareketle, erkek egemen basketbol dünyasından bir kesit ile bu ilişkiyi tarihsel veya toplumsal cinsiyet kalıplardan etkilenmeyen bir dille aktarır.

Son dönemde ana akım edebiyatta ve sinemada standart olarak dayatılmış cinsiyet kavramı dışında karakterleri sık sık görmekteyiz. Ancak daha çok tuhaflığı, eğretiliği ile belki bir komedi unsuru olarak ötekileştirilen LGBTİ karakter bulunduran bu yapımlar tabii ki queer sanat kavramı içinde değerlendirilemez. Ancak Gök Kuşaksız romanı, son dönemde aklımıza gelen başarılı bir roman uyarlaması olan “Call Me By Your Name” filmi ile hem edebiyat hem de sinemada başarılı örneklerini görmeye başladığımız queer kuramının başarılı bir temsilcisi olarak görülebilir. Beynimize işlenmiş cinsiyetçi tanımlamalara saplanmadan tamamen içten gelen doğal bir aşka odaklanıyor Necla Akdeniz. Özellikle Türkiye’de, öykü anlatımında cinsel sınırlamalara meydan okuyan bir nötr yaklaşım ve bu baskıyı oluşturan her türlü olguyu dışarda tutabilmek çok da kolay bir iş değil. Romanı okurken, Hülya ile ilişkisinde Deniz’in cinsiyetini ilk etapta algılayamamanın üzerimde oluşturduğu rahatsızlık hissi aslında bu toplumsal kalıpların insanlar üzerinde ne kadar etkili olduğunu da gösteriyor. Bilinçli olarak kurgulanmış olduğunu düşündüğüm bu detay, insanların zihnine kazınmış cinsiyetçi yaklaşımdan onları uyandırmaya çalışan bir tokat gibi okuyucuların suratında patlıyor.
Romanda iki öykü ilerlerken özellikle Deniz ve Hülya’nın ilişkisinde bazı kısımlar biraz da kitabın kurgusal düzenlemesi nedeniyle ile karmaşık kalmış gibi duruyor. Yine özellikle geriye dönüşlerdeki bazı kısımlarda kullanılan sert dil aslında karakterlerin zaten sert geçen çocuklarının anlatımına çok da destek olmuyor kanaatimce. Kapak tasarımında gök kuşağının renklerinin Murat’ın hayallerindeki sarı arabanın renkleri ile kapanarak algılanamaması belki de son dönemde gök kuşağı renkleri içeren bazı öğelerin yasaklanması ile aynı döneme gelmesi itibarıyla oldukça manidar bir durum olmuş.
Necla Akdeniz’in Gök Kuşaksız romanı, erkek egemen yayın dünyasında gökkuşağı renklerinde açmış bir çiçek olarak her türlü ayrımcılığa karşı duran bir eser. Cinsiyetçilik ve aşk kavramları üzerine okuyucuyu düşündüren başarılı bir ilk roman, okuyan her insanda farklı bir karşılık bulan rengârenk bir kitap Gök Kuşaksız.
Cihangir Alim