Anjali Sachdeva’nın “Tanrıya Verdikleri Adlar” adlı öykü kitabı İthaki Yayınları tarafından yayımlandı. Kitabı, çevirmeni Anıl Ceren Altunkanat ile konuştuk.

Anıl Ceren Altunkanat

“Tanrı’ya Verdikleri Adlar”ı çevirmeye nasıl karar verdiniz?

Yayınevinden gelen çeviri listesinde rastladım Tanrı’ya Verdikleri Adlar’a. Ne zamandır öykü kitabı çevirmemiş ve bir öykü dünyasına yolculuk yapmayı özlemiştim. Daha sonra Sachdeva’nın öykülerini inceleyince dili, kurgusu, itiraf edeyim, karanlığı çok çekici geldi. Büyük bir hevesle kabul ettim – adeta ilk görüşte aşk.

Çevirmen olarak kendinizden kısaca bahseder misiniz? Ne tür kitaplar çeviriyorsunuz? Yazarlara sorulur, biz de çevirmen olarak size soralım: Bir çeviri rutininiz var mı?

2007’den bu yana kitap çevirmeniyim; sanırım çevirilerimin sayısı irili ufaklı 100’ü geçti – hesabı karıştırıyorum artık. Ağırlıklı olarak edebiyat çeviriyorum ama güzel yazılmış, konusu ilgimi çeken kurgu dışı kitaplara da hayır diyemiyorum. Çocuk edebiyatı yine okur ve çevirmen olarak sevdiğim, ilgilendiğim alanlardan biri. Son zamanlarda bol bol polisiye okuyor ve çok güzel bir polisiye seri çeviriyorum.

Rutin denebilir mi bilemiyorum ama –kedi misali– mekâna bağlıyımdır; illa ki evimde, masamda çalışmak isterim. Çoğu çevirmen arkadaşımın aksine gündüz kuşuyum, geceye iş bırakmak beni huzursuz eder.

Yorgunluğun, bezginliğin metne sineceğine inanırım; bu yüzden saatler boyu acı içinde çeviri yapmak yerine dinlenmiş kafayla, olabildiğince dinç çalışmayı yeğlerim.

“Tanrı’ya Verdikleri Adlar”ın çevirisine gelelim. Nasıl bir süreçti, ne kadar sürdü, ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Çok keyifli, esinli bir süreçti doğrusu. Tabii buna okur karar verecek ama Sachdeva’nın dili, anlatımı bana çok yakın geldi; kitabı içine girerek çevirebildim. Yarattığı atmosfer, tekinsiz melodisi, insanı gece gibi yutan yoğunluğu… Sanırım iki ayda çevirdim Tanrı’ya Verdikleri Adlar’ı; çevirmenini üzmeyen, aksine gizemli dünyasında soluksuz gezdiren bir kitaptı.

Çevirmeden önce okuduğunuz, sevdiğiniz, aşina olduğunuz bir yazar mıydı Anjali Sachdeva? Yoksa çevirmeye karar verdikten sonra mı tanıdınız?

Anjali Sachdeva’yı bu kitabıyla tanıdım –ki ilk kitabı– ve tanıdığıma çok memnunum. Bana sorarsanız adını duyacağımız, yeni kitaplarını kucaklayacağımız bir yazar – umarım benim çevirimle.

Anjali Sachdeva orijinal dilinde nasıl bir yazar sizce? Dil kullanımı, üslubu, öne çıkan özellikleri neler?

Dilinin doğal bir zarafeti, temizliği var. Gerçekliği eğip bükerken, yeniden yaratırken zorlayan, dayatmacı bir dil kullanmıyor. Aksine sözcükleri sokuluyor insanın içine, dilinin ahengi sarmalıyor okuru. Bu sayede yarattığı büyülü dünyalar daha çarpıcı hale geliyor. Bildiğimiz dünyayı baş aşağı çevirirken o kadar sakin ve nazik ki ona inanmamak mümkün değil.

Çevirmen olarak kitapta sizi özellikle çok etkileyen bir bölüm var mı? Varsa hangisi ya da hangileri?

Kitabı çevirdikten birkaç ay sonra deniz kenarında aklıma rengârenk balıklar ve onlara şarkı söyleyen denizkızı hakkında bir öykü düştü. Kimin öyküsüydü, nerede, ne zaman okumuştum, bir türlü anımsayamıyordum. Ama öykü içime o kadar işlemişti ki onu düşünmeden duramıyordum – sanki tadı damağıma çalınmıştı ve tamamını hatırlamadan rahat edemeyecektim. Yaşadığım an eksik kalacaktı o öykü olmadan. Sonra birden hatırladım; evet, bu Sachdeva’nın öyküsüydü, çevirdiğim öyküydü. O zaman kitabın, öykülerin içime nasıl işlediğini anladım.