“Nitekim burada olmamak, yine de olmaktır.”
Varlık ve Hiçlik, J. P. Sartre
“Pek çok başka felsefeci gibi Heidegger için de üzerinde en kolay düşünülen veya aşikâr olan şey bizi yanıltmaya en müsait olandır.”[1] Varlık da üzerinde en kolay düşünülen olması hasebiyle; öz (essentia) ve varolma (existentia) ya da doğa (res extensa) ve akıl (res cogitans) gibi ikiliklerle kavramsallaştırılmıştır. İşte Heidegger, Varlık ve Zaman’ın girişinde Varlık’ın özüne ilişkin bir kazı yapar. Dahası bu kazıda hangi araçların kullanılacağını, kimin kazıda bulunacağını ve bu kazının anlamının ne olduğu üzerine niyetini açıkça belli eden bir giriş yapmaktadır.

Hasan Ali Toptaş, Bin Hüzünlü Haz kitabına şu epigrafla başlar: “Hayat nedir diye sorarsan, bilmiyorum evlat; sormazsan biliyorum…”[2] (Haraptarlı Nafi).[3] Heidegger, Varlık ve Zaman’ın girişinde (özellikle “Varlık Sorusunun Zorunluluğu, Yapısı ve Önceliği” bölümü) Eski Çağ Yunan felsefesinden Batı dünyası felsefesine kadar Varlık’a ilişkin olarak, varlığın kendiliğinden en anlaşılırlığı, cins bakımından en tümel oluşu ve en tümel oluşundan dolayı tanımlanamazlığını tartışmaktadır.[4] İşte yukarıdaki epigraf da Varlık’la ilgili sorularda yanıtlanan önyargılardan biridir. Eğer tanımlayamıyorsak soruya cevap alamayacağız. Tümel (bütüne ait) olmasından dolayı cevap aramak da yersizdir. Varlığın kendiliğinden anlaşılırlığı da zaten herkesin bilgisine açıktır. Bu durumda Varlık unutulmaya mahkûmdur. Heidegger Varlık’a ilişkin önyargıları yani geleneksel ontolojinin varlığa ilişkin açmazlarını Anaksimandros’tan Nietzsche’ye kadar getirir. “[…] Anaksimandros’tan Nietzsche’ye kadar uzanan felsefe tarihi boyunca metafizik için, Varlığın hakikati örtük kalır.”[5] Heidegger, Varlık’la ilgili soruların metafizik ve eski ontoloji tarafından defalarca sorulmuş olmasına rağmen bu soruların Varlık’ın anlamına yönelik bir soru olmadığı hatta Varlık’ın başka sorularla üstü katman katman örtülmüş ve Varlık’ın unutulmuş olduğunu belirtmektedir. Heidegger, Varlık felsefesinin ilk adımının hikâye[6] anlatmamak olduğunu belirtirken varolan olarak varolanın menşeini başka bir varolana dayandırılmamasını söyler.[7] Heidegger’den uzun bir alıntı yaparsak mesele özetlenmiş olacaktır:
Başlangıçta gösterilmiştir ki varlığın anlamına ilişkin soru yalnızca çözülmemekle ve uygun biçimde sorulmamakla kalmamış, “metafiziğe” duyulan ilgiye rağmen unutulmuşluk içine bile düşmüştür… Yunan ontolojisi ve onun tarihi, Dasein’ın kendini ve hatta varlığı “dünyadan” hareketle anladığını ve buradan doğan ontolojinin bir gelenek haline getirildiğini göstermekte, bu geleneğin onu bir kendiliğinden anlaşılırlık düzeyine indirdiğini ve yalnızca yeniden işlenmesi gereken bir malzeme olarak gördüğünü (Hegel için olduğu gibi) kanıtlamaktadır bize. Köklerinden koparılmış bu Yunan ontolojisi, ortaçağda vazgeçilmez eğitim müfredatı haline gelmiştir. Oysa ortaçağın ontoloji sistematiği, geleneksel olarak aktarılan parçalarına bir bina oluşturacak şekilde biraraya getirilmesinden çok başka bir şeydi… Söz konusu tarihsel gelişmeler ışığı altında varlığı bazı belirtili müstesna alanları gözler önüne serilmiş ve daha sonraki meseleleri (örneğin Descartes’ın ego cogito’su, özne, ben, akıl, tin, kişi) birincil olarak yönlendirilmişse de, varlık sorusunun mütemadiyen ihmal edilmiş olması yüzünden, onların varlıkları ve yapıları soruşturulmaksızın bırakılmıştır.[8]
