Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hâkim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kâğıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Veysel Kobya

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

Çok küçük yaşlarımdan beri yazmaya dair hevesim vardı. Orta okuldayken mesela, “Baston” isimli bir roman yazmaya yeltenmiştim. Bugün baktığımda beni gülümseten bir anıdır. Lisans dönemimde okuma ve yazmaya daha fazla eğildim. İzmit’te çalıştığım dönemde Aydili Sanat Derneğinin yazı, şiir, felsefe derslerine katılmıştım. Bunların da çok katkısı olduğunu düşünüyorum. Yanılmıyorsam dört yıl önce, öykü dosyası hazırlayıp Yaşar Nabi Nayır gençlik ödüllerine katılmaya karar vermiştim. Üç kez katıldım ve muvaffak olamadım. Tabii her seferinde tekrar hazırlanıp olmaması hiç iyi hissettirmiyor. Sanırım bir şeyin olması içinde çok fazla olmama barındırıyor. Son iki yıldır da öykü dosyamı yayın evlerine gönderiyorum. Dosyayı yayın evlerine yollamak sürecin en çok yoran, yıpratan kısmı bence. Bu kısmında epeyce bocaladım ama uzunca bir sürecin, ekleme çıkarmanın sonunda dosyam kabul gördü ve yayımlandı.

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

Edebiyat türleri arasında çok kalın sınırlar olduğunu düşünmüyorum. Kitaptaki metinler bir şekilde kendilerini öykü olarak var ettiler. Bu yüzden öykü kitabı oldu. Öte yandan, kitap çıkarma sürecinin belki de başlangıç durağı olan dergilerin kısa öyküye yer veriyor olması da bu ilk adımda etkili olmuş olabilir.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Dosyayı oluşturduktan sonra bilinen yayınevlerinden başlayarak reddedile edile ilerleyen zor hatta zaman zaman usandırıcı bir süreç oldu. Fakat bu yoğun ve yıpratıcı süreç yazmakla kurduğum ilişkiyi daha iyi görmemi de sağladı. Bu ilişkiyi ifade etmekte zorlanıyorum. Kendi içinden dünyaya doğru uzanmak gibi ya da dışardan aldığın şeyi içinde dönüştürüp bambaşka şekilde geri vermek gibi sanırım. İnsanın varlığını büyüten, başkalarına dönüşebilme, başkası olabilme imkânı veren, sağaltıcı, çok başka bir eylem yazmak, tıpkı okumak gibi. Bunu keşfedince sürekli reddedilmek ya da hiç yayımlanmama ihtimalini daha sakin karşılar oldum. Sonrasında Klaros Yayınları öykü dosyamı kabul etti ve yayımlandı.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Yayınevinde çalıştığım bir editör olmadı fakat teşekkürler bölümünde de ismini zikrettiğim yakınlarım, öykülerin ilerleyişinde epey yardımcı oldular. Buradan da teşekkür etmiş olayım.

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

Bunca zamandır yazdığım öykülerden seçtiklerimin kitaba dönüşmüş halini görmek büyük bir sevinçti benim için. Sadece bunun için bile umduğumu buldum, diyebilirim. Tabii bunun ötesinde, öncelikle yakın çevremin sevincimi paylaşması ve ona ortak olması, kitabı gönderdiğim ve okumaktan keyif aldığım yazarların cesaretlendirici yorumları beni çok mutlu etti. Bu ilk röportajım ve bunu yapıyor olmak da güzel bir karşılık benim için. Kitap sonrası süreci düşündüğümde ardından daha ne getirir bilemiyorum ama şu ana kadar getirdiklerinden memnunum. Şimdiden sonra kitap kendi yolculuğunu yaşayacak gibime geliyor.

Telif aldınız mı?

Eğer olursa ikinci baskıdan itibaren alacağım.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

İlk öyküm yanılmıyorsam, 2012 yılında Kocaeli Üniversitesi, edebiyat öğrencilerinin çıkardığı Güruh dergisinde yayımlanmıştı. 2017 yılından itibaren öykülerim çeşitli mecralarda daha sık yayımlanır oldu, diyebilirim.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Yakın çevrem çok uzun zamandır bu uğraşıma şahitlik ettiği için çok şaşırmadılar. Kitabı sipariş verdiler, okudular, desteklediler sağ olsunlar. Bu konuda kendimi şanslı hissediyorum.

Peki, bundan sonra?

Şu an doktoramın son yılındayım, bu sebeple akademik işlerim zamanımın büyük kısmını kaplıyor. Fikrini beğenip tamamlandığını hissedemediğim öyküler var onları baştan yazmak istiyorum, kafamı toparladığımda. Bir de içinde, hikâyelerin ve hikâye anlatıcılığının olduğu bir roman var aklımda, yazmayı çok istediğim.