Mahmut Şenol

Mahmut Şenol’un “Bir Roman Yazılıyor & Nicky’yi Öldürmek” adlı romanı birkaç ay önce Sia Kitap tarafından yayımlandı. Dolayısıyla on iki kitap yazmış olan yazarın önceki eserleri de okumayanlar için merak konusu oldu.

Mahmut Şenol’un ikinci romanı “Bay Konsolos” 2005 yılında Altın Kitaplar tarafından yayınlanmıştı; kısa sürede tükendi, sahaflarda bile zor bulunmaktaydı. Neyse ki H2O Kitap Yayınevi, 2020’de romanı tekrar, görsel değeri yüksek bir kapak eşliğinde yeniden okura kavuşturdu.

Şenol’un son romanı için “ustalık eseri, kaleminin zirvesinde” gibi kitap üzerine türlü eleştirmenler ve yorumcuların kullandığı sözleri, açıklama ve değerlendirmeleri doğru bulup bunlara katılmakla beraber, aslında, onun önceki eserlerini ve romanlarını da aynı ustalıkla yazdığına şahit olduğumu söylemek isterim. Bunlardan birisi de Bay Konsolos’tur.

Adı yazarda saklı tutulmuş, fakat Akdeniz kıyı kasabası olarak tasvir edilip buranın resmini daha başında okurun zihnine yerleştiren bu romandaki geçen olay dizisinin bir ucu Paris’e, hatta Tangerina Cumhuriyetine kadar uzanır.

Okuyucu kendisinden adı saklanan bu kasabanın aslında Bodrum olduğunu yahut herhalde olabileceğini bilir, bu saklambacın bir oyun olduğunu da anlar, hisseder, düşünmesi gerekmez düşlese yeter zaten… Okur, kasabanın adını duymuş olsaydı bu okuma ve oyun uğraşısından şimdi aldığı, alacağı kadar haz duymayacağını da bilir. Yazar okuruna bir oyun önermekte, bu oyunun parçası olmasını beklemektedir.

İşte böyle saklı bir mekânın kasabasında, aslında gerçekte olmayan bir ülkenin (Tangerina’nın) bu kasabadaki konsolosluğunu sürdüren, sevimli, afacan ve muzip, biraz da çokbilmiş bir karakterin kırk yıl boyunca halkın da desteği ve kabulü ile bu görevi ifa etmesini, kasaba halkının da bu fanteziye gönüllü katılması ve bu sırrı saklaması, fakat sonunda bir trajediye dönüşmesinin anlatıldığı komedi tarzında yazılmış fantastik türdeki roman, aynı zamanda teatral yansımalar, sinematografik işaretler gösteriyor.

Öyle ki Bay Konsolos’un tiyatro eseri olarak Devlet Tiyatrolarıtarafından repertuara alındığını da öğreniyoruz; sahneleneceği vakti merakla bekliyoruz fakat salgın süreci bu hevesimizi geciktiriyor. Yine bu romanın bir sinemaya uyarlanma çalışmasının sürdüğünü de duymaktayız.

Bay Konsolos, bir komedi gibi kabul edilse de içindeki felsefî seslenişler dikkate alınırsa, ciddiyetle okunacak bir eser. Hem güldürüyor hem düşündürüyor. Fantastik olmasının çok ötesinde farklı ve çok katmanlı, herkesin farklı yorumlayacağı iç içe geçmiş hikâyeleriyle bir bütünlüğü olan eser.

Roman boyunca bireyselliğe uzanan ve sosyolojide niyet ütopyaları adı verilen bir hayal dünyasının izlerini sürebilirsiniz. Belki yazar kendi ütopyasını yansıtıyor olsa da, bu düşlerine okurunu kolayca ortak ediyor. Böylece roman kahramanı hem kendi düşlemiş hem okuyucuyu düşlerin ortasında bırakmış oluyor. Zaten romanın aforizmik bir deyişi haline gelen ve pek çok okur tarafından tekrar edildiğini işittiğimiz “Düşünmeyin Bayım, düşleyin!” sözü bize roman kahramanının gerçeği sezgileriyle ve düşleriyle elde etmek istediği sonucuna götürüyor; bu, tam anlamıyla Bergsoncubir idealist felsefenin izleri üzerine oturmaktadır.