Heidegger, bu önyargıları ancak varlığın ontolojik tarihini yapısöküme uğratarak çözülebileceğini belirtir. Yapısökümü, yıkmak anlamından ziyade tıpkı –Heideggerce söylersek– “Yapısöküm” deyimiyle tarihin böyle özümsenmesi kastedilmiştir. Bu deyimin anlamı Varlık ve Zaman’da (6. paragraf) açık olarak belirtilmiştir. Yapısöküm, tahrip etmek anlamında değil, sadece felsefenin tarihine ilişkin historik açıklamaları yıkmak, uzaklaştırmak ve bir kenara koymak anlamına gelir. Yapısöküm şu demektir: kulağımızı açmak, varolanın varlığı olarak geçmişte bize konuşan şey için kulağımızı açık kılmak.[9]
Heidegger, yukarıda da bahsettiğimiz kendi özünün anlamına doğru kazıyı yapana Dasein der. Dasein’ı insan kavramının tarihsel olarak aşındığını düşündüğü için kullanmaktadır. Çünkü insan ya da özne:
Cogito, Spinoza’da Bir, Leibniz’de monad, empiristlerden Locke ve Hume’da içi boş levha olan özne, Berkeley’de ruh, Kant’ta transendental özne, Fichte ve Schelling’te Ben ve son olarak Hegel’de de Mutlak Tin oldu. Tüm modem filozoflar cogito’yu öznenin değişik formları olarak kavrayıp onu açıklamaya çalıştılar. Heidegger’e göre, tüm modern felsefe aslında cogito felsefesinden ve epistemolojik felsefeden başka bir şey değildir.[10]
Oysa Heidegger Dasein’in unutulan dünyasallığında ve zamansallığında kendisini açtığını belirtir. Adına Dasein dediğimiz bu varolanın varlığının anlamının zamansallık olduğu gösterilecektir.[11] Ki bu da varlığın anlamına yönelik kılavuz soruyu cevaplamaktan çok ona bir imkân yaratmaktadır. Heidegger ilk olarak Husserl’in düşüncesinden devraldığı yönelimsellik anlayışıyla Dasein’ın Descartes’ın öznesi gibi “tecrit edilmiş bir ben” olmadığına dikkat çekerek onun dünya-içinde-varolan olarak gündelik hayatında diğer varolanlar ve diğer Dasein’larla, başka bir deyişle başkalarıyla olan ilişkisini su yüzüne çıkartır. Genel itibariyle yüceltilen teorinin karşısında gözden kaçırılan pratik yönüne vurgu yapar… Descartes’ın yalnızca “yer-kaplama/yayılım” aracılığıyla anlamlandırdığı dünyayı Heidegger Dasein’ın dünyası, dünyasallık olarak içeriklendirerek dünyanın varoluşsal anlamını açığa çıkartır. Descartes’ın dünyayı tanımladığı gibi sadece yer kaplayan şeyler olarak algılanmasının da önünü keserek metafiziksel anlamda bir ayrıma gider…[12]
Peki, Varlık sorusunun çalışılmasında nasıl bir yöntem olacak? Heidegger, Varlık ve Zaman’ın girişinde ontolojik krizi, ontolojik bir sıçrama –fundamental ontoloji– ile aşmaya çalışır. Heidegger, varlığa ilişkin sorunun yeniden canlandırılması ve kontrol edilebilir bir hesaplaşma alanı elde edilmesini söyledikten sonra ontolojinin görevinin varlığın varolanlardan ayırt edilmesi ve varlığın kendisinin serimlenmesi olduğunu belirtir. Ayrıca varlığın anlamına ilişkin kılavuz soruyla birlikte bu inceleme, esasen felsefenin fundamental sorusuna gelip çatmaktadır. İşte bu konuyu ele alış yöntemi fenomenolojiktir. Heidegger, fenomenoloji kavramını bir yöntem kavramı olarak kabul eder.[13] Buradan hareketle de fenomenolojiyi çalışmasının bir yöntemi olarak benimsemektedir. Çünkü Heidegger için fenomenoloji “konu bakımından varolanın varlığının bilimi yani ontoloji”[14] olduğunu belirtir.
