Ahmet Tarık Tekoğul

Vaziyet

Ben Mu. Er, viziteciyim, nöbetlerimde Refik Halid Karay okurum. İçtimada paralel evrenler teorisini düşünürüm. Ben, bu necip milletin kutlu bir eri; dokuz, tam dokuz gündür, tam tamına dokuz gündür tuvalete çıkamıyorum. Yani çıkıyorum da oyalanıyorum sadece, yani oyalanmıyorum da çişimi yapıyorum sadece. Sigara içmek bağırsakları çalıştırıyormuş falan, kocaman bir yalan bu. Üst devreye dışarıdan puro bile getirttim, didinip duruyorum saatlerce. Tuvaleti dumana boğuyorum. Yok, çıkmıyor.

Askerlik yaptıysanız tuvalete çıkmanın nasıl bir nimet olduğunu bilirsiniz. Eğer askerlik yapmadıysanız, yapmayın.

Balzac’ın Goriot Baba’sına bir boktan katkı -belki-

Bölüğümüzün umumi tuvaleti altı kabinden teşekkül ediyordu. Soldan ilki uğramamakta ittifak ettiğimiz maşrapası boyalı, bir fayansı kırık kabindi. Bu kabindeki çöp kutusuna hiç dokunulmamış olması ve sararmış peçetelerin üzerinden taşması ve dahi yine hep yeni kullanılmış gibi deliğinden yükselen sıcak buhar, gizli bir mühür vurmuştu kapısına.

Soldan ikinci kabin zamana ve iklime göre bazen müsait olurdu. Ama genelde aceleci erlerin burayı tercih etmelerinden ve bu aceleci erlerin genelde pis kimseler olmasından dolayı bu tuvalet de pek tercih edilmezdi doğrusu.

Soldan üçüncü kabinin kapısı kitlenmiyordu. İttirdiğinizde kapı çatıp duracak bir yer de bulamıyordu hayır, direkt üzerinize geliyordu. Kapısının arkasında TEMİZLİK İMANDANDIR yazıyordu. Bunun üzerine dökülmüş ve yer yer iz bırakmış kireç, yazıda natüralist bir hava uyandırıyordu. Çok sıkıştığımda işaret parmağımı kapıya dayayıp burada çişimi yaptığım olurdu.

Soldan dördüncü kabin ne hikmetse altıncı kabin gibi genelde temizdi. Ya tuvaletin mıntıkacıları bu iki kabine özel ihtimam gösteriyor ya da kutlu bir rastlantıyla buralar daha pirüpak kalıyordu.

Soldan beşinci kabin tıkalıydı. Deliğinde her daim er boku ve izmariti yüzerdi. Fayanslarında hangi sanatçının oraya nasıl koyduğunu bilmediğiniz kahverengi lekeler seçiliyordu. Kimse burayı tercih etmezdi. Bu da alınmış gizli bir karar gibiydi. Kapısının altındaki lastik kopmuş, kapının dikine, pisuvarlara doğru uzanıyordu. Elektrikler gittiğinde bir yılanı andırırdı görüntüsü.

Altıncı kabin daha önce bahsettiğim gibi temizdi hep. Bu kabinin dördüncüden tek farkı fayans derzlerinde yazan şafak tarihleriydi. Hepsi birer sanat eseri olmasa da çoğu ilham alınacak cinsten çalışmalardı. Özellikle biri, $Constantine yazan, beni başka dünyalara taşıyor ve bir nebze de olsa sıkıntımı azaltıyordu. Sanatçının Bizans İmparatorunu mu yoksa Keanu Reeves’i mi kastettiğini ise kime sorsam öğrenemedim.

Ağır Vaziyet

On üç gün geçti bugün. Biliyorsunuz nelerin cereyan etmediğini. İçimde karanlık bir güç var. Ne eğitimlerde verimliyim, ne gazinodaki sohbetlerimizde. Şöyle ağız tadıyla yemek yiyip üstene bir de cigara tellendirmeyi özledim. Üstlerime söyleyemiyorum bu durumu. Herhangi bir sağlık problemin var mı, diye soracaklar. Ben yok deyince, mesele psikolojik diyecekler. Ve beni RDM’ye sevk edecekler. Adınız RDM’liye çıktı mı kimse size takacak başka lakap aramaz burada. Herkül kadar kuvvetli olsanız ya da Einstein kadar zeki, yine de RDM’li derler size.

