Meral Çiçeklidal Gültekin

Sinirli gibi namaz kılıyor babam. Eğildikçe burun kılları geriliyor. Hep sinirli zaten. Eve yeni gelen televizyonu açmamıza kızmış olabilir. Ama kapatamam. Zaten hep kapalı televizyon, namazı uzun sürse bari. Kanalları değiştiriyorum, az kanal var. Babamın sesi yükseliyor, okuduğu duayı bize doğru tükürüyor resmen. Niye bu kadar sinirli acaba? Televizyonda duran kadın çok güzel, sağa sola kıvırıp oynuyor, elbiseleri allı pullu. İnşallah benim de böyle bir giysim olur. Babamın bakışı bir bana bir kadına kayıyor. Yüksek sesle “Allahüekber,” çektikten sonra sağına soluna dönüp tokadı suratıma yapıştırıyor.

“Bir şeytan olmadığınız kalmıştı…”

Babamın elleri büyük, yanağım çok yanıyor. Ablam yediğim tokattan sonra kaçmayı başarıyor. O zaten iyi bilir kaçmayı. Korkudan altımı azıcık ıslattım. Yerimden kalkamıyorum. Kalksam anam görecek, bir tokat da ondan yiyeceğim. Elim yanağımda, çişim altımda oturadurdum. Kimse tekrar televizyonu açmıyor. Korkuyoruz hepimiz babamdan.

Eline Kuran-ı Kerim’i alıp okumaya başladı babam. Gözlerime bakarak söyleniyor: “Eve giren şeytanları kovayım hele, az imana gelelim.”

Kara gözleri kocaman babamın. Başlıyor okumaya. Sesine merhamet katmaya çalışıyor, belli o da korkuyor Allah’tan. Okudukça okuyor, baktıkça bakıyor. Televizyondaki kadına baktığı gibi değil bakışı. Gördüm, o bakışı başkaydı.

Kapıya iki kez vuruluyor. Aklımda bisküvili lokumlar. Babamın okuduğu duaya gizlice dua ekliyorum içimden ama biliyorum, öyle yapsam da Allah aklımdan geçeni duyar. Öyle demişti hacı babam bir keresinde.

Allah’ım ne olur birileri ölsün, ölsün de mevlit olsun hatta ölen az zengin olsun olsun ki pembe lokumlu bisküvi versin bol bol.

Ellerimi güzelce yüzüme sürdüm. Kapı açıldı, yüzü kireç gibi olan Rafiye Teyze içeri girdi. Çok üzgündü kadın. Duam bu kadar çabuk mu kabul olmuştu acaba?

Babam Kuran’ı üç kere öpüp başına koyduktan sonra yerine kaldırdı. Yanan sobanın alevi sağa sola kıvrılıyordu. Tıpkı televizyondaki kadın gibi. Annem ellerini eteğine kuruladı, eteğini kaldırıp içine burnunu sildikten sonra Rafiye Teyze’ye minder verdi. Mindere çöken kadının ağzından çıkan kelimeleri heyecanla beklemeye koyuldum. Elim çenemin altında, ağzımın suyu akmış azcık, aklımda bisküvili lokumlar. Rafiye Teyzeler fakir gerçi, onlar beyaz lokum verir ama olsun, lokumun her hali güzel.

Kadın derin içini çekti, babama doğru eğildi: “Hoca elini ayağını öpeyim yardım et bana.”

Babam beyaz takkesini dizine takıp: “Hele söyle, Allah kerim. Ne oldu kadın?” diye sordu.

Ağlamaya başladı Rafiye Teyze. Bir yere koyamadığı ellerini halıya koyup öne doğru eğildi. Heyecanla bekliyordum, kim ölmüştü acaba?

“Hoca, varım yoğum iki koyunum var benim, biliyorsun.” Hıçkırmaya başladı. Annem koşarak bir bardak su getirdi. Acaba ölen kişi için koyun mu kesecekti? Et de severdim doğrusu. Hele bir de pilavı varsa altında. Bir an önce şu ölen kişiyi söylese de koşup ablama müjdeyi versem.

Annemin verdiği suyu içti Rafiye Teyze. Eteğinin ucuyla ağzını kuruladı. Babama yalvarır gibi baktıktan sonra sözlerine devam etti: “İki koyunum kayıp, kurdun ağzını bağla kurbanın olayım, yemesin koyunlarımı.” Gözyaşları halıya akmaya başladı. Oturduğum yerden kadına şaşkınlıkla baktım.

“Nasıl yani, kimse ölmedi mi teyze?” dedikten sonra anamın fırlattığı terliği kafama yedim. Koşarak köşeye saklandım. Çabuk unuttular beni. Babamı izlemeye başladım. Kurdun ağzı nasıl bağlanırdı acaba? Yazık değil miydi, ya açlıktan ölürse kurt? Kabul olacağını düşündüğüm ikinci bir dua için ellerimi Allah’a ulaşacak kadar yukarı kaldırdım.

