Alejandro Zambra’nın “Belgelerim” adlı öykü kitabı Notos Kitap tarafından yayımlandı. Kitabı, çevirmeni Çiğdem Öztürk ile konuştuk.

“Belgelerim”i çevirmeye nasıl karar verdiniz?
“Belgelerim”i Alejandro Zambra’nın diğer kitaplarını da basan Notos’tan gelen teklif üzerine çevirdim. Zaten daha önceden sevdiğim, romanlarını çevirdiğim bir yazarın öykülerini çevirme fikri hoşuma gitti. Öykü romandan farklı bir haz veriyor.
Çevirmen olarak kendinizden kısaca bahseder misiniz? Ne tür kitaplar çeviriyorsunuz? Yazarlara sorulur, biz de çevirmen olarak size soralım: Bir çeviri rutininiz var mı?
Aslında sürekli değil, zaman zaman çevirmenim. Yine de hep çevirmek için uğraştığım bir kitap oluyor elimde on yıldır. Genelde İspanyolca edebiyat çeviriyorum. Çok yavaşım, çalışmak için belirlediğim saatler yok, ama benim için en verimli saatlerin gecenin sabaha bağlandığı saatler olduğunu söyleyebilirim. Yaşadığımız yarımkürede insanların çoğunun uyuduğu, ortam sesinin kısıldığı saatler yani. Yazarın sesini bulmak böyle bir sessizlik istiyor. Bir de bir yazarı çevirmeye başlamadan önce bir tanışma merasimi oluyor, yazarın dünyası hakkında bilgi topluyorum. Önceden yazdığı kitaplar varsa onlara bakmak elzem. Ama yazarla yapılmış söyleşileri okumak sesini bulmaya çalışırken en çok ipucu veren şey oluyor. Bir de kitapları Türkçeye çevrilmiş mi, hakkında Türkçede yazı çıkmış mı ona bakıyorum, kısa bir arşiv taraması yapıyorum. Tabii ilk yaptıklarımdan biri de Google’dan yazarın resmine bakmak!

“Belgelerim”in çevirisine gelelim. Nasıl bir süreçti, ne kadar sürdü, ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Üzerinden çokça vakit geçti, ama uzun sürdüğünü hatırlıyorum, tıpkı çevirdiğim diğer kitaplar gibi! Özellikle zorlandığım bir an aklıma gelmiyor, fakat bazı yerlerini çevirirken ne kadar heyecanlandığımı hatırlıyorum, bu gibi durumlarda beni heyecanlandıran kısmı dayanamayıp yakın çevremle paylaşıyorum. Bu kitapta yine öyle öyküler var ki, bittiğinde insan kendini bir gazete okumuş, gündeme hâkimmiş gibi hissediyor.
Çevirmeden önce okuduğunuz, sevdiğiniz, aşina olduğunuz bir yazar mıydı Alejandro Zambra? Yoksa çevirmeye karar verdikten sonra mı tanıdınız?
2009’da Semih Gümüş bana Şilili genç ve parlak bir yazardan bahsetmiş, kısa romanı “Bonzai”yi çevirmemi önermişti, Alejandro Zambra’yla böyle tanıştım, tanıştığıma hakikaten çok memnun oldum. “Bonzai”den beridir çeviri sürecinde Alejandro’ya yeri geldiğinde danışıyorum, özellikle kelimelerin şiddetini ayarlarken doza ondan gelen yanıta göre karar veriyorum. Bir de malum Şili de Türkiye de birer deprem ülkesi, her deprem olduğunda birbirimize iyi misin diye sorarız.
Alejandro Zambra orijinal dilinde nasıl bir yazar sizce? Dil kullanımı, üslubu, öne çıkan özellikleri neler?
Latin Amerika edebiyat açısından dünyanın en mümbit toprağı belki de. Alejandro Zambra da böyle bir coğrafyadan geliyor, her ne kadar Latin Amerika’daki akımlarla arasına mesafe koysa da Gabriel García Marquez, Nicanor Parra, Gabriela Mistral, Roberto Bolaño gibi yazarlarla derin bağı hissediliyor, yani akım değil yazar tutuyor! Öte yandan müthiş bir okur Zambra, sınır tanımayan bir okur, dünyanın dört bir yanından kendisine akrabası kadar yakın hissettiği yazarlar var, bunu edebiyat üzerine yazılarına bakarak söylüyorum. Zambra aslında bir şair, şiirlerini hiç çevirmedim, şiir çevirmek çok zor bir iş, zaten o da gözlemlediğim kadarıyla şiirlerini kendine saklıyor. Bir yandan da uzun süre üniversitede ders verdi, yani iyi bir yazarın bütün bu edebiyat malzemesine üniversitede, amfide anlatılacak bir mesele olarak yaklaştığını düşünün, eminim dersleri çok iyi geçiyordu. En sevdiğim yanlarından biri de metinlerini asla müziksiz bırakmaması, onun sayesinde kaç tane sevdiğim ve uzun zamandır dinlemediğim şarkıyı tekrar hayatıma soktum, yeni şarkılar öğrendim.
Çevirmen olarak kitapta sizi özellikle çok etkileyen bir bölüm var mı? Varsa hangisi ya da hangileri?
Her bir öyküden farklı nedenlerle etkilendiğimi hatırlıyorum çevirirken. Darbeler, depremler Şili ve Türkiye tarihinin ritmik felaketleri. Zambra’nın anlatısında da önemli yer tutuyorlar. Aslında ona da gönderdiğim Bulutsuzluk Özlemi’nin “Şili’ye Özgürlük” şarkısının döneminde yapmaya çalıştığı şey şimdi Zambra’nın metinlerini okurken başıma gelen şey, Şili’ye bakarken Türkiye’de olanlara kahrolmak.