Hayat çok garip. İçimdeki bok, üzerimden asla atamayacağım bir sorumluluk, kıyamete kadar içimi darlayacak bol sıfırlı bir borç gibi. Tefeci bir bok bu. Geçen her saatte ellerini ovuşturuyor. Günlük faizi hesaplıyor. Geçecek mi? Belki. Haberdar edeceğim.

Bayağı Ağır Vaziyet

Erler de rüya görür. Bir asker filmine iyi replik olurdu bu laf. İçtima sesleri ve rütbeler, bilinçaltınızda kalabalık bir yer işgal etse de, hayal gücünüz yeterince zenginse başka şeyler de ziyaret eder sizi düşlerinizde. O gece ben de bir rüya gördüm. Rüyamda bir keşiş -nedense sakallıydı- bana yaşadığım bütün sıkıntıların mağlup bir şeytanın hırsından kaynaklandığını söyledi. Üstelemedim. Keşiş üstelemem ben. İçimdeki pislikle ne ilgisi var bunun, diye sormakla yetindim sadece. “İçinde günlerdir biriken şey şeytanın tohumları,” dedi. “Meleklerle olan savaşta ağır yenilgi aldılar. Bir virüs gibi bazı insan vücutlarına yerleşiyorlar. Niyetleri kıyamete dek saklanmak. Fakat senin mübarek vücudun o tohumları toparlıyor ve doğru zamanda tek seferde dışarı atacak. Sen de ahir ömründe rahata ve huzura kavuşacaksın.” “Peki,” dedim, “nasıl sıçacağım ben?” Böyle sormadım aslında, “huzura ve rahata kavuşmaktaki en büyük engeli aşamıyorum,” dedim. “Nasıl yapalım?”

“Sigara içmeyi denedin mi? diye sordu. “Evet,” dedim. “Peki Marlboro Double Fusion denedin mi?” diye sordu bu kez. “Hayır,” dedim, “ilk kez sizden duyuyorum.”

“Ondan bul,” dedi. “Söylediklerimi can kulağıyla dinle şimdi. İlk iki dumanı kapsülleri patlatmadan iç. Sonraki iki dumanı nane kapsülünü patlatıp iç, ardından diğer dumanları böğürtlen kapsülünü patlatıp iç. Sigarayı kırk yedi saniyede bitirmelisin. Daha geç veya erken değil. Bu sayede huzura erişebileceksin. Kal sağlıcakla.”

Uyandım. Double Fusion’u nereden bulacaktım? Çavuş geldi aklıma. Sözleşmeliydi. Bir sene sonunda nihayet tezkere alacaktı. Adettendir, mutlaka sigara ısmarlar tezkeresi gelen. Gittim yanına, “bul bana bundan,” dedim. Şimdi burada milli güvenlik gereği bahsedemeyeceğim bazı haklarım geçmişti ona. Kabul etti. Yarın çarsı izni vardı. Bulup getireceğine söz verdi.

İçtima bitince bir gün daha diye avuttum kendimi. Yoğun sancılar eşliğinde sabaha karşı uykuya daldım.

Marlboro Double Fusion

Harika bir paket bu. Eğer görmediyseniz internette aratın, hoşunuza gidecek. Hemen açtım jelatinini, nöbetime daha iki saat vardı. Parkamı pencerenin koluna asıp altıncı kabine girdim. Bu sefer olacaktı. İnanıyordum buna. Nedense aklıma büyük savaşçıların da arada sıçtığı geldi. Cengiz Han da ıkınmıştı, Sultan Fatih de. Yapabilirim, diye fısıldadım. Erlerin küfürleşmeleri dikkatimi dağıtamayacaktı. Casio saatimin kronometresini ayarladım. Paketten çıkardığım tek dalı ağzıma iliştirdim. Cebimden çakmağı çıkardım. Kronometreyi çalıştırdım.

TUTANAKTIR

Bahsi geçen erin hava değişimi, RDM Amiri ve gittiği hastanedeki Psikiyatri Polikliniği tarafından uygun görülmüştür. Erin sürekli sanrılar gördüğü, ona verilen reçeteli antipsikotik ilaçları biriktirip suyla içtiği ve bu sebeple yaşadığı sağlık sorunları ekteki raporda yer almaktadır. Gereğinin yapılmasını arz ederim.

Bölük Astsubayı

Ahmet Tarık Tekoğul