Yurtdışında yayımlanmış bir eser Türkçeye çevrilip Türkiye edebiyat piyasasına dahil olduğunda, hiç tereddüt etmeden eserin ve yazarın “balon” olduğundan şüphelenirim. Bunun için haklı birçok sebebim var. Öncelikle şunu belirtmem gerek. Paranoyak ya da kötücül bir bakışa sahip değilim. Yurtdışında değerinden şüphe etmediğim -özellikle şiirde- birçok kitap ve şair sayabilirim. Bunun için akademik atıflar ve niteliğinden şüphe etmediğimiz yazarların referansları yeterli. Fakat birçok çevirinin -sadece Türkiye özelinde değil- Avrupa’da ya da Amerika’da listelere girmiş ya da ödül almış isimlerden yapılması, eserlerin pazarlanıyor olma ihtimalini su yüzüne çıkarır. Edebiyatın evrenselliğine ve nitelikli çevirinin elzem olduğuna ikna olmamız için edebiyat tarihi sayısız örnekle dolu. Kimse Dante’nin, Goethe’nin ya da Kafka’nın dehasından mahrum kalmamalı.

Listelerin nasıl oluşturulduğu ve ödüllerin nasıl verildiğinin sorgulanması defalarca yapılmışken, sürekli bir “kendiliğinden nitelikli” muamelesi yapılan eser/yazar kategorisi var. Man Booker almak ya da bu listeye girmek veya anlayamadığımız bir şekilde “mavi tikli olmak” yayımlanmak için geçer akçe oluyor. Türkiye’deki yayın yönetmenleri bu seçimleri yaparken tereddüt dahi etmiyorlar. Açıkçası ben de bu listeleri merakla takip ediyor ve dünyadaki gelişmeleri okumaya çalışıyorum.

Bütün bunları Parşömen Sanal Fanzin’de Julia Kornberg’in The Drift Mag’den çevrilen yazısını okuyunca tekrar düşündüm. Yazı, Türkiye’de de kendisine okur bulan birçok Latin Amerikalı yazarın uluslararası alanda nasıl varolduklarını sorgulayan bir yazıydı. Yazının eksenini Meksikalı yazar Valeria Luiselli’nin yurtdışında pazarlanarak varolduğu ve bunun şartlarını yerine getirmek için eserlerinin kurgusunu ve yazdığı dili belirlemesi oluşturuyor. Yazara göre bunların tamamı politik gerekçelerle oluşturulan yazma ve konumlanma süreçleri.

Hebe Uhart

Fakat sorun şurada ki, makalenin yazarı bazı yazarları (Mario Levrero ve Hebe Uhart) ana akımın dışında olan yayınevlerinden çevrildiler diye nitelikli sayıyor. “Görece küçük” bir yayınevinden çıkmak çevirinin meşruiyeti için yeterli demek! Kaldı ki ana akım dışında gördüğü Cherco Press yayınevinden de yayımlanan Arjantinli ve Booker International kısa listesine 2020 yılında kalan, Gabriela Cabezón Cámara nasıl oluyor da ana akım dışında kalıyor? Ya da önümüzdeki yıllarda Türkiye’de de yayımlanacak olan Fernanda Melchor (Meksika) ana akım yayınevlerinden yayımlanırsa “peşin hüküm” verip niteliksiz mi sayılacak? Tersi de geçerli, butik ya da küçük ölçekli yayınevleri sürekli nitelikli çeviri mi yayımlıyor?

Yazarın öfkesini anlayabiliyorum. “Latin Amerika sizin sandığınız gibi değil, daha nitelikli eserler var ve bunlar pazarlanmadığı için siz Luiselli gibi balonlarla uğraşıyorsunuz” demeye getiriyor. Çoğu yerde bu öfkeyi paylaşmakla birlikte, değerlendirdiği yazarların eserlerini edebiyata ait terimleri kullanarak ve geçerli kriterlerle ele almasını bekliyoruz. Yoksa gecekonduyu dışarıdan gözlemleyen ve bunu açıkça ifade eden Orhan Pamuk gibi yazarların da “pazarlandığını” söyleyecek ki, bu tespit fazlasıyla haksız ve adil olmayan bir tespit olur. Luiselli için “yoksulların hikâyelerini yazma” demeye getirdiği bazı noktalar var. Sanki hikâyenin sahibi onu yaşayanmış gibi! Ya da yazarların temalarını onların yaşam standartları belirliyormuş gibi. Zenginler zenginleri yazsın, fakirleri fakirler yazacak! Pek sağlıklı bir düşünme biçimi değil.

