
eskiden ölümün gücüne inanırdım
kalbimiz kırlara koşardı belki o yüzden
daha birçok şeye inanırdım İbrahim
kelimelerin gücüne, yaprağın yeşil göğün mavi olduğuna
annem ütü yaparken giysilerin canlanacağına
yaprak titrediğinde
uzaklarda genç bir kızın keman çaldığına
sokakların okul, taşların tarih olduğuna
suyun akarken ağladığına inanırdım
şimdi kanım yeşil akıyorsa bu mucize değil
yaramın üstünde duruyorsun leylaki
tuz basıyorsun kaygusuz ve abdal
el ayak oluyorsun sesinle, hava su oluyorsun
yan yana dizili evlerde ibrahim
sıra sıra kandil oyalı da mendil oluyorsun
ölümün gücü yok
bu üç beş kelime seni hatırlamak için
tenden ayrılınca dünya, unutuluyor insan
saladan hemen sonra, biraz niyaz biraz cem
evinin kapısından, güneşin batışından hemen sonra
ölümün gücü yok ibrahim, ölüler devrim yapamaz
ekmeğe uzan, suyu iç ötesini uzatma
“bir daha” dahası yok göreceğin düşün
en büyük haksızlık, en kocaman devlettir ölüm
sabahı ortadan ikiye bölen ırmak
kıyısında sesi bölüştüğümüz bozlak
dahası yok, ama şarkılardır ölümü korkutan
zamanı bük, başını ferah tut, açlığı yen
şarabı kutsa, sazı al eline
yeniden başla… “re”den başla.
Salih Mercanoğlu
Yemek yemektir ölüm, iştahımız kesilsin bizi de yer zaman.
“zamanı bük, başını ferah tut, açlığı yen”
tenden ayrılınca dünya, unutuluyor insan
…
evinin kapısından, güneşin batışından hemen sonra.