2.Nisan.21

Vuslat Çamkerten, “Sonu Gelmiş Ülkede” adlı yeni kitabında, gündüzleri boksör olarak ringe, geceleri drag queen olarak sahneye çıkan birini anlatıyor. Politik ve [gökkuşağı gibi] rengarenk bir hikaye yazmış Vuslat. İsmail Sertaç Yılmaz resimlemiş, Poet House yayımlamış.

Poet House’dan okuduğum ikinci kitap bu. Çok özenli, renkli, kitabın kendisinin [içerikten bağımsız olarak] bir nesne olarak da kendini sevdirdiği işlerdi ikisi de.

10.Nisan.21

“Hem yarına hem anılara ihtiyacını
savunuyorum şairlerin
Kuşların hem bir memleket
hem de sürgün yeri olarak
giydikleri ağaçları savunuyorum”

Mahmud Derviş, Badem Çiçeği Gibi Yahut Daha Ötesi [Çev. Mehmet Hakkı Suçin]

14.Nisan.21

Bir zamanlar Ayizi yayınevi vardı. Hem yayımladıkları kitaplarla hem yayıncılık anlayışları ve tavırlarıyla farklı ve özel bir yerdeydi Ayizi. Bunu hem kendimden hem de kitapları Ayizi tarafından yayımlanmış arkadaşlarımdan biliyorum. Kendim nerden biliyorum peki?

Yıl 2011 olmalı, çünkü ilk kitabım Eksik Yıl henüz yayımlanmamıştı ama yayımlanması için uğraşmaya başlamıştım. Dosyayı Ayizi’nin kurucularından Aksu Bora’ya göndermiştim. Yayınevi önceliği kadınlara vermek istiyordu, yani benim dosyamın yayımlanmayacağı belliydi. Buna rağmen Aksu Hoca henüz dosya halindeki Eksik Yıl’ı okumuş, sıcak ve ayrıntılı bir e-mail ile dönüş yapmıştı bana. Yayımlamayacakları belli olan bir dosyayı hiç okumayabilirdi. Fakat vahşi yaşam belgesellerinde rastlayacağımız türden bir panik ve gayretkeşlik içindeki “ilk kitabını yayımlatma arzusu içinde kıvranan yazar” için bu tavır o kadar iyileştiriciydi ki. Hiç unutamam. Bal porsuğu gibi sağa sola sataşmaya teşne bir yazar adayına “Sakin ol, okudum dosyanı” demek, geri bildirimde bulunmak paha biçilmez bir tavırdı. Demiş miydim? Olsun bir daha diyeyim: Hiç unutamam.

22.Nisan.21

Aile: Arıza Üretim Merkezi.

24.Nisan.21

Bazı şairleri okuduğumda benim için artık çok uzakta kalmış bir heves, uyanmak ister gibi kaldırır başını: Şiir yazabilirim, hatta yazmalıyım duygusuna kapılırım.

Bu güzel aldanışı sadece usta yazar ve şairler değil, usta zanaatkarlar da uyandırır içimizde. Usta bir marangozu izlerken sözgelimi, “Bunu ben de yapabilirim” deriz. Ustalığın nişanlarından biridir bu. Güzel ve heveslendirici bir histir elbette, ama yanıltıcıdır. Güzel bir aldanıştır işte.

Ülkü Tamer de böyle şairlerden biridir benim için.

Bugünlerde Tamer’in düzyazılarına el attım. Anladığım kadarıyla Ketebe Yayınları, Ülkü Tamer külliyatının yayın haklarını almış. Gördüğümdür: Ustanın Can Yayınları’ndan çıkan Tarihte Yaşanmamış Olaylar adlı öykü kitabı müstesna, bütün eserlerini bastılar.

Ülkü Tamer’in düzyazılarını ve denemelerini Turgay Anar iki cilt halinde [Sanat Yolculukları ile Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği] yayına hazırlamış. Tamer’in bu iki ciltte yer alan yazıları evvela gazetelerde yayımlanmış. Turgay Anar, titiz bir çalışmayla yazıların gazetede yayımlandıkları ilk hallerini bulmuş, Tamer’in yazıları kitaba alırken ne gibi değişiklikler yaptığını dipnotlarla belirtmiş. Bir okur olarak teşekkür borçluyum Anar’a.

Ben önce ikinci cilt olan Sanat Yolculukları’nı okudum, sonra ilk cilde, Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği’ne el attım. Usul usul, bilgece, yılların tecrübesiyle yazılmış yazılar bunlar. Ülkü Tamer’in çocukluğundan başlayan sanat ve edebiyat serüvenin yanısıra bildiğimiz tanıdığımız birçok sanatçıya ve edebiyatçıya da rastlıyoruz bu yazılarda.

Bir yazısında şöyle yazmış [aktarmış] Ülkü Tamer:

Şair Robert Graves parasızlıktan yakınırdı hep.

“Şiirde para yok ki!” dedi bir arkadaşı. “Başka iş yapsana.”

“Yapamam,” dedi Graves, “parada da şiir yok.”

25.Nisan.21

Azra Deniz Okyay’ın Hayaletler filmini izledim. Ele aldığı konular kadar bunları biz seyredenlere anlatmak için seçtiği dilden çok etkilendim.

Muhtemelen iyi bir sinema izleyicisi olmadığım içindir, böyle “farklı” bir dile en son Mehmet Can Mertoğlu’nun Albüm filminde, 2016’da rastlamıştım. Yeni bir öykücü okursunuz ve bu sizin için mutluluk verici bir keşif olur ya hani, Azra Deniz Okyay’ın filmi benim için öyle oldu.

27.Nisan.21

Uzanıp dokunamadığımız bir bahar var dışarda. Gidip göremediğimiz sevdiklerimiz, uzaktalar. Uzaktan ve online görüşmeler, uzun telefon konuşmaları… Özlemin boğazımızda acı bir tat bırakan, burnumuzu sızlatan ve sonunda gözlerimize yaş yürüten zalim doğası. Özlem en çok baharda biniyor insanın omzuna sanki.

28.Nisan.21

Edebiyat dergileri, [klişe gelebilir ama klişeler doğrudur genelde] edebiyat heveslileri için okul gibidir gerçekten. İyi bir edebiyat dergisi okuru olmak, yazmaya heves edenler için de hem çok yararlıdır hem de çok zevklidir. Lise yıllarımda ABONET vasıtasıyla aldığım edebiyat dergileri postayla ulaştığında ne büyük merakla, heyecanla açardım sayfaları. Üstelik yazmayı, o dergilere ürün göndermeyi düşünmediğim zamanlardı. Birileri aynı heyecanla, merakla çeviriyor mu acaba şimdilerde edebiyat dergilerinin sayfalarını? Muhakkak çeviriyor.

Onur Çalı