
<Patoloji>
Tanı:
Ben ölü doğmuştum. 10-12 yaşına geldiğimde anladılar bunu. O zamana kadar geçen bütün hayatımı, sırf onu anlatmak için doğmuş idim ben ölü –
Efes Antik Tiyatrosu’nda Amerikalı şarkıcı Ray Charles dinlemeye gittiğimizde anladılar ilk defa benim ölü olduğumu. Yani öyle bir ölüydüm ki ben onların konuşmalarına sorularına cevap vermediğim halde bana yarı canlı muamelesi yapıyorlardı o güne kadar. Anneannem “yarı deli bu be” deyip kıkırdıyordu antik efes tiyatroda –
Bana bir barınak, bana bir korunak bulmak için (ya da daha iyi bir geleceğim olsun diye) annem beni keder ve tevekkül içinde bir mimari yapı olan Ahmetsultan Tapınağının önüne bıraktı. Ben hayatımın bir kısmını orada geçirdim. Çıraklıktan kalfalığa geçişimdi bu diyelim. Herkes çıktıktan sonra tapınağa girip dualar (ilahi diyelim) söyleyerek o ilahileri başka bir dünyadan iki kere filtre edilmiş halde bana doğru döndürerek yani bir yankının yankısı olan “Deli Melekler Korosu”ndan duyduğum kutsal teranelerle sesten doğan bir maddesel varlık haline geldim. Artık böyle değildim, ben artık öyleydim. Cenaze merasimim o çağda bir olay oldu. O çağda tarihi düşülmüş ilk, yazılı tarihe geçmiş ilk cenaze töreni benimkidir -tarihçilerin yalancısı. İlkçağ diyebiliriz o çağa. Yani ben ölümüm ile var olmuştum artık bu dünyada, bu diyarda, bu diyarın o zamanki halinde. Hah hah ha. Barınaktı bu bana –
İşitme cihazı işitme cihazı işitme cihazı. Bunu ne kadar yüksek sesle tekrar etsek azdır. Benim ölümüm hoparlörlerle duyuruldu. Benim için okunan dualar kasetlere kaydedildi. Kasetler çoğaltıldı. Müzikçiler çarşısında, seyyar kasetçiler sokağında satışa çıkarıldı, çıktığı gün bir milyon korsan satışı oldu. Böylece elektronik dünyasında da ölen ilk kişi, ölümü ses kayıtlarına geçen ilk kişi de bendim. Bendim. Ne gurur verici böyle söyleyebilmek! Benmişim… ne acı… Var oldum, ve varlığım elektronik dünyada sonsuzluğa ulaştı. Rivayete göre bu ses kaydının kopyalarının sayısı sonsuz değil ama sayılması ruhani dünyada bile imkansız. Sayıya dökülmesi, rakamla açıklanması. Benim cenaze törenimin arkeoloji ve sanat tarihine konu olması da ölüdoğmuş ve yarı ölü yaşamış olmamla, törenlerin ben daha doğmadan başlamasıyla ilgili. Sayın ilgili işitme cihazı –
Biyopsi
Hırıltılar geliyordu gırtlağımdan. Ciğerleri balgam dolu bunun diyordu dedem, babaannem kiremitler ısıtıp ısıtıp göğsüme koyuyordu. İki elleriyle göğsümü bastırıyorlardı hızlı hızlı. Ritim saz! Ritim saz! Göğsümde yapılar yükseliyor mezar taşlarına bakıyordum ben kilden bir kiremit rengi mezartaşı üzerine yaz boz yaz boz yumuşak çamur benim adımı benim adımı ben bile bilmiyorum adımı kimseden duymadım işitme cihazı işitme cihazı. Ve suni teneffüs ve suni teneffüs… Tabii ki yarım tam kafiyeler, o soylu tunç uyaklar! Onlar, o kafiyeler olmasaydı ben de anlayamazdım bu dünyayı, bu dünyadaki uyumu, ahengi, bu dünyadaki ritmi, ritim ve saz ve kafiye bana dünyayı anlattı, ben de kendimi buldum o dünyada. O dünyada olmayan bir nota. Harflerin kelimelerin sesi olmayan bir dünyaydı benimkisi ve hâlâ öyle selam size ve hoşçakalın bakirler harbiyesi, nişanlılar müsameresi, şendullar opereti, ve aryalarla geliyor hırıltılar –
Belki de bütün kelimeler bana bir su filtresinden geçip geliyor. Önce suya giriyor, sulanıyor ve ıslanıyor, sudan geçip kulağıma geliyor sonra, sonra ben onları havanlarda dövülmüş, masal değirmenlerinde öğütülmüş, mutfak robotunda çekilmiş kelimeler gibi duyuyorum kelimeler gibi duyuyorum kelimeler gibi duyuyorum dalgalar dalgalar dalga dalga geliyor sesler kulağıma ses bir dalga ile yayılıyor diyor öğretmen ses bir dalga. Dalga geçmiyorum, tabii ki değil, belki de bütün kelimeler –
Sizi duymuyorsam aynı dalgada değiliz, o yüzden.
