Edebiyat ortamımız, ülkemizin hali pür melalinden farklı değil. Yani, kaos hakim. Çok fazla kitap yayımlanıyor, eleştiri yok denecek kadar az vesaire. Bunlar hepimizin bildiği şeyler. Ve fakat ne şekilde, nasıl olursa olsun ilk kitabın heyecanı da ayrı. Kağıt oyunu oynayanlar bilir, ilk elin günahı olmaz. İlk kitaplar da, tıpkı sonrakiler gibi, kusurlarıyla güzeldir. Kendimize ait, bize kendi yolumuzu açacak güzel yanlışlarımız olmazsa ne anlamı var yazmanın?

Bu ve benzeri düşüncelerden hareketle ilk kitaplarını çıkarmış yazarlarla söyleşi yapma fikri gelişti. İlk kitabını çıkarmış her yazara sorulabilecek ortak sorular belirlemeye çalıştık. Samimiyetle sorulan sorulara verilecek sahici cevaplar, belki, ortak dertlerimizi anlamaya, birlikte düşünmeye vesile olur. Hiçbir şey olmasa bile, bir yazar dostumuzun ilk göz ağrısının heyecanını paylaşmış oluruz.

Mehtap Gül

Kitapsız bir hevesli olmaktan kitaplı bir yazar olmaya giden süreç nasıl gelişti?

Heves demeyelim de –gelip geçici bir arzuyu çağrıştırıyor bu kelime– yazma tutkum kendimi bildim bileli var. Ortaokul yıllarımdan beri arada es versem de günlük yazıyorum. Lisede yazdığım deneme ve şiirleri yerel dergide matbu hâlde görmüştüm. O günden bugüne okumak gibi kuşatıcı bir eylemin içinde kaldım. Yazmak, kendini ittiren bir şey oldu bende. İki yıl önce bir bilgisayar temin etmem, yayımlatma niyetiyle yazma sürecimi başlattı. Sonrası dergilerle eşik atlamak…

Yazma uğraşınızı neden başka bir türde değil de öyküde yoğunlaştırdınız?

Kalemimi kurmaca metinlere yakın görüyorum. İçinde yürüdüğüm kelimeler edebî formlardan öyküyü çağırdı. Çünkü öykü anlık nefes alma gibi bir şey. Öykü okurken peşrev çekmeden kısacık bir zaman diliminde pat diye bir hikâyenin ortasına düşmek mümkün. Gerekli bileşenler layıkıyla kullanılmışsa tek paragraf bile hayatı, karakterin gözleriyle görmemizi sağlayabiliyor. Bu muazzam. Kısacası öykünün olanakları ve okur olarak beni sarsan bir tür oluşu bu seçimin temel sebebi diyebilirim.

Yayınevini nasıl belirlediniz? İlk kitabınızın yayımlanma sürecinde neler çektiniz?

Öykülerimin yayımlandığı Mahalle Mektebi dergisinin on yılı aşan edebî birikimiyle Loras Yayınevi kurulduğunda öykü dosyamın basılması teklifini aldım. Dosya, bir kitap hacmine ulaşınca da gönderdim. Süreç beklediğimden de iyi işledi.

Kitabı yayıma hazırlama sürecinde size yol gösteren, yardımcı olan bir editörünüz oldu mu?

Evet. İlk öykümden bu yana metinlerimin hemen hepsine aşina olsa da dosyayı yayıma titizlikle hazırladığı için kitabımın editörüne şükran borçluyum.

İlk kitabınızla hayatınızda neler değişti? Neler ummuştunuz ne buldunuz?

Bir şey ummamıştım galiba. Ancak karman çorman duyguların kıyısında buldum kendimi. Beklemediğim taltifler aldım. Yazma dürtümü ivdiren bu geri dönüşlerle mutlandım elbette. Bir o kadar da kaygılandım.

Telif aldınız mı?

Malumunuz telifler ücret yahut kitap mukabili alınıyor. Aldım ben de.

Dergiler için edebiyatın mutfağı denir. Siz salona, misafirlerin karşısına çıkmadan önce mutfakta ne kadar zaman geçirdiniz?

Yayımlanan ilk öyküm ile kitabın çıkması arasında bir yıl var. Süreç içinde o mutfağın çok şey öğrettiğine inanıyorum. Öykünün yanı sıra kitap incelemeleri ve özel sayı için yazı hazırlamak da kalemimi sıcak tuttu diyebilirim.

Kitabınız yayımlandıktan sonra yakın çevrenizin, okuma-yazma uğraşınıza ilişkin tavırlarında değişiklik oldu mu? Yazıyla ilişkinizde ciddi olduğunuza ikna oldular mı? Kitap size bu anlamda bir özgürlük alanı kazandırdı mı?

Kitabın yayımlanması yazma çabamı ete kemiğe büründürse de bana özgürlük alanı kazandırmadı. Açıkçası bu durum içimi uğundurmuyor çünkü yakın çevremle ilgili beklentilerimi en başta sıfıra indirmemiş olsaydım öykü yazamazdım.

Peki, bundan sonra?

Öykü kozamı örmeye devam.