Pazarlama ve tanıtım organizasyonlarının uluslararası alanda ticarileşerek karşılığını bulması ne Pamuk’u ne Bolaño’yu ne de Luiselli gibi “henüz soru işareti” bir yazarı peşinen niteliksiz yapar. Ya da Luiselli, yerel hikâyelerin ekmeğini yediği için, Obama’nın listesine girdiği için kafadan şüpheli bir konumda olmamalı.

Makalede çelişen tespitler çok. Yazar Bolaño’nun ve Patlama’nın (Boom) dünyada pazarlanarak politik nedenlerle kendine pazar bulmasını ortaya koyarken, yazının sonunda Luiselli’ye bir tür parmak sallayarak “piyasa trendlerine uyma, kendi trendini yaratmak için bu isimleri örnek al” anlamına gelebilecek bir son kuruyor. Ve yazıdan “yazarın samimi öfkesinden” başka bir anlam çıkmıyor.

Julia Kornberg, Brezilyalı iki yazarı karşılaştırırken de anlaması hayli zor cümleler kuruyor. Clarice Lispector ve Machado de Asis’i karşılaştırdığı yerde “ölmüş ve kadın bir yazar Lispector” neden Amerika’da diriltiliyor derken enteresan bir şekilde Lispector’dan 69 yıl önce ölen Asis’in Mezarımdan Yazıyorum adlı kitabı çevrildiği için ve ilgi gördüğü için eleştiri konusu olmuyor.Olumlu olarak anılıyor.

Hollanda’da yaşayan, Şilili, “bebekliği Lahey’de geçti” cümlesini biyografisine alan, 14 yaşında Santiago’ya taşınan yazar Benjamín Labatut’un kitabının çevriliyor olması da Julia Kornberg’in olumlu olarak değerlendirdiği bir olay oluyor! Nedense “büyülü gerçekçilik” yazarlarına yasak olan uluslararası yaşam, yaşayan yazarlara layık görülmüyor. Gayet yerinde ve çok açık verilerle yapılan bir eleştirinin, Luiselli’ye uygulanan kriterlerinin diğer yazarlar için de geçerli olmasını beklerdim.

Kornberg, Latin Amerika’nın hikâyelerinin uluslararası alanda pazarlanmasına karşı çıkıyor ve bu hikayelerin bir tür sömürüye maruz kaldığını işaret ediyor. “Tuzu kurular seçiliyor ve pazara yerleştiriliyor.” Eleştirisindeki çıkış noktası eserin kendisinden değil, yazarların yaşam tarzından ve seçimlerinden başlıyor. Haliyle Latin Amerika’nın daha önce “seçilmiş yüzlerle” dünyaya fotoğrafı verildiği gibi bugün de bu yazarlarla veriliyor, gibi bir sonuca ulaşıyor. Oysa kendisinin söylediği gibi bu seçilmiş yüzler (Cortázar, García Márquez, Vargas Llosa) “Avrupa ve Kuzey Amerika elitlerinin gül bahçelerinden” yazarken, Luiselli’nin örnek almasını istediği Bolaño da aynı yerden yazmıyor muydu? Üstelik 2666’da Meksika-Amerika sınırını konu edinerek. Pazarlanan Bolaño’ya serbest olan alan, Luiselli için uçuşa yasak bölge ilan ediliyor.

Yoksa Kornberg, istediği ve seçtiği kişileri eleştirmek için edebiyat tarihindeki çeviri faaliyetlerinin sosyolojisini bir payanda olarak mı kullanmış oluyor? Bence öyle.

Ümit Güçlü

Julia Kornberg’in “Çeviri Tuzağı: Latin Amerika Edebiyatı ve Uluslararası Piyasa” başlıklı yazısını okumak için tıklayın.