Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hâkim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kâğıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Emre Arslan

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

“Bir insan her zaman hikaye anlatıcısıdır,” der Sartre ve devam eder. “kendi hikayeleriyle ve başkalarının hikayeleriyle çevrili yaşar; başına gelen her şeyi onlar aracılığı ile görür ve hayatını anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır.” Sanıyorum beni yazmaya iten güç de buydu. Her göz aslında farklı bir pencere demektir. Ben de kendi penceremden anlatmak istedim. Bazen gördüklerimi bazen düşündüklerimi bazen de anlam arayışında olduğum şeyleri… Çocukluğumdan beri bir şeyler karalamaya meraklıyım. Merakım beni buralara sürükledi diyebilirim. Öykülerim bir sürelik reddediliş furyasından sonra yayımlanmaya başladı ve kendimi kitaplı bir yazar olarak buldum. Fena da olmadı aslında.

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

İlk ‘öykümsü’ yazılarımı ortaokul sonu, lise başlarında yazdım desem yanlış olmaz. Lise son sınıfta ilçe düzeyinde düzenlenen öykü yarışmasında birinci seçildim. Üniversite yıllarım ise hep şiir ile geçti. Çok okudum, dinledim ve denedim ama kendimi şiir ile ifade edemediğimi fark ettim. Öykümsü yazıların üzerine gidip gerçek anlamda öykü yazabilir miyim diye merakımın peşine düştüm. Halen peşindeyim.

Kurmaca metin olarak öykü dinamik bir tür. Kısa oluşu yanıltıcı olsa da öykü kolay bir tür değil bana göre. Üstünkörü okuma ile derinlikli okumanın en çok fark yarattığı tür. Roman gibi geniş alanı olup birçok şeyi sayfaların arasına yedirebilmek mümkün olmasa da iyi bir öykü okuduğunuzda bu dinamikliği hissedersiniz. İyi bir öykünün kelime kelime ince işçiliğini fark edebilirsiniz. O yüzden her türü okumaya çalışsam da öykü üzerinde daha yoğun okumalar yapıyorum. Yazma serüvenime de bu türde devam etmeyi istiyorum.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Öykülerim dergilerde yayımlanmaya devam ettiği süreçlerde Onto Yayınevi ile irtibata geçtik. Genel Yayın Yönetmeni Zeki Dursun ile yayımlanmış öykülerle ilgili fikir alış-verişlerimiz oldu. Daha sonra kitaplaştırma süreci başladı diyebilirim. Daha çok okudum, daha çok yazdım ve hep en iyisinin arayışında oldum. Henüz en iyisi diyeceğim öykümü yazmadım. Şimdi ise ilk öykü kitabım ile okuyucunun karşısındayım.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Yukarıda ismini zikrettiğim gibi, Zeki Dursun editoryal anlamda çok destek oldu. Dergilerde yayımlanmış olsun ya da kitapta olup herhangi bir yerde yayımlanmamış öyküler olsun, tamamında emeği vardır. Onun dışında ismini zikretmek istediğim bir dostum var; Mehmet Emin Mertoğlu da öykülerimin ilk okumalarını yapıp bir okur olarak tavsiyelerini iletti her zaman. Onların dışında birçok arkadaşımdan görüşlerini, düşüncelerini aldım. Buradan az çok emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

Kitabımı henüz dumanı üstünde olarak görüyorum ben. Çevremde beni tanıyan birçok kişi bu işe gönül verdiğimi bilirdi zaten. Öykülerimin bir kitapta toplanıp esere dönüşmesi en başta tabii ki beni çok mutlu etti. Bir cümle de olsa kitap hakkında geri dönüş olduğunda da mutlu oluyorum. Bu ilk kitabım okurlara emanet. Daha çok okunmasını umuyorum, umduklarımın gerçekleşmesini umuyorum, umuyorum…

Telif aldınız mı?

Evet.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

İlk öyküm Mart 2018’de Mahfel dergisinde yayımlandı. Daha sonra Şiar ve İkra’r dergilerinde de öykülerim yayımlanmaya devam etti. Öncesi biraz sancılı bir süreçti. Fakat vazgeçmeyip devam ettiğim için bugün bu fırsatı yakaladım diyebilirim. Daha çok okuyup daha çok yazdım. Daha çok düşünüp daha çok hayal kurdum.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Yakın çevrem okumaya ve yazmaya hevesli olduğumu biliyorlardı. Hep hayalini kurduğum bir şeydi ve bazı anlarda bunu dile getirdiğim zamanlar olmuştu. Bu açıdan hayalimi gerçekleştirmek beni mutlu ettiği gibi yakın çevrem için de sevindirici bir gelişme oldu diyebilirim. Her zaman desteklerini hissettim, bugün de aynı.

Peki, bundan sonra?

Her şey yeni başladı diyerek klişe bir cümle kurmak istemem ama kendi açımdan ikinci perde demeden de duramam. İlk kitabım ilerisi için yol gösterici niteliğinde. Dediğim gibi en iyi öykümü henüz yazmadım ve bunun arayışı içerisindeyim. En iyiyi ararken çabalarımı da heybemde biriktirmeye devam edeceğim. Belki bazıları toplaşıp düşer heybemden.