Heidegger, geleneksel felsefenin varlık kuramlarının kategori ve kavramlara dayandığını bu vesileyle Dasein’ın tarihselliğini ve zamansallığını vermediğini söyler. Bundan dolayı geleneksel ontolojinin varlık üzerindeki “zulmünü” kaldırmaya çalışarak daha doğrusu onun yöntemlerinin dışında başka bir yöntemle –fenomenolojiyle– aşmaya çalışır. Çünkü Heidegger’e göre fenomenoloji kendinde-şeylerin kendilerini gösterdikleri yerdir. Kantçı anlamda görünüş ve deneysel sezginin nesnesi değildir. Heidegger, fenomenoloji kavramını fenomen ve logos olmak üzere iki öğe olarak ele alır. Ardından fenomen ve logos kavramlarını açıklar. Logos, geleneksel anlamda akıl, yargı, kavram, tanım, temel ya da ilişki değil daha çok sözdür. Söz ise bir şeyi açık ya da görünen yapandır. Ayrıca söz doğruluktur. O halde logos bir şeyi görünen yapan hakikattir. Fenomen ve logostan oluşan fenomenoloji ise bir şeyin kendisini kendinde direkt ve dolaysız veren varlığı kavrama bilimidir. Bu anlamıyla fenomenoloji, bir teoloji veya biyoloji gibi sonu loji ile biten bilimlerden farklıdır. Bu bilimler, konu edindikleri nesne ve olguları, doğrudan kendisinde görünen veya ortaya çıkan yapmadıkları gibi, kendilerinde açığa çıkmalarına da izin vermezler. İlk anlamıyla fenomenoloji, betimleyici ve tasvir edicidir, fakat logosta saklı olarak var olan varlığın kendinde görülmesini sağlamak anlamıyla, gizli olanın gizemini kaldırmak, üstünü açmak ve unutulanı gün ışığına çıkarmak anlamıyla ontolojinin yani varlığın anlamının ne olduğunu veren olanaktır. Fenomenolojik betimleme bir tür yorumlama metodudur.
Felsefe evrensel fenomenolojik ontolojidir ve Dasein’ın hermeneutiğinden kalkış ilkelerini alır. Böyle bir fenomenoloji iki tür üstünü açma görevini yerine getirir. Birincisi, henüz keşfedilmemişi keşfetmek, yani açığa çıkarmak; ikincisi, üstü örtülerek unutulması sağlananın üstünü açmaktır. Bu iki anlamıyla fenomenoloji, yalnızca betimlemek yoluyla bir şeyi açığa çıkarmak değil (Husserl’de olduğu gibi), aynı zamanda “yorumlama” ile açığa çıkarmaktır. Yöntem olarak fenomenolojik betimleme, yorumlamada anlamını bulur. Dasein’ın fenomenolojisi, terimin ilk anlamındaki yorumlama yani hermeneutiktir. O hâlde ancak Dasein’ın hermeneutiği, yani yorumu varoluşsaldır. Hermeneutik, Varlığın varolmasını (varoluşunu) anlamlı yapar. Böylece fenomenoloji yöntemi, Varlığın üçüncü karakterini de açığa çıkarır. Sonuç olarak, Heidegger’e göre, fenomenoloji, varlığı hermeneutik, varoluşsal ve tarihsel açıdan açığa çıkaran ve onu açık ve basit yapan bir yöntemdir. Öte yandan, fenomenoloji ve ontoloji felsefenin iki ayrı disiplini değil, felsefe evrensel fenomenolojik ontolojidir. Felsefe, Dasein’ın hermeneutiği, varolanın analizi ve felsefenin rehberi olarak varlıktan kalkar ve yine varlığa döner.[15]
