13.Mart.21
Yaş aldıkça [eh, yolun yarısını devireli biraz oldu] aynı şeylere takılıp kaldığımı hissediyorum. Diyelim çok sevdiğim bir yazarın, onca yazdığı içinden, aynı öyküye dönmek gibi. Sevdiğim bir müzisyenin aynı şarkısını dönüp dönüp dinlemek gibi. Bu biraz Nasreddin Hoca’nın saz çalarken doğru notayı buldum demesine benziyor. Yeniliğe kapanmak gibi. Yeniliğe kapanmak gibi.
Yaşlanmak böyle bir şey galiba. Biraz da böyle bir şey. Galiba.
***
Yaşlanmanın emarelerinden biri de, kabaca, artık her şeyin çok kötü olduğunu, eskiden her şeyin çok güzel olduğunu söyleyip durmaktır.
Koşa koşa kaçıyorum oradan. Koşarken topukların göte vurması doğruymuş, diye düşünüyorum. Hem de o kadar korkarken ve bir yandan kaçarken. Ağaçlar gülmeye başlıyorlar. Çok şaşırıyorum gülmelerine, çünkü hiç görmemiştim baharda güldüğünü ağaçların. “Koş!” diyorlar. “Koş bakalım denize. Deniz mi kaldı?!” Bunu söyleyenin bir kütüğü kendine baston edinmiş yaşlı bir çam ağacı olduğunu görüyorum. Gülmek istiyorum ama bu rüya güzel bir rüya değil.
***
“Bu rüya benim öyle mi
Bu rüya benim öyle mi
Bu rüya benim öyle mi
Bi’ rüya benimdi bu rüya değil”
Gazapzim
14.Mart.21
Tolga Karaçelik, Emin Alper, Mehmet Can Mertoğlu, Ali Atay, Onur Ünlü, Pelin Esmer, Onur Saylak gibi daha “genç” nesilden yerli yönetmenleri de takip edip sevmekle beraber benim favori yerli yönetmenim halen Reha Erdem.
MUBI’yi açtığımda Ezgi Mola’nın yüzünü görmemle, bunun Reha Erdem’in yeni filmi olduğunu anlamamla öyle sevindim ki. [Galiba artık sinemaya gitmek bir nostalji unsuru haline gelecek. Çok kısa vadede öyle olmasa bile, uzunca bir süre yeni filmleri e-platformlardan takip edeceğimiz kesin.]
Reha Erdem’in yeni filmi “Seni Buldum Ya!” bir karantina filmi. İşin teknik kısmı da öyle kotarılmış, hikaye de öyle.

Filmin oyuncu kadrosunda Bülent Emin Yarar da var elbette. Hazreti görünce aklıma hemen Korkuyorum Anne’deki hali geliyor. Yarar, kasap rolünde, yüksek tezgahın arkasında elinde satır şöyle soruyordu: “İnsan nedir? Et, kemik, yağ, sinir.”
Korkuyorum Anne, insanın ne olduğuna korkuları üzerinden bakan bir filmdi. Sünnet olmaktan, evlenmekten, çocuk doğurmaktan, askere gitmekten… Birçok farklı şeyden korkuyorlardı karakterler. Korkuyorum Anne karanlık bir film değildi yine de.
Reha Erdem, “Seni Buldum Ya!” ile de insan nedir sorusuna odaklanıyor aslında. Ve insan aldanandır, diyor sanki. Bile bile aldanandır. Aldanmaktan mutlu olandır.
Bu karamsar karantina günlerinde çok sevdiğim, beğendiğim bir yönetmenin bir filmini izlemek, üstelik bu filmin az da olsa ümitvar oluşu, iyi geldi bana.
15.Mart.21
Bir arkadaşıma fotoğraf gönderecektim, harici belleği bilgisayara takıp klasörleri kurcalayınca 2014 yılında Ankara Öykü Günleri’nde “Genç Öykücüler Konuşuyor” etkinliğinin hazırlıklarına rastladım.
Konuşmuştuk, genç öykücüler olarak. Ben de ikinci kitabı henüz yayımlanmış bir genç öykücü idim. Tabii o zamanlar zoom icat edilmemişti. Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsünde ruberu bir toplantıydı. Tahmin edilebileceği üzere lebalep dolu da değildi salon. Olsun. Necati Tosuner, Nursel Duruel gibi ustalar vardı, dostlarımız vardı, birkaç da meraklı izleyici.
Ayşegül Tözeren’di panelin yönlendiricisi. Ayşegül, sanırım panelden önce 3 soru göndermiş bize. Yanıtlarımı okuyunca bir tuhaf oldum. Aradan çok zaman geçmedi aslında ama sesim daha gür çıkıyormuş, daha heyecanlıymışım, daha kesin yanıtlarım varmış o zamanlar.

