
Romantizm, Sembolizm, Modernizm derken Charles Baudelaire’in doğumundan (9 Nisan 1821) bu yana iki asır geçti. Yalnızca Fransız şiirini değil, dünya şiirini de etkilemiş olan şair, hem formda hem de içerikte Türk şiirinde de günümüze değin süren derin bir iz bıraktı. Baudelaire, her pencerenin ardında “acı çeken yaşamı” gören bir ruhtur.
En ünlü yapıtı Kötülük Çiçekleri’nin çevirmenlerinden Ahmet Necdet kitabın sunuş yazısında, Edebiyat tarihinde Fransız Modern Şiirinin Baudelaire’le başladığını hatırlatır ve onun edebiyat çevremizde 1890’lı yıllardan itibaren bilinen ve önemsenen bir şair olduğunu, ilk etkilenen isimlerin de Tevfik Fikret, Cenap Şahabettin ve Hüseyin Cahit olduğunu yazar.[1]
Yahya Kemal ise, şairin adını iki kez “Eski Paris” (1903-1912) ve “Büyü Şiir” adlı şiirlerinde geçirecektir.
“Eski Paris’te bir ömür geçti;
Jaures’in gür sedâsı devrinde,
Tuncu canlandıran ilâh’tı Rodin;
Verlaine absent’i Baudelaire afyonuna
Karışan bir sihirli haz’dı şiir.”
Ve
“Paris’te genç iken koyu Baudelaire-perest idim.
Balkon’la, Yolculuk’la, Güzellik’le mest idim.”
(…)
Lakin o bahçelerde geçen devreden beri
Kâlbimde solmamıştır o şi’rin çiçekleri”[2]
Baudelaire’in hayata sanat eleştirmeni olarak başladığı biliniyor. Şair, döneminin sanat dünyasını ve sanatçılarını en doğru değerlendirenlerin başında geliyordu. “Ruh ikizim” dediği Edgar Allan Poe’dan alabildiğine etkilenmiş, onun yapıtlarını Fransızcaya kazandırmakla kalmamış, “kendi etkisini de ‘ihraç’ ederek” Fransız ve dünya şiirini değiştirmiştir.[3]
Amerikan Şairler Akademisi, Baudelaire’in yaşamöyküsüne ayırdığı internet sayfasında, onu Gerçeküstücülüğe ve Sembolizme yakın görür.[4] Babasının erken ölümüyle yaşamına şanssız başlayan şair, gençliğinde annesinin ve üvey babasının otoritesine boyun eğmez. Bir gönül meselesi bahanesiyle ailesi tarafından Hindistan’a gönderilirken yarı yolda gemiden kaçacak ve egzotik bir çevrede birkaç ay geçirdikten sonra Paris’e geri dönecektir; döner dönmez de yüklü bir mirasa konacaktır. Genç yaşındaki uzak limanlar deneyimi şiirini ve seçimlerini etkiler; “Siyah Venüs” lakaplı melez Jeanne Duval’e olan aşkıyla ve giyimine gösterdiği özenle birlikte günlerini Paris’in galerilerinde ve kafelerinde geçirir. Baudelaire uyuşturucuya alışmasıyla iki yıl içinde parasının yarısını tüketir; ailesi bir avukat tutarak duruma el koyar ve hayatının geri kalanında ona yeterli bir aylık bağlanır.

