Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Kerem Bakıcı

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

Kolay bir süreç olmadığını söyleyebilirim. Henüz ilk öykülerimi yazdığımda “Herkes yazar olmak zorunda değil, yazarlıktan ziyade iyi bir okuyucu da olabilirsin, çok kötü olmuş” gibi envaiçeşit heves kırıcı sözle karşılaştım. Bu ifadeler beni esir alıp yolumdan alıkoysaydı ortaya “Toprakta Büyür mü İnsan?” diye bir kitap çıkmazdı. Kararlılıkla yoluma devam ettim ve 2014 yılında ilk öykümü Jale Sancak’a gönderdim. Galapera Fanzin’le beraber edebiyat dünyasının kapısı aralanmış oldu. Sonrasında Neslihan Önderoğlu Sarnıç dergi ile bu kapıyı tamamen açtı. Yıllar içinde biriken öykülerim bir dosya bütünlüğüne ulaşınca kitaplaşma vakti geldi deyip kolları sıvadım.

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

Zihin ve gönül dünyamı öykülerle daha iyi, daha rahat ifade edebileceğimi düşündüm. Bu kararı almamda öykü yazarlarına olan sevgimin de payı var elbette. Tek bir dünya kurup orada yol almaktansa çeşitli dünyalarda var olmak çok daha ilgi çekici geldi bana.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Yaptığım ilk şey öyküye önem veren, kaliteli eserlerle okuyucu karşısına çıkan yayınevlerini belirlemekti. Dosyamın ilk hali için birkaç ret cevabı aldım. Üzerinde çalışıp daha bütünlüklü bir şekle büründürdükten sonra YKY’nin kapısını çaldım. Uzun bir bekleyişten sonra olumlu cevap geldi.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Kafamda kitap fikri oluşmaya başlayınca yazdığım öyküleri kalemine, görüşüne güvendiğim Hülya Soyşekerci, Behçet Çelik, Tunç Kurt, Kemal Varol gibi isimlere gönderdim. Sağ olsunlar cevapsız bırakmadılar. Yaptıkları katkılar için minnettarım. Bir de sevgili dostum, doğal editörüm Mehmet Sipan Özkeskin’e şükranlarımı sunuyorum.

Şimdi gelelim kitabın asıl şeklini aldığı yayınevi ayağına. Eserimin şu an raflarda olmasında sevgili Murat Yalçın’ın öykülerime olan güveni yatıyor. Önümdeki dikenli yolu temizledi diyebilirim. Var olsun.

Yayın kurulu onayından sonra sevgili editörüm Fisun Yalçınkaya ile dosyam üzerinde çalışmaya başladık. Tek bir anlaşmazlığa bile düşmeden, keyifle bu süreci tamamladık. Özverisi için teşekkür ederim.

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

Hiçbir zaman büyük beklentileri olan biri olmadım. Kitap henüz çok yeni. Evlere kapandığımız döneme denk geldi. Pek bir şey ummadım ama neler bulduğumu zaman gösterecek. Öğrencilerim dâhil insanların ilgisi mutlu ediyor beni.

Telif aldınız mı?

Sözleşmede telife de yer verildi. Günü geldiğinde alacağım.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

Uzun bir süre geçirdim diyebilirim. İlk adımımı 2014 yılında Galapera Fanzin’le attıktan sonra Sarnıç,14 Şubat Dünyanın Öyküsü, Lacivert Öykü ve Şiir Dergisi, Karahindiba, Öykü Gazetesi, Masa, kitap-lık ve Varlık dergisiyle okurlarla buluştum.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Yakın çevrem yazma sürecimde her zaman yanımda bulundu. Yeterince ciddi olduğumun farkındaydılar. İlk kitabım, yazmaya olan tutkumu daha fazla alevlendirdi.

Peki, bundan sonra?

Yaklaşık üç yıldır zihnimde kurulan bir dünya var. Ne zaman ben hazırım derse o zaman dökülür kâğıda. Okumaya, yazmaya devam.