Heidegger, Varlık ve Zaman’ın girişinin sonunda Varlık sorusunun çalışılmasının kendiliğinden iki göreve ayrıldığını ve bu denemenin iki kısımdan oluştuğunu alt başlıklara ayırarak göstermektedir.[16]
Bitirirken yine Varlık ve Zaman’ın başına dönerek Heidegger’in Platon’un Sofist’inden yaptığı alıntı ve sözleriyle bitmeyecek olan Varlık tartışmasının “yoldalığını” belirtmiş olalım:
Açıkça anlaşılıyor ki ‘varolan’ ifadesini kullanırken tam olarak ne demek istediğinizi uzunca zamandan beri biliyorsunuz ve hatta ona aşinasınız. Bir zamanlar biz de biliyorduk ama artık tereddüte düşmüş durumdayız.” Peki, acaba günümüzde, “varolan” kelimesiyle esasen ne demek istediğimiz yönündeki soruya cevap bulabildik mi? Asla. İşte bu yüzden varlığa ilişkin soruyu yeniden sormamız gerekiyor.[17]
Osman Damla
[1] Stephen Mulhall, Heidegger ve ‘Varlık ve Zaman’, çev. Kaan H. Ökten, Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1998, s. 27
[2] Hasan Ali Toptaş, Bin hüzünlü Haz, İletişim, İstanbul 2014, s.5
[3] Hasan Ali Toptaş, bu cümlenin kaynağını ise söyle belirtir: “Bin Hüzünlü Haz için, yapı açısından bu önemliydi, ille de böyle bir şey olsun istiyordum. Aziz Augustinus’un bir sözü vardır; “Zaman nedir, kimse sormadığı zaman cevabını biliyorum; ancak sorulduğunda ne diyeceğimi bilemiyorum” der. Bu sözü ben Haraptarlı Nafi’nin ağzından, başka bir şekilde; ‘Hayat nedir diye sorarsan bilmiyorum evlat, sormazsan biliyorum.’ diye söylettim.” Hasan Ali Toptaş, Başlarken Yalnızsın Bitirdiğinde Daha da Yalnız, İletişim, İstanbul, 2014, s. 88-89
[4] Kaan H. Ökten, Giriş’e Giriş: Varlık ve Zaman’ın “Giriş” Kısmı Hakkında Notlar, Heidegger: Varlığın Çobanı, Cogito, İstanbul 2010 Güz, sayı:64, s.89
[5] Martin Heidegger, Metafizik Nedir?, çev. Yusuf Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara, 1991, s.11 (Özge Nur Ustagül, Heidegger’in “Daseın” Kavramının Varlık Ve Düşünce Bağlamında Bir İncelenmesi, İzmir- Dokuz Eylül Üniversitesi- 2017, Yüksek lisans tezinin içinde) Heidegger, Nietzsche’yi Batı metafiziğinin son temsilcisi olarak görür. Heidegger’e göre Nietzsche, “Tanrı öldü” sözünden sonra varlığın özüne güç istencini koyar. Yine bir ikiliğe gidilmiş olur.
[6] Varlık ve Zaman’da mevzubahis olun hikaye, Platon’un Sofist’inde şöyle geçmektedir: “YABANCI: Bence hepsi sanki çocuklara anlatır gibi masal anlatıyorlar. Birisinin görüşüne göre kimi zaman dost olup kimi zaman kavga eden, bizleri düğünlerine, çocuklarının doğumlarına, torunlarının beslenmelerine davet eden üç tür varlık vardır. Bir başkası iki varlık vardır diyor. Kuru ve yaş, sıcak ve soğuk, bunları bir arada yaşatıyor ve gerektiği şekilde evlendiriyor. Ksenophes ve Elealılar bütündeki birliği görmelerine karşın masallara devam ediyorlar. İyonyalı ve Sicilyalı bazı Musalar iki iddiayı birleştirmeye kalkışıyorlar.” Platon, Sofist, çev. Furkan Akderin, Say Yayınları, İstanbul, 2015, s. 82 (Vurgu bana aittir.)