O yüzden aynı dalgada değiliz –
Duyduğum her kelimenin öyküsünün özgül ağırlığıyla, karşılaştırdım suyun özgül ağırlığını. Bazı kelimeler çok kısa vakit, bazı kelimeler çok ince, o yüzden hem ağır hem de derin yaraları kelimelerin. Yer yar yoğunluk her duyduğum –
Otopsi
Bombadan ve havan toplarından, bubi tuzaklarından kalan deri kemik ve et parçalarına bakıp bir otopsi raporu hazırlamaya çalışıyorduk. Yanlış anlaşılmalardan doğan yaratıcı esinlenmeler besliyordu bizi bu otopside ve bu raporu yazarken. Yaratıcılık ve yıkıcılığın kökeni aynı, bunu biliyorduk. Bu bombayı yapan çok yaratıcı biriydi, evet. Ama bu bombayı atan bombayı böylesine otopsi raporu hazırlatacak kadar kanlı bir olaya sebep olan da hem yaratıcı, hem yıkıcıydı, bombadan havan –
Dedem diyor dedem diyor ki ben size söylemiştim ciğerleri yok bu çocuğun ciğerleri yok solungaçları var bak nasıl soluyor bak nasıl çalışıyor solungaçları. Nar gibi kızardı yüzü evlaççığın diyor dedem –
Kendi Kendine Teşhis ve Tedavi:
Bir mimari yapıdan söz etmek gerekiyor, özel bir malzemeden yapılmış, mesela briket ve tuğla, yüz bir bin adet. Tuğla olması ve tuğlanın kilinin nereden çıkarıldığı çok önemli: en şımarık kasabamızın [ismi lazım değil] küçük bir kazasından, adı daha sonra vasiyet belgelerinde açıklanan. Sonra “ulusal-kutsal / kutsal-ulusal” kitaptan bir matem pasajını anmalı: ölenlerin ardından okunan bir şey, gidenlerin türküsü gibi bir ayet, gidenlerin türküsü gibi bir oratoryo istiyorum ben. Kendimdeyim. Korkmayın. Korkmayın bir mimari yapıdan –
Rahmethane bitkilerini uygun şekilde sergileyerek de botanik sorununu çözebiliriz. Ne zahmet ettiniz çiçeklerini, mezarın ölçüsüne göre ısmarlayabiliriz. Mezarda adamboyu otların bitmiş olmasından, dizboyu papatyalardan söz edebiliriz. Atmosferi ağırlaştırır, bitkilerin rahmethane –
Eski yazı kitabelerdeki isimleri derleyip listeler yapan, eski mezar taşlarını okuyup oradan hikayelerindeki karakterler için isim seçen, bu isimlere hikayeler uyduran raviyan kulübü arkadaşlarım vardı. Raviyan Kulübü’nün otopsi sonuçlarında 1 miligram bile karbondioksit bulamamışlar kandan alınan örnekte. Yani ben ne bileyim, ben işte şişeden içiliyorsa gazoz-mazoz karbondioksit onun gibi bir şeyle öyle girer bünyemize, kanımıza, değil mi yoksa? Kitabelerdeki eski vefatlarda –
Hiçbir şey bilmeden, kendi adımı bile bilmeden doğan ben, şimdi her şeyi bilerek, her şeyi, yani yeryüzünde yaşanabilmiş her şeyi, mesela kainatın her an her köşesinde, herhangi bir zaman biriminde, en azından bir cenaze töreni olduğunu bilerek ölüyorum. Bilmeden hiçbir –
Cenazem bir ömür uzun sürdü. Gelemeyen çok oldu, taziyet, üzüntü, vb. Bir ömür cenaze –
Otopsimi kimse kaçırmadı ama herkes davetli. Mutluydum beni çiğ çiğ yediklerinde. Şükredip geğirdiklerinde. Davetli otopsi –
Alternatif Tedavi:
Bir zamanlar kendi otopsisine katılıp kendi kendinin oto-özkesimini yapan Beşir Fuad’ın ameliyat kaydını harf harf kelime kelime kendi kanı ile kaydetmiş bir yazar olmasına hayran bir yazar varmış. Bu onun çocukluk rüyasıymış. Rüyasında bu çocuk ölü doğmuş. Herkes onu ömür boyu öldü sanmış. Bir zamanlar –
</Patoloji>
#nekroloji #patoloji #otopsi #biyopsi #besirfuad #beşirfuat
İlhan Durusel