Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hâkim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kâğıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Onurhan Ersoy

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

Öyküler yazdım. Dergilere gönderdim. Yayımlandılar. Kitaplar okudum. Çok iyi kitapların yanında az iyi kitaplar da okudum. Kurmacanın yanında kuram da okudum. Edebiyat üzerine uydurulan şeyler hoşuma gidiyor. Kuramlar da kurmaca bence. O ara öyküler yazmaya devam ettim. Bence eğlenceli bir süreçti. Sonra ilk elin günahı olmaz dedim ve dosyayı toparladım.

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

Çünkü daha kolay. Bir roman yazıp insanlara göndermek, dönüt almak, daha sonra kötü olduğuna kanaat getirip çöpe atmak pek de kolay değil. Hoş, ben şu ana kadar üç romana başladım, kırk elli A4’ten sonra çöpe attım hepsini. Pişman değilim. Yine de bir öyküyü yakmak çok daha rahat. Ve ne yazık ki kötü metinleri yakmadan iyi metinler ortaya çıkamıyor.

Tabii tek mesele kolaylık demek öykü türünü hafife almak olur. Kurulumu romana kıyasla daha kolay olsa da romandan çok daha sıkı bir tür. Bu yüzden her adımda daha dikkatli olunmalı. Dilin sınırlarında dolaşmak diye artık klişeleşmiş bir tabir var. Öykücü dilin sınırlarında dolaşır, dolaşmalı. Ve dilin sınırlarına ne yazık ki mayın döşenmiştir. Bu yüzden her adımını dikkatli atmalı.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Kalabalık bir odadaydım. Herkes sigara içiyordu. Herkesin kitabı vardı. Kalabalıklar içinden bir el uzandı. Elinde kırmızı bir kartvizit vardı. Pantone 199C. Sedat Demir. “Sen öykü mü yazıyorsun?” diye sordu. Başımı salladım. “Ara beni,” dedi ve uzaklaştı. Çok havalıydı. O sıralar dosyam hazır olmadığı için aramadım. Aradığımda da artık Epona vardı. Gelmekte olan kitaplardan, gelecek kitaplardan konuştuk. Yavaş yavaş kurulan ortam hoşuma gitti. Aslında o kartı aldığımdan beri yapacağım belliydi fakat o an karar vermiş gibi davrandım ve dosyayı gönderdim.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Editörüm Tugay Kaban’dır. Eğer kitapta bir hata görürseniz mesuliyet onundur. Bunu ona söylerseniz de gördüğünüz şeyin hata değil postmodern bir numara olduğunu söyler.

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

Bahis baronları bu yılın nobeli için bana oran bile vermemişler. Biraz kırıldım. Onun haricinde bazı arkadaşlarım mutlu oldu. Onları mutlu görünce sevildiğimi hissettim. Güzel bir his. Bir de görememekten korktuğum bir ilgi vardı, onu da gördüğüm için mutluyum. Beklemediğim insanlar tebrik ettiler. Okudular mı bilmiyorum ama olsun.

Telif aldınız mı?

Evet.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

İyi misafir mutfağa da uğrayandır diyebiliriz bu alegoriye göre. İlk öyküm 2017’de yayımlanmıştı. Ufak bir matematiksel işlemle bu sürenin dört yıl olduğu sonucuna ulaşabiliriz.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Yazıyla seviyeli bir ilişkimiz var. Bu ilişkiyi herkes görsün diye Twitter’da sürekli kitap kuleleri paylaşıyorum. O yüzden yakın çevrem ilişkimizden haberdar. Tavırlarda bir değişiklik görmedim. Ben herkesin beni çok sevdiğini ve yaptıklarımı inanılmaz ciddiye aldıklarını düşünerek yaşamaya meyilliyim. Aksi korkutucu geliyor.

Peki, bundan sonra?

Yine bir romana başladım. Belki bitiririm bu sefer. Şu aralar Epona’dan güzel kitaplar çıkıyor. Başka güzel kitaplar da yolda. Onlara bakıyorum, editörlük yapıyorum. Güzel dosyalara baktıkça yeni bir romana başlayasım geliyor. Sanırım bu konuda biraz ayran gönüllüyüm.