Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hâkim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kâğıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Nazlı Kırcı

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

İlk defa kurgusal parçalar yazmaya başladığımda kitap çıkarma fikrine çok uzaktım. Parçalar diyorum çünkü henüz başı sonu belli olmayan, diyalog ağırlıklı metinlerdi. Sonraları bu parçalar öykülere, tipler karakterlere evrildi. Öyküler biriktikçe bir gün okuyucuya ulaşmaları fikrine daha çok yakınlaştım ve o gözle de değerlendirmeye başladım. Ama odağım hep yazmaktı, dosyamın basılmayacağı ihtimaliyle de barışıktım.

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

Öyküye de romana da kendimi yakın hissediyorum. Hangi türde yazacağınıza elinizdeki hikâye ya da hikâyeler karar veriyor. John Cheever’ın Yüzücü öyküsünü başta bir roman olarak tasarladığını duymuştum. Yüz elli sayfalık bir taslak hazırlamış. Ama okuduğunuzda onun bir öykü olması gerektiğini anlıyorsunuz, roman şeklinde yazılsaydı aynı etkiyi yaratabilir miydi? Sanmıyorum.

İkinci kitabım büyük ihtimalle bir kısa roman olacak, kafamdaki hikâye öykü için fazla uzun ve dallı budaklı. Umarım altından kalkabilirim. Ama eminim ki öykü, yazınımda hep olacak.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Dosyamı tamamladığımda aklımda birkaç yayınevi belirlemiştim, Everest Yayınevi de onların içindeydi. Özellikle son yıllarda çokça yeni yazara fırsat tanıyıp okuyucuyla buluşturmalarını önemli buluyorum. Ama dediğim gibi reddedilmek hep bir ihtimal, bu işin doğasında var. Heyecanlı bir süreçti gerçekten.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Yayıma hazırlama sürecinde Murat Çelik ile beraber çalıştık. Kendisinin çok yardımı oldu, son haliyle kitap daha fazla içime sindi. Sizi anlayan bir editörün katkısının ne kadar önemli olduğunu deneyimledim.

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

Pek bir şey değişmedi. Sadece yıllardır kafamda olan hikâyeler, dön dolaş gelip başına oturduğum bilgisayar, her gün kim bilir kaçıncıya okuduğum paragraflar, cümleler birden hayatımdan çıktı. Geride bir boşluk yarattı hem düşüncelerimde hem zamanda. Şu sıralar kafamdaki o boşluğun yerini yeni bir hikâye doldurmaya başladı. Bir tür döngüye sokmuşum kendimi, onu anladım diyebilirim. Bir de kitabımı okuyup fikirlerini söyleyenler, yazanlar oluyor arada, mutlu oluyorum. Dönüt almak güzel.

Telif aldınız mı?

Aldım.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

Dergi okumayı seviyorum. Özellikle bir sayıda ilgimi çeken bir konu ya da yazar işleniyorsa günlere yayarak okuyorum, benim için büyük keyif. Bir dönem öykülerimi dergilere gönderiyordum, birkaçı yayımlandı da. Ama son yazdığım öyküler dergi formatına göre biraz uzun. Yayımlanması için kesip biçmem gerekiyordu. Öyle olunca da yazdığım bambaşka bir şeye dönüşüyor, içime sinmiyor. Bu sebepten birkaç yıldır dergilere öykü göndermiyorum.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Çevremdeki çoğu kişi dergilerde yayımlanan öykülerden dolayı yazdığımı biliyordu, ama en yakınlarım ilişkimin ne kadar ciddi olduğuna doğrudan şahit oldular. Yine de birçoğu kitabımın basılacağını öğrendiğinde nasıl bir şeyle karşılaşacağını bilmiyordu. Sadece kendileri de yazar olan birkaç yakın arkadaşım, kardeşim ve eşim dosyayı tümüyle okumuştu. Edindiğim genel izlenim yakın çevremin kitabımı gerçekten beğendiği yönünde. Hem benim omzumdan hem onlarınkinden büyük bir yük kalktı sanırım. Şimdilerde desteklerini hissetmek motive edici.

Peki, bundan sonra?

İkinci kitabım için okumalar yapıyorum. Yeniden hazır hissedip masanın başına geçeceğim günü iple çekiyorum.