Gelir ve giderini, sanat eleştirilerinden kazandıklarıyla dengelemeye çalışan şairin yayımlattığı ilk kitabı La Fanfarlo bir romandır ve onun özyaşam öyküsüdür. İlk kitabını, Edgar Allan Poe çevirileri ve 1857 yılında Kötülük çiçekleri’nin (Les Fleurs du mal) ilk baskısı izler. Baudelaire, öyle titizdir ki, kitabının basımı sırasında basımevine yakın bir ev tutarak basım sürecini yakından denetler. Gelgelelim kitabın kaderi, İçişleri Bakanlığı Halk Güvenliği’nin araya girmesiyle rotasından sapar: Lezbiyen aşk ve hortlaklarla ilgili 6 şiiri yasaklanır (Bu yasak 1949 yılına dek sürmüştür). 1861’de Baudelaire, 35 yeni şiirini diğerlerine katar ve kitabının yeni baskısı yapılır. Şiirleri, kısa sürede Gustave Flaubert ve Victor Hugo’nun övgüsünü kazanır. Flaubert, Baudelaire’in “Romantizme yeni bir hayat şırınga etmenin yolunu bulduğunu” ve onun hiç kimseye benzemediğini söyler. Yazara göre bu “bir edebiyatçı için en önemli özelliktir.” İlk romantiklerin aksine Baudelaire, Paris’in kent yaşamında bir ilham ve yaratıcılık bulur; sanatın, en “şiirsellik dışı”, en pespaye durumların içinden bir güzellik çıkarmak zorunda olduğunu öne sürer.
Şairin 1867’deki ölümünden iki yıl sonra basılan “düzyazı şiirleri” Paris Sıkıntısı (Spleen de Paris) adlı yapıtı onu, şiiri belli bir kalıbın dışına çıkaran ilk şair yapar. Bazı modern eleştirmenlere göre bu yapıt Kötülük Çiçekleri’ndeki şiirleriyle bir bütünlük taşısa da “şiirlerinin sanat düzeyinin de üstündedir.”[5] Baudelaire, dosyasını gönderdiği yayımcısına yazdığı mektubunda alışık olunmadık nesir şiir tarzını tanıtmaya çalışırken deneme türüyle yakınlık kurulabilecek görüşler ileri sürer:
“Bir düşünün lütfen, bu düzen hepimize, size, bana ve okura ne hayranlık verici kolaylıklar sağlayacak. İstediğimiz yerinden kesebiliriz, ben düşümü, siz müsveddeyi, okur da okumasını, çünkü onun dik kafalı istemini gereksiz bir olay örgüsünün sonu gelmez ipiyle bağlamıyorum. Bir omuru kaldırın, bu eğri büğrü düşlemin iki parçası hiçbir çaba gerektirmeden birleşiverecektir. Doğrayıp birçok parçaya ayırın, göreceksiniz, her biri kendi başına da var olabilmektedir.”[6]
Şairin Kötülük Çiçekleri’nde Paris yaşamının güzelliği ile çürümüşlüğünü birleştirmesi ve cinsellik temasını açıkça işlemesi, onun “Lanetli Şair” olarak anılmasına sebep olur. Baudelaire adı, giderek düşüncelerinin ve yaşam tarzının gölgelediği ve de aydınlattığı bir efsaneye dönüşür.
“Devrimci Şair” övgüsünü, şiire getirdiği yeniliklerle ve düzyazı şiiri, kendi deyişiyle “yeni ve daha soyut bir yaşamı anlatmada” kullanmasıyla hak eden; değişmeyen ve değişmeyecek insan hırsına dair duyarlığını açığa vururken “bardaklarımız susuzluğumuzdan daha büyük” diyen Charles Baudelaire’i karşıtlıkların şairi olarak görmeden önce, aynı tarihi dönemde Victor Hugo’ya Sefiller’i yazdıran “Haziran Ayaklanması” koşullarını ve akabinde bir değişime sahne olan Paris yaşamını anımsayarak, onu döneminin bir ürünü saymak yanlış olmayacaktır.
Nazmi Özüçelik
[1] Kötülük Çiçekleri, Ayrıntı Yayınları, 2016, s. 9-12.
[2] Kendi Gök Kubbemiz, 1000 Temel Eser, 1969, s. 155-158.
[3] Dünya Şiir Antolojisi, A. Behramoğlu, Ö. İnce, Pozitif Yayınları, 2008. s. 541.
[4] Academy of American Poets, Charles Baudelaire (poets.com)
[5] Prof. Dr. Zeynel Kıran, Cumhuriyet Kitap, Sayı 1625, s. 4.
[6] Paris Sıkıntısı, Türkiye İş Bankası Yayınları, Çev. Tahsin Yücel, s. ix.