Bay Konsolos’a göre, gerçek ve düş iki ayrılmaz olgudur. Roman yazarının yarattığı roman kahramanıyla iyi arkadaşlık ettiğini, aralarından su sızmadığını da düşünebilirsiniz; ne vakit Bay Konsolos konuşuyor ne vakit Mahmut Şenol, bazen ayırması güçleşiyor. Hasılı bir düşsel model tasarlanmıştır romanda. Aynı zamanda kurmacanın dili sahiciliğe hiç zorlanmadan yaklaşmıştır.

Bizim belki bir kere okuyup geçtiğimiz, pek çoklarının ise sadece yeldeğirmenlerine saldıran bir çılgın insan ayrıntısından öte bir şey bilmediği, hatta okumadığı Don Kişot eserini Mahmut Şenol’un defalarca elinden geçirdiğini de şimdi bu yazıyı yazarken, BEN düşlüyorum. Herhalde öyle olmalıdır; işte bakın gerçekle düş yine bu kez bende karışıyor.

Eserin altını üstüne getirerek özüne varmış, özümsemiş, felsefesinin derinliğine ulaşmış olduğu belli. Bay Konsolos da benzer bir derinliği yansıtıyor. Deyim yerindeyse, bana göre, Bay Konsolos Don Kişot’un kuzenidir. Hatta denebilir ki, Bay Konsolos romanı, Cervantes’in bir ucuz kopyası değil, âdeta romanı okuduktan sonra kalkıp giderek oraya yerleşeceğiniz gelen o kasabanın konsolosu olarak, yeni bir Don Kişot yaratma sürecidir.

Yazar, Bay Konsolos karakteri için “Onu, okuduğum birçok eserdeki karakterlerden çıkarttım” der bir söyleşisinde…

Roman sanatı, aynı zamanda toplumsal şizofreninin hikayesidir. Bay Konsolos da kaçınılmaz olarak bu toplumsal şizofreniye ayak uyduruyor; deliliğinden aslında memnun, olan bitenin de farkında. Romanın okuru da kendini, kendinden pek çok şeyi Bay Konsolos’ta ve onun ahbap çavuşları olan zevatın hikâyelerinde bulacaktır biraz.

Türk Psikiyatri disiplinin eski ve kurucu hocalarından Prof. Dr. Rasim Adasal’ın insanları az deli, nomal deli, zır deliolarak sınıflandırması geldi aklıma. Hepimizin biraz deli yanı yok mudur sanki? O hâlde Bay Konsolos’un sevimli deliliğine de alışıyoruz.

Yazar romana ustaca siyasi-politik, felsefi eleştiri ve tartışmaları da serpiştirmiştir.

Ve yine yazarımız ağdalı anlatımdan, uzun cümlelerden kaçınarak, akıcı bir dil kullanarak romanı kolay okunan bir metin hâline çevirmiş. Diğer eserlerinde olduğu gibi zengin bir Türkçe kullanmış. Mükemmel Mahmut Şenol Türkçesi, doğru ifadeyle İstanbul Türkçesi yani.

Son romanı “Bir Roman Yazılıyor & Nicky’yi Öldürmek” ile beraber bütün külliyatını dikkate aldığınız zaman Mahmut Şenol’un Türk edebiyatında ve roman sanatında kendine özgü bir yer işgal ettiğini, bu kapsadığı alanın çok-satanlar tarzı ucuz ve piyasa işi kitaplara dönüşmediğini kolayca söyleyebiliriz.

Recep Meşe