
Pencereler
Pencerelerden kötülük girecekmiş gibi kapalıydı hepsi. Sonra bir ses geldi, pencereler açıldı, sloganlar atıldı. Anlatacak bir şeyi vardı herkesin. Çok susulmuştu. Sonra adamın biri marş çalmaya başladı. Sesler sloganlar birbirine karıştı. Uğultu kıvama geldi, havada asılı kaldı.
Ezan başlayınca herkes sustu, uğultu asılı olduğu yerden düştü. Pat diye bir ses çıkardı, sesi olsaydı. Toz duman kalkardı ama olmadı. Herkes sustu.
Sokaklar tekinsizdi. Sokaklarda adam yutan çamurlu çukurlar vardı. Geçenlerde bir çocuk düşmüştü de çıkaramamışlardı. Sesi geliyordu çocuğun aşağılardan, çok aşağılardan. Sonra çocuk da susmuş. Öldü dediler.
Bir cüce peyda oldu sokağın başında. Daha herkes pencerelerdeydi. Herkes iyice eğildi, cüceye baktı. Cücenin ağzında bir ıslık vardı, belli belirsiz.
Cüce sokağı baştan başa dolaştı, ıslığı da giderek kuvvetlendi. Pencerelerden elini uzattı herkes tutmak için, çünkü neşesi iyiydi cücenin. İyiydi ama tutulmuyordu, kayıp gidiyordu, ele avuca gelmiyordu.
Sonra birden hava karardı, cüce ansızın kayboldu.
Herkes pencereleri kapattı, en diplerine çekildi evlerin. Işıklar kapatıldı. Rüyalarında yeşillikler gördüler. Çamursuz sokaklar gördüler. Geniş meydanlar vardı rüyalarında. Bu meydanlarda darağaçları vardı, havada asılı adamların ayakkabıları çamurluydu. Cellatbaşı cüceydi.
Gün doğdu, herkes uyandı. Bazı pencereler açılmadı.
Cüce
Akşama doğru çıktım evden. Karanlık, yukarıdan bırakılmış bir örtü gibi çöküyordu sokağın üstüne. Pencerelerde ışıklar yanmaya başlamıştı. Ateş böcekleri gibi bir yanıp bir sönen.
Artık çukurların yerini öğrenmiştim. Düştükten sonra. Düştükten sonra. Çok bağırdım çukurun dibinden, üstüm başım çamur olmuştu. Yukarıda insanlar toplanmıştı, görüyordum. Bağırmaktan sesim kısıldı. Görmüyorlardı beni. Dağıldılar sonra.
Çukurdan çıkınca adet edindim, böyle çıkıp volta atıyorum sokakta. Domuzuna ıslık çalıyorum. Eğilip eğilip bana bakıyorlar pencerelerden. Pencerelerden sarkarak ve gülerek. İstifimi bozmuyorum hiç, hiçbirine bakmıyorum.
Eve dönüp pencereleri açıyorum ardına dek. Karanlık içeri dolsun diye bekliyorum.
Meydan
Meydanda alkış kıyamet. Büyük bir uğultu ki tüm meydanı kar küresi gibi içine almış. Sallanıp duruyor.
Cellatbaşı ağır adımlarla ilerliyor, kalabalığa selam verince susuyor herkes. Açık pencerelerden el sallayanlar oluyor. Cellatbaşını göremeseler de biliyorlar orada olduğunu. Bir nokta gibi seçiliyor uzaktan.
Yağlı urganlar boyunlara. Ayaklar sehpalara. Cellatbaşı bir işaret veriyor cellatlara. Çamurlu ayakkabılar sallanıyor havada.
Cellatbaşı eve dönünce derin bir uyku çekiyor önce.
Onur Çalı
Ecinniler dergisinin 4-5. sayısında (Temmuz-Ekim 2020) yayımlanmıştır.