Ne zaman derin bir üzüntü veya artçı şokları olabilecek elemle göz göze gelsek, onları tanımıyormuş gibi yapıp kafamızı diğer tarafa çeviririz biz. Seslenirler, biz de duymamak için şehrin içerisine yerleşmiş korna sesleriyle tıkarız kulaklarımızı. Yaklaşırlar, bizim diğer silahımız çoktan hazırdır. Kaldırım değiştirmek için önce paraya, sonra inanca, sonra tekrar paraya bakar karşıya geçmeyi deneriz. Şansımız izin vermedikçe asla ışıklara uymaz arabalar. Kimse yavaşlamaz, cesaretimizi abartıp paldır küldür yola atlamazsak. Bir şekilde yolun diğer tarafına geçsek de, tesadüfen karşılaştığımız eski bir tanıdık değildir kusurlarımız. Hep arkamızdan gelirler ve gölgemize beklemesini söylememiz kadar inandırıcı olmaz bizim onlardan kurtulma çabalarımız. İnsanın annesinden sonra, hiç yardım almadan kendi ikizini doğurması tam bu anda, doğru zamanlama ile başlar işte.
Fiziksel eksiklikleri tamamlamaya çalışırız önce. En çok göze hitap eden hallerimizle dost düşman çatlatırız. Aldığımız beğeniler ile güzel yorumlar besler dünyaya gözlerini yeni açan ikizimizi. Sonra hiç sergileyemediğimiz alkış alacak huylarımız dökülür ortaya. Ne çok hobimiz olduğunu ve gezip hayatın tadını çıkarmaktan kendimizi alamadığımızı iyice bir lanse ederiz. Mutluyuzdur hep. Gülümseme adetlerimiz her fotoğrafta farklıdır. Ve dahası toplumcuyuzdur hem de hiç olmadığımız kadar. Kötü bir olayı şiddetle protesto eder, alkış toplarız. İyi bir hadiseyi ve başarıyı yere göğe sığdıramayız. İyice büyüyüp semiren sanal kardeşimizi kendimizden çok beğenmemiz böyle böyle başlar. Tanıdıklarımızın da işine gelir bu. Çünkü yüz yüzeyken bize söyleyemediklerini rahatça konuşur ikizimizle.
Bir de tanımadıklarımız ve yeni tanıştıklarımız vardır tabii. Ya onlar bize hayran olur ya da biz onlara. Aşkın da, ilk buluşmaların da yeni adresidir ikizimizin evi, yani internet. Okumakla zaman harcamayacağımız kitaplardan alıntılar sunarken, o cümlelerin sahibinin bile arkasında durmayacağı kadar çok inanırız bu sözlere. Kavga da ederiz bu uğurda, avukat da kesiliriz. Ama en çok duygularımız sertleşir, hoyratlaşır sanal mecrada. Rahatsız eden her kişiyi kolayca ifşa ederiz. Sadece “Merhaba” diyen birisine küfürle karşılık verme lüksümüzü kullandığımız da olur. Sonra tanıdıklarımız ve arkadaşlarımız arasında hoşumuza gitmeyen şeyler söyleyen veya kötü yorumlar yapan olursa, tek bir tuşla engelleriz onları. Arkadaşlıktan atıp onlardan kurtulmak bu kadar kolaydır.
Evrim geçiririz bir bakıma. Konuşup dertleşen, yeri geldiğinde özür dileyen, bazen pişman olan ve ikizimizi internet âleminde dünyaya getiren aslımızı gereksiz ve aşırı duygusal buluruz. O kırılgandır. Zaman harcar, kaybeder, üzülür, ağlar. İnternet ikizimiz ise duygularla zaman harcamayacak kadar pratik ve faydacıdır. Yalnızca çıkarına uygun olan şeylere ayırır zamanını, geri kalanı çöpe atar, bir daha da dönüp bakmaz.

İnternet sayesinde çoğalttığımız kimliklerimiz ile öz benliğimiz arasındaki ayrımı ve uzaklaşmayı sıra dışı biçimde anlatmayı başarıyor Us (2019). Gerilim türünde bir filmin bu kadar derin bir mevzuyu irdelemesi pek de alışık olduğumuz bir şey değil aslında. Ama film ilk dakikasından itibaren merak uyandırıyor ve izleyiciyi hemen kurgunun içerisine alıp sürüklüyor. Yazlık evlerinde tatilin keyfini sürmek isteyen bir aileye, gece yarısı davetsiz misafir olarak gelen pek tanıdık yüzlerin tanışma merasimi ile başlıyor olay örgüsü. Gerisi sürpriz.
Gerilimi, şiddet unsurlarına öncelik vererek kullanmaktaki ısrarı eleştirilebilir. Ayrıca temposu düşük konuşmaların cansız ve epey renksiz sahnelerle sunulması da bir hata bana göre. Çünkü tüm içerik hakkında ciddi bilgi veren filmin can alıcı kısımları, dikkat seviyesini biraz daha yukarı çekmeyi fazlasıyla hak ediyor. Hele ki konu kafa patlatmaya bu denli müsaitken.
2019 yapımı filmin hem senaristi hem de yönetmeni olan Jordan Peele, gerilim-korku türlerinin tek boyutu mesken tutmasının önüne geçmeye çalışmakla harika bir iş çıkarmış. Eli bıçaklı bir katilin evin bütün odalarını dolaşmasından daha fazlasını bekleyen bir izleyici topluluğu var artık. Bunun bilinciyle, Peele’ın 2021 için hazırladığı “Şeker Adamın Laneti” filmi benim için şimdiden merak konusu.
Oyuncu kadrosunda ilk bakışta Elisabeth Moss dikkat çekse de, onun bu film için ismini ve şöhretini kullanmaktan pek öteye geçemediğini düşünüyorum. Sahnesi çok az ancak sarışın ve beyaz olmasının konu itibariyle ayrıca önemi var elbette. Başrollerde seyrettiğimiz Lupita Nyong’o ile Winston Duke’a ayrı parantez açmak gerekir. Genellikle korku filmlerinde oyunculara methiyeler düzmektense kurguyu ön plana çıkartırım ama bu sefer özellikle Lupita Nyong’o için, filmi alıp götürmüş dersem abartmış olmam. Zaten bu filmdeki performansıyla bir ödül almışlığı da var. Partneri olan Winston Duke da her yerde olması gerektiği kadar var ve hep doğru olanı yapı, sahnenin hakkını verir biçimde karşımızda.
Özetle, internetin bizi getirdiği noktayı farklı bir perspektiften seyretmek isteyenler için bire bir Us. Korku önceliğinizi bir süreliğine rafa kaldırın ve gayet tempolu filmin akışı içerisinde biraz da gerilin diyorum. Gerilmek, düşünerek korkmak, düşündükten sonra biraz da endişelenmek isteyenler için kesin tavsiyemdir. Taksit yapmadan, peşinen iyi seyirler diliyorum.
Umut Kaygısız