İlhan Durusel (Fotoğraf: Francesca Çıtak)

2017-08-08 Tamzara 

Do re mi fa sol la sol do la sol fa sol la fa sol fa sol mi sol re 

Haydi bakam tamzara oyna bakam bir kere (çaydaçıra emojisi)

Bir müzik şaheseri olarak Tamzara lisede bir müzik aletiyle çalabileceğim en karmaşık eserdi. Bir halk türküsüydü. Elde tahta kaşıklar, davul-zurna eşliğinde mutlu köylülerin oynadığı ama kalkıp oynaması için Tamzaraya da yalvarılan bir türkü. Bunun ötesinde çalabildiğim bir tek yarım yamalak Neşeye Övgü, Beythofen. Si si do re re do si la sol sol la si siii la la. 

Bana müzik derseniz, şarkı, nota derseniz, “bana Tamzara’yı dinletin” derim ben. Ben size bir Tamzara çalayım, ben size bir Tamzara oynayayım. Bir Erzincan oyun havası. Gümüşhane’ye giderken bir sabah, Erzincan’da garajın ordaki bir kahvede sabahın beşinde aniden ayağa kalkan, uykudan sanki bir deprem telaşıyla uyanmış bir Erzincan köylüsünün Tamzara oynamaya başlamasını hiç unutmam. Hiç unutmam, ordan Kelkit’e giden dolmuşlarda radyo açıldığında bir Tamzara türküsünün çaldığını “haydi bakam Tamzara” Dolmuştan Kelkit’te indiğimde dünyanın en soğuk günlerinden biri, eksi 29 derece, beni orda karşılayan bir şöför Mustafa vardı. O Mustafa’ya gidelim dediğimde, “gidelim servi revanım” demesini ve dolmuşa biner binmez Tamzara türküsünü çalmasını hiç unutmam. Hiç unutmam. 

2017-08-17 Uzun Hava 

Dün akşam bir uzun hava olarak okudum çok eskiden yazdığım bir şiiri. Bir çobanın Hakkari’de, Yüksekova’da okuduğu uzun hava gibi bir uzun hava. Ben de o çobanın kederini öğrenmek isterdim, ben de öğrenmek isterdim ne yakar onun canını. İçindeki acı öyle bir vurur ki dışarı bu uzun havayla, ben kendi şiirimi bile tanıyamaz olurum. İçimden çıkan bu acıyı içime tekrar geri getirecek başka bir uzun hava lazım şimdi bana. 

İçinde bütün bir köyün ahları geçmeyen bir uzun hava neye yarar? İçimize bile çekemedikten sonra? Bana yıldönümleri, doğumgünleri, özel günler falan hatırlatmayın. Hiç ilgimi çekmiyor. Hayatım boyunca hiç olmamış bir olayın yıldönümünü kutladım ben.

2017-08-19 Sodom ve Zina 

Yani hem Sodom’a gidiyorum hem de zinadan uzak duracağım diyemeyiz. Sodom ve Gomore bizim için zina var olduğu için var olmuş şehirler, zina başkentleri! O şehirler var olduğu için zina var değil yani. Şiir de böyle bir şey, hayat var olduğu için şiir var… gibi düşünülüyor ama şunu unutmayalım belki şiir var olduğu için hayat var bir taraftan da bizim gibiler için. Bu dünyanın anlamı şiirin varlığından geçen bir anlam. 

2017-11-08 Baba Memleketi, Hatice ve Allah 

Herkes bir ev, bir tarla, bir arsadan söz ederdi. Benim babamın memleketi vardı. Vatanı. Her söz, her konu mutlaka ona gelir, orda düğümlenir, ve onunla biterdi. Neyle başlarsa başlasın söz sonunda bir memleket, bir vatan hasreti şiirine gelip çatardı. “Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum” ile “Niksar’da evimizdeyken / küçük bir serçe kadar hürdüm” şiirlerindeki vatan sevgisi ve hasreti. Kah Gümülcine (hiç görmediği), kah Akhisar (doğup büyüdüğü). Askerlik, uzak, çok uzak, Erzurum (kerhanenin yanı), Ankara’nın Mamak’ı. Parası gelmediği için sigara alamayışı ve komutanın bürosundaki dolabı açıp “ihtiyacın olunca burdan al Şerif Ali” deyişi Türk ordusuna bağlılığının müsebbibi. Or-Donat. Tornacı. Ve Ayvalık. Ve gençlik. Maaşlı iş. Hayatının en mutlu yılları. Ayvalık’tan taşınanların iflah olmayan pişmanlığı. İyi okullara gidin diye büyük şehre geldik diye avunması. Bornova Karayolları II. Bölge Müdürlüğü. Kıbrıs Savaşı. Orduya tank parçaları yapmak için 24 saat vardiye. Bir “memory map” “story map”, “hatıra harita” : Karaman (soyunun oraya dayandığı inancı) + Gümülcine (Dedeağaç – Sabahattin Ali ve Pertev Naili ile bizim övünmemiz sonra) – Akhisar + Erzurum + Ankara (askerlik) + Ayvalık + İzmir (arada Aydın ve Muğla maceraları) + Eşrefpaşa + Bornova + Bursa + İstanbul (Metris ziyaretleri özellikle) + İsviçre + Amerika (1997) + Buca, Tınaztepe: Kabristan.

