Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Seyhan Aslan Hanotte

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

2016 yılının ortalarında sosyal medya üzerinden hayata dair sohbet ettiğim bir yazar büyüğümün, Yaşar Günel’in ısrarıyla yazmaya başladım. Aslında yazmak içimde kalan bir ukdeydi ama çeşitli nedenlerle çok uzun süre önce vazgeçmiştim bu sevdadan. Edebiyattan da epey uzaklaşmıştım zaten. Okuduklarım daha çok mesleğimden dolayı bilimsel metinlerdi. Fakat Yaşar abi o kadar ısrar etti ki (6, 7 ay sürdü bu ısrar dönemi) açıkçası yazamadığımı görsün de bu işin peşini bıraksın diye öylesine bir öykü yazıp gönderdim. Fakat o, öykümü bir ilk öykü olarak çok beğendi. İşin daha da ilginci bu ilk öyküden sonra kendini durduramayan ben oldum. Kimsenin ısrarı olmadan bu sefer 2017 ortalarından itibaren ciddi ciddi yazıya vakit ayırmaya başladım. Gel gör ki edebiyat bilgi ve görgüm epey güdüktü. Donanım kazanmak amacıyla uzaktan yazma atölyelerine -yurtdışında yaşadığım için- katıldım. Sonrası çorap söküğü misali; dergilerde yayınlanmalar, yarışma ödülleri vs.

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

Tamamen tesadüf. Atölyelerde en rahat çalışması yapılan tür olduğu için öyküden başlanılıyor. Ama ayrıca ben kurgulamayı ve farklı biçem denemeleri yapmayı çok sevdiğim için bana çok hitap eden bir tür.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Dosyamın ilk halini sadece beş büyük yayınevine göndermiştim. Onlardan biri -ki onlara çok teşekkür borçluyum- bana öykülerdeki yaklaşımı, ruhu beğendiklerini ama özellikle editöryal açıdan eksikleri olduğunu ve de bu haliyle kabul edemeyeceklerini, eğer belirttikleri düzeltmeleri yaparsam tekrar görmek istediklerini ifade eden uzun bir mail gönderdi. Dosyayı tekrar ele alıp epey değiştirdim, bu haliyle kabul edilmesi çok büyük olasılıktı o yayınevi tarafından fakat bu esnada atölyesine katıldığım Faruk Duman ile karşılıklı birlikte çalışma isteği doğunca kitap, tarzını çok beğendiğim Alakarga’dan yayınlanmış oldu. Yayına hazırlanması esnasında epideminin de etkisiyle birkaç aksilik oldu ama sonuç olarak gayet memnunum.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Elbette. Bu anlamda şansım çok yaver gitti. Yolumun üzerinde rastladığım insanlar harikaydı. İlk öykülerimi çok sevgili yazar dostum Hasibe Özdemir’e gönderiyordum. Sağolsun büyük bir içtenlikle, karşılıksız bana hep destek oldu. Çok şey öğrendim ondan. Sonrasında profesyonel olarak öykü öğretmenliği yapan sevgili Füsun Çetinel ile çalıştım. Onunla da öykü anlayışımı epey geliştirdim. Kitap dosyamın eksikliklerini/hatalarını gidermek için uygun bir editör arıyordum. Hasibe Özdemir aracılığıyla tanıştığım, sonrasında aramızda dostluk da gelişen Nermin Sarıkaya ile kitabın son halini verdik. Açıkçası Nermin sayesinde kitabım tam içime sinen bir kitap oldu. Sezgileri çok güçlü ve editörlüğün hakkını tam anlamıyla veren bir editör Nermin. Tabii söylemem lazım ki bu zaman diliminde Faruk Duman sayesinde de yazıya dair birçok şeye uyandım. Dediğim gibi bu bağlamda çok şanslıydım.

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

Yazdıklarımın okunmasını çok istiyordum. Dergilerin ulaştığı okuyucu sayısı sınırlı bildiğiniz gibi. En çok öykülerim adına sevindim. Bilgisayarımda hapis oldukları yerden azat olup insanların ruhuna dokunmaya başladılar. Üstelik kitap adına çok iyi dönüşler aldım. İlk ayda üç değerli yazar, edebiyatçı tarafından üç ayrı inceleme yazısı yazıldı kitap hakkında. Bir de usta bir şairimiz makalesinde kitaba beğenilerini belirtti. Bütün bunların sonucunda hissettiğim en önemli şey yazdıklarım konusunda kendimin de artık ikna olması ve geç başladığım için içimi kemiren kompleksten az çok arınmam. Artık yazı merkezli bir yaşamı daha ciddi olarak düşünebiliyorum kendi adıma.

Telif aldınız mı?

Aldım.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

Tarihlerle belirtecek olursam 2017 ortası ilk yazmaya başlamam, 2018 dergilerde yayınlanmaya başlaması, 2020’de yayınevi ile anlaşma, 2021’de kitabın basılması.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Zaten ben hep ciddiye alındım (bunda ilk öykülerimden biriyle Ümit Kaftancıoğlu öykü yarışmasında mansiyon almamın da rolü var sanırım). Özellikle abilerim, abilerimin eşleri, yeğenlerim, eşim, çocuklarım ve birkaç arkadaşım tarafından. Bu anlamda, öykülerimi okumaları için gönderdiğim ve ciddi destekleri olan üç arkadaşıma ayrıca teşekkür ediyorum; yazar Hasibe Özdemir, kendisi de eskiden bir editör/gazeteci olan Şahide Yazıcıoğlu ve mikrobiyoloji uzmanı Dr. Leyla Genç. Öykülerimin o ilk, pek fena acemilik hallerinde bile bir cevher bulup (belki de yaratıp) bana müthiş destek oldular.

Peki, bundan sonra?

Yola devam. İki öykü kitabı ve bir novella projesi eş zamanlı devam ediyor. Israr üzerine başladığım yazma eylemi artık hayatımın en önemli unsurlarından biri haline geldi. Yazdırana kadar bana ısrarlarından vazgeçmeyen yazar Yaşar Günel’e ne kadar teşekkür etsem azdır.