Ayşegül Tözeren şöyle bir soru göndermiş:
“Geçen yıl düzenlediğimiz “Genç Öykücüler Konuşuyor” panelinde günümüzde hayallerin bile aynılaştığından söz etmiştik. Hepimizi hizaya çekmeye çalışan bu dünyada sizi yazmaya iten neydi?
Genç öykücü olarak söyleyecek çok sözüm varmış demek. Bol bol konuşmuşum kağıtlar üstünde, sayfalarca yanıt vermişim. Bunların ne kadarını konuşabildik panelde, hiç hatırlamıyorum. Ve fakat umutsuzluğum baki. Yanıtımın “bir kısmını” hatırla(t/m)ak isterim:
“Hayallerimiz bile aynı. Bu aynı sıkışmışlık içinde olduğumuzdan böyle belki de. Ama ben bu aynılaşmanın bu çağa özgü bir şey olduğunu sanmıyorum. Muhtemelen tarih boyunca böyleydi durum. Çünkü hayal kurmak zaten kolay bir şey değil. Emekli olmak, araba sahibi olmak istemek, Ege kasabasına yerleşmek, kafe-kitapçı açmak… bunlar hayal değil tabii. Hayal kurmak için özgür bir zihin gerekiyor ve biz özgür değiliz.
Hepimizi çeşitli yollarla hizaya çeken, bize bir paket program sunan bu hayatta çok sıkılıyoruz. Ben çok sıkılıyorum en azından. Yazmanın nedenlerinden biri bu olsa gerek. Sıkıntıdan yaptığım şeylerden biri yazmak, sanırım. Öyle sanıyorum. Yazmamın nedenlerinden biri bu sıkıntı. Özgür olamayacağımı bildiğim halde özgür olmak için istediğim için yazıyorum. Bin tane şey vardır beni yazmaya iten.
Hiçbir mekanizmasına müdahil olamadığımız bir dünyanın içindeyiz. Kendi hayatımız hakkındaki çok kritik şeyler hakkında bile elimizden bir şey gelmeyebiliyor. Umutsuz ve karamsarım. Bu umutsuzluk yüzünden ama aynı zamanda cılız da olsa bir umut için yazıyor olabilirim. O umutsuzluğu delmek için de yazıyor olabilirim.”
İstediğin kadar yaz oğlum Onur, işte 7 yıl geçmiş, aynı yerdesin. Hatta daha da gerilerdesin. Umutsuzluk tabakası kalınlaştı. Ya da sen yazarak umutsuzluğun delinemeyeceğini çakozladın sonunda. Bravo sana!
17.Mart.21
Alakarga Yayınları “Türk Klasikleri” adlı yeni bir diziye başladı. 4 kitap peş peşe yayımlandı bile. Kaygusuz Abdal’dan seçme şiirleri içeren “Terk Etmedim Benliği” de bunlardan biri. Kitabı Abdullah Ezik hazırlamış, Prof. Dr. Muharrem Kaya da bir önsöz yazmış ki Kaygusuz’u tanıyalım.
“Onun yaratıcıyla senli benli, adeta hesap sorarcasına konuştuğu şathiyeleri, Allah sevgisini, gönül temizliğini anlattığı ilahileri, manzum ve mensur kitapları, Kaygusuz Abdal’ın ününü günümüze kadar taşımıştır.” diyor Muharrem Kaya hoca.

Yaratıcıyla “senli benli” konuştuğu şiirlerden biri de “Yücelerden Yüce Gördüm”. Kaygusuz Abdal şöyle sesleniyor Tanrı’ya:
“Erliği ile anılır
Filân oğlu filân deyü
Anan yoktur baban yoktur
Sen benzersin …e Tanrı
Kıldan köprü yaratmışsın
Gelsin kulum geçsin deyü
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen geç e Tanrı”
***
Musica: Bir Kaz Aldım Kadıdan
18.Mart.21
Oturup birlikte müzik dinleyen insanlar, bana öyle geliyor ki dost olmuşlardır artık.
Onur Çalı