Allah’ım ne olur kurt ölmesin açlıktan, onu kurtar sen babamdan ağzını hemencecik aç âmin Allah’ım.

Duamı sesli yapığımı Rafiye Teyze’nin yükselen hıçkırıklarından sonra babamdan yediğim ikinci tokatla anladım.

“Dilsiz şeytana bak hele,” dedikten sonra oturduğu yerden kalkıp Rafiye Teyze’ye doğru ilerledi: “Üzülme sen kadın, evvel Allah o kurdun ağzını iyice bir bağlarım ben.”

Kafasını yere eğdi işte, anladım kafayı yere eğmediğim içim duam kabul olmuyordu. Ben yukarı bakıyordum babam yere. Orada hata yapmıştım. Annem içeriden bir çanta getirdi. Ortam çok sessizdi. Sobada çatırdayan odun dışında ses kalmamıştı. Babam mırıldanmaya, her mırıldanmasından sonra da ipe düğüm atmaya başladı. Gözlerini iyicene kısmıştı. Yedi kere düğümledi ipi. Rafiye Teyze’nin gözleri ışıldıyordu. Kurdun aç kalmasına sevinmişti besbelli. Yere eğdiği bakışını anama çevirdi babam. Kadın ortaya bir poşet buğday koydu. Buğday bir ona bir babama bir ona gitti geldi. Babama teşekkür etmek için verilmişti bu buğday da babam az bulmuştu besbelli. Kolay mı yedi kere kurdun ağzını bağlamak?

Keşke babam bisküvili lokum isteseydi. Kurdu bulduğum yerde bir parça da ona verirdim hem. Açlıktan ölmezdi. Babamın gür sesi bozdu hayallerimi: “ Evvel Allah hiçbir kurt senin koyunları yiyemez artık Rafiye Kadın. Korkma, bir bağlamışım ki ağzını üç gün açılmaz.” Kadın babamın eline yapıştı, öptü başına koydu. “Allah razı olsun Hoca, Allah tuttuğunu altın ede,” diye diye sevinçle çıktı gitti.

Babamın namaza duruşunu fırsat bilip yatağa kaçtım. Islaklarım üzerimde kurumuştu. Yayınlan kokuya aldırmadan uzandım. Yatağa iyice eğilerek dua ettim. Gözlerimi yüne dikerek bol lokumlu bir gün istedim.

Çok geçmeden duyduk ki koyunları parça parça etmiş kurtlar. Ölen yok zaten köyde. Rafiye Teyze verdiği buğdayı geri almaya geldi. “Kurdun ağzını gevşek koydun Hoca,” dedi. Ağladı yine, sonra döndü gitti. Televizyon ısınmış, artık açamayız. Öyle dedi babam. İnşallah babam ölür benim. Ablam hep bu duayı ediyor biliyorum.

Evde sus pus oturuyordum. Derin bir sessizlik vardı. Anam yemeği koydu, ablama seslendi. Ses yok. Babam seslendi ses yok. Sonra ben baktım odasına. Yoktu ablam. Yemeği bıraktık, ablamı aramaya koyulduk. Babamın elleri titriyordu. Sabaha kadar aradık ama bulamadık ablamı. Kocaya kaçmış diyenler vardı. Morarmıştı babamın yüzü. Ona yardım etmek istedim ilk kez. Anam çok ağlıyordu. Çaresiz eve döndük. Babam o akşam namaz kılmadı. Babamın yanına yaklaştım korkuyla: “Baba kurdun ağzını bağla, ablamı yemesinler. Söz veriyorum, artık kurt ölmesin diye dua etmeyeceğim.” Sonrası karanlık, suratımda şimşek çaktı, gök üzerime yağdı sanki. Anam beni yatırdı.

Babam, senin ablan öldü dedi bana sabah. Öyle bir kızım yok artık dedi. Annem ağlayıp duruyordu. Ablam öldüyse babam bisküvili lokum dağıtır diye düşündüm. Allah dualarımı kabul etmişti işte. Hem Rafiye Teyze’nin koyunlarını yiyen kurdu aç koymamış, hem de ben lokumlu bisküvi yiyeyim diye ablamı öldürmüştü.

Ben hiç bisküvili lokum yemeseydim de ablam ölmeseydi. Çok ağladım, Allah’a bir daha dua etmeyeceğim diye dua edip af diledim.

Babam lokum dağıtmadı. Ertesi günü eşyalarımızı toplayıp erkenden yola koyulduk. Kimsenin suratına bakamazmışız artık. Buralardan gitmemiz lazımmış. Biz de gittik.

Meral Çiçeklidal Gültekin