Benim babam nereliydi? 

Baba sen nereliydin? 

Benim babamın sahip olmaktan gurur duyabileceği tek emlakın memleket olduğunu, koca bir ülkenin onu teselli ettiğini düşündürdük biz. Kıyıları, plajları ve dağları ve kış sporları merkezleri ve Karayolları kampı. Vahşi hayvanları, ormanları, tarlaları, çiftlikleri, festivalleri ile kafeleri, balıkçı lokantalarıyla bir lunapark memleket olduğunu düşünürdük oranın. Gece gündüz Las Vegas.

Ada vapurları, Haydarpaşa trenleri, Kurtalan Ekspresi, Kargasekmez Yokuşu, Sabuncubeli, Manisa bağları, üzüm, şarap, ve zeytincilik, o tarlalar, bostanlar, tarlaların arkasındaki nergis kırları. Karaburun çingeneleri ve onların topladığı nergislerin satıldığı pazarlar, mezatlar, ordaki hayvanlar, bir keçi, bir erkeç ki lale soğanları ve çimenin en yaşıl en sulusuyla beslenir sade. Bir tavuk, bir tavuğu eve getirip kesmeye kalkan babamızı ant vererek durdurmamız. Ve o tavuğa, okula başlayacağı gün aniden ölen kızkardeşi Hatice’nin adını verişimiz. Hatice’nin ertesi gün aniden ölüşü. Yazık olan para. Ziyan olan güzelim tavuk yemekleri. Mesela tavuk fırında -salçalı, patatesli. Bir bildiği vardı, o yüzden aldı allah canını. Belki de hastaydı, dün yeseydik hepimiz hastalar olup serilecektik. Hepimizi koruyan Hatice. Her şeyi bilen allah. Her şeyde bir hayır olmasının bir kere daha ispatlanması.

2017-11-14 Labor Poetry: İş ve İşçi Şiirleri 

İş ve işçi şiirleri. İşçi bayramları ve tatiller. Ve katiller. Apartmanların, otellerin çatılarında. Karabük ve Zonguldak. Ve Seydişehir. Elazığ, Maden. Nazilli. İşçi şiirleri, işçi hareketinin şiirlerini yazmak. Önümüze gelen yemeğe baktığımız zaman bir aşçının, lokanta sahibinin, bir restoratörün yaratıcılığından çok Aydın ovalarının topraklarında gece şilteye, hasıra, kuru/kara toprağa uzandığında inim inim inleyen köylünün, ırgatların, marabaların, mevsimlik işçilerin ellerini görür, ter kokularını alırdık biz. Hayatlarında bir yastık sahibi olmamış çardaklarda, çadırlarda, koğuşlarda uyuyanlar. Yastık kavgasının ne olduğunu bilmeyen aynı yaştaki insanlar kahvelerde toplandığımızda sendika temsilcisinin kızına hep birlikte aşkımızı ilan ettiğimiz duru namuslu günler. 

Tarlaya dalıp ırgatlardan akıllarına gelen ilk kelimeyi söylemelerini onunla bir şiir yapmasını biliyordu. Her gün. Arifti galiba adı. Ya da adı şimdilik Arif olsun. Aydınlı kim varsa adı sanki Arif gibi. 

Açlıktan değil, rezil olmaktan, utanmaktan korkan insanlar. Erken öldüğüm için affet beni Allahım. Beni affet kaza geçirdiğim için. Makinenin kolunu kırdım. Gövdemin üstünü aldı, götürdü. Affet beni makine. Makineleşmek istedim. Onun bir parçası. Mahmureydi adı. Canımı verdim ona. Makaslar. Örs ve çekiç. Ve bir matkap ucu. Alnımdan girdi.