[7] Martin Heidegger, Varlık ve Zaman, çev. Kaan H. Ökten, Alfa Yayınları, İstanbul, 2019, s.25
[8] Martin Heidegger, a.g.e., s. 47-48
[9] Martin Heidegger, Nedir Bu Felsefe?, çev. Ali Irgat, Afa Yayınları, İstanbul, 1995, s.57
[10] A. Kadir Çüçen, a.g.e., s. 15
[11] Martin Heıdegger, a.g.e., s. 41
[12] Özge Nur Ustagül, a.g.e., s. 10
[13] Martin Heidegger, a.g.e., s. 55
[14] Martin Heidegger, a.g.e., s. 69
[15] A. Kadir Çüçen, a.g.e., s.51-52-53
[16] Martin Heidegger, a.g.e., s.72
[17] Martin Heidegger, a.g.e., s.15
Kaynakça
A. Kadir Çüçen, Heidegger Varlık ve Zaman, Asa Yayınları, Bursa 2003
Çağdaş Fransız Felsefesi ve Fenomenoloji Hareketi, Emre Şan (Sunuş, Derleme ve Çeviri), Pinhan Yayıncılık, İstanbul, 2017
Gülsu Çivril, Edmund Husserl’in Fenomenolojisi: Saf Bilince Doğru Kartezyen Bir Transandantal Dönüş, İzmir-Dokuz Eylül Üniversitesi, 2018, yayımlanmamış yüksek lisans tezi
Hasan Ali Toptaş, Başlarken Yalnızsın Bitirdiğinde Daha da Yalnız, İletişim, İstanbul 2014
Hasan Ali Toptaş, Bin hüzünlü Haz, İletişim, İstanbul 2014
Martin Heidegger, Zeynep Direk ile Felsefe Vakti (Link)
1975 yılında Richard Wisser ile yönetmen Walter Rüdel tarafından, Martin Heidegger’in 85. doğum günü vesilesi ile hazırlanmıştır. Çeviren: Adnan Esenyel (Link)
Hüseyin Âdem Tülüce, Martin Heidegger’de Dasein Kavramı, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 16 (1)
Kaan H. Ökten, “Varlık ve Zaman” Kılavuzu, Agora Yayınları, İstanbul, 2008
Kaan H. Ökten, Giriş’e Giriş: Varlık ve Zaman’ın “Giriş” Kısmı Hakkında Notlar, Heidegger: Varlığın Çobanı, Cogito, İstanbul 2010 Güz, sayı:64
Kaan H. Ökten, Heidegger’e Giriş, Agora Yayınları, İstanbul, 2012
Martin Heidegger, Metafizik Nedir?, Çev. Yusuf Örnek, Türkiye Felsefe Kurumu, Ankara 1991 (Özge Nur Ustagül, Heidegger’in “Daseın” Kavramının Varlık Ve Düşünce Bağlamında Bir İncelenmesi, İzmir- Dokuz Eylül Üniversitesi- 2017, Yüksek lisans tezi’nin içinde)
Martin Heidegger, Nedir Bu Felsefe? Çev. Ali Irgat, Afa Yayınları, İstanbul 1995
Martin Heidegger, Varlık ve Zaman, Çev. Kaan H. Ökten, Alfa Yayınları, İstanbul 2019
Onur Kartal, Başkasının Politikası (Husserl, Heidegger, Levinas), İletişim Yayınları, İstanbul 2017
Özge Nur Ustagül, Heidegger’in “Daseın” Kavramının Varlık Ve Düşünce Bağlamında Bir İncelenmesi, İzmir- Dokuz Eylül Üniversitesi- 2017, Yüksek lisans tezi
Platon, Sofist, Çev. Furkan Akderin, Say Yayınları, İstanbul 2015
Stephen Mulhall, Heidegger ve ‘Varlık ve Zaman’, Çev. Kaan H. Ökten, Sarmal Yayınevi, İstanbul 1998