Özgür Zeybek

gölgemde taşıyorum, yorgun kuşların kırık ayakları
temize çekilmemiş bir ülkenin, imlasız önsözü
bütün azınlıklar, gecikmiş coğrafya sorusu ile ikmale kalır
tarihin devrik ve unutulmuş sınıflarında, habersiz
eski nehirlerden, yeni katillerin akıttığı kanlar geçiyor
zaman kendi tuhaf korkaklığında yeni bir kurban seçiyor
biliniyor ah söylenmiyor hep bilinmeyenli denklemlerin çözümü
ölümle komşu kadınlar, erkeklerini uğurluyor, çocuklarını uyutuyor
geriye kalan şehirler için ve zaman kirletiyor yüzlerimizi
şehirlere yağmur, çok yağmur şehirlere, yağsa hep
savaş sesleri ile kirlenen dünyanın memeleri emzirse
seslerimize karışıp kanatlanan kuşları
kendi sesine dönüyor rüyasında, kendi diliyle söylüyor şarkıyı
bir kabustan uyanır gibi, toprak yiyen çocuklar, topraksız
hızlı hızlı yanan köy evleri ve karşıda ışıksız hayaller
elöpenleri çok olsun, hiç denizler görmemiş güzel piçleri dünyanın
bin dille konuşup, yeryüzüne koşardı, ölmeseler
atlasları bozup da uçaklar fırlatsa tanrı
bulurlar mı düştüğü yerde, binlerce kanatlı kadınlar, bekleyen
dayanıklı saatlerden, uzun takvimlerden ve olanlardan habersiz
kendi çağına uzak bir yalnızlıkla haram gözler, ıslak ve çaresiz
sokaklarda ekmek borcu, sokaklarda yanıp tutuşan aşıklar, el ele
kirli atletlerini göndere çeken halk, genişleyen acının akrebiyle
kendini katiliyle süsleyen zamanlarında dünyanın
masallar diksin, tanrının yırttığı yerlere